Amerikalı yönetmen Sydney Pollack’ın 1969 yılında yönetmenliğini yaptığı “Atları da Vururlar” filmi, 1929 Büyük Ekonomik Kriz’in olduğu yıllarda işsiz, parasız ve umutsuz olan milyonlarca insanın çaresizliğini işleyen bir filmdi. Başrollerde Jane Fonda, Michael Sarrazin gibi oyuncular rol almıştı.
Süre sınırlaması olmayan dans yarışmasında dans ederek ayakta kalan çift, 1500 doların sahibi olacaktı. Neşeli başlayan yarışma, zaman ilerledikçe bir işkenceye dönüşmüştü. Filmin sonuna doğru sinirleri iyice bozulan Gloria (Jane Fonda), ona eşlik eden arkadaşından aynı kovboy filmlerine olduğu gibi ayağı kırılan, sakatlanan ve acı çeken atlar gibi kendisini vurmasını ister.
Güzel bir filmdi.
Amerika’da iş göremez hale gelen atları vururlar.
Türkiye’de ise ihtiyarlamış, hastalıklı, ıskartaya çıkarılmış atlar, sucuk yapılır.
“Daha Kurban Bayramını yeni uğurladığımız bugünlerde nereden çıktı bu sucuk işi?” diye içinden soru geçenlere hemen açıklayayım.
Nereden mi çıktı?
Büyükada’dan…
Bu ara Büyükada’da işler çok karışık.
Kurban Bayramında belediyenin verdiği ulaşım hizmetleri bedava olunca başta İstanbul’da yaşayan Araplar, Afrikalılar, yoksul semtlerde yaşayan garibanlar soluğu adalarda aldılar.
Bayram günlerinde adalar nüfus yoğunluğundan ötürü az kalsın sulara gömülüyordu. Bu suya gömülme işi olmadı ama sokaklarda göstericilerin sloganları, gökyüzünde yankılandı.
Büyükada’nın sakinleri, İstanbul Büyükşehir’in yani İmamoğlu’nun elektrikli minibüslerini istemiyorlardı.
Azmanbüs adını verdikleri araçların adadan çıkarılmasını istiyorlar.
Eskiden Büyükada, faytonlarıyla ünlüydü. Adaya gidenler faytona binip, Osmanlı dönemindeki şehzadeler gibi kasılarak çevreye hava atmayı çok seviyorlardı.
Birden basında, faytona koşulan atların çile çektikleri ve onlara zulüm uygulandığı haberleri sık sık yer almaya başladı. Art arda verilen haberlerle kamuoyu oluşturulduktan sonra hayvan hakları savunucuları sokağa indi. Tüm canlıların tam eşitliğini savunanlar, “Faytona Binme!” kampanyası başlattılar. Aşağıda bu grubun bir eylemini görüyorsunuz.
İngiltere’de Kraliçe Elizabeth, aşağıda resimde gördüğünüz gibi bizim Büyükada faytonlarından çok daha süslü ve bir sürü atın çektiği faytonuna binerek yolculuk yapıyordu. Faytonu çeken atların üstüne bir de azman gibi adamlar binerek atlara çifte zulüm (!) ediyorlardı. Koca İngiltere’de atlara yapılan bu işkenceyi bir Rab’bin kulu görmüyor, itiraz etmiyor. Şu İngilizler, bütün dünyayı tek başlarına 300 sene yönetmişler ama bizim gibi akıllı olamamışlar.
Yazık bu İngilizlere yazık!
At düşmanı İngilizler kahrolsun!
Arının, akrebin, kelebeğin, kertenkelenin, kadının, erkeğin, timsahın, sırtlanın eşitliğini savunan hayvan hakları savunucuları çok bağırdılar, seslerini İmamoğlu’na duyurdular ve sonunda Büyükada’daki faytonlar yasaklandı.
Bir araya toplanan atlarda ruam hastalığı var dendi ve 105 at itlaf edildi.
Kalan 100 ata birer tane çip takılarak – yolda 1’i öldü- Hatay Dörtyol Belediyesi’ne teslim edildi.
Dörtyol Belediyesi MHP’nin elindeydi o zamanlar.
İmamoğlu’nun atları neden MHP’li bir belediyeye verdiği o zamanlar hiç sorgulanmamıştı.
Bizim atların çiplerinden uzun bir süre ses çıkmayınca İBB atların peşine düştü.
Düştü ama Dörtyol Belediyesi’deki yetkililer, mantıklı hiçbir açıklama yapamadılar.
Tam 99 at, buhar olup gökyüzüne uçmuşlardı.
Belediyede çalışan bazı görevlilerin, “Son zamanlarda bu çevrede kaçak et işi yapanların belediye koridorlarında çok dolaştılar.” dedikleri, söylenti olarak yayıldı.
Yani anlaşılan bizim çipli atlar sucuk olmuşlardı.
Büyükada’da faytonların haberi yapan basın, atların sucuk olması haberini görmemezlikten geldi.
Türlerin eşitliğini savunan hayvanseverler, sus pus olmuşlardı.
“Atlara binmeyin! Atlara özgürlük!” sloganları ile faytonlardan kurtulan atlar, özgürlüğün bedelini sucuk olarak ödediler.
Zavallı atlar, unutuldu gittiler.
Şimdi Büyükada’daki bazı sakinler, “Büyükada’da azmanbüs istemiyoruz!” diye bas bas bağırıp, slogan atıyorlar.
Bence boşuna nefes tüketip, kendilerini yoruyorlar.
Biz insanoğulları, oldukça tembel canlılarız ve kendimizi yormak istemeyiz. Minibüs varken yürümek işimize gelmez. Hele hele çatısı geniş Araplar, bu sıcaklarda bayır tırmanmak hiç istemezler. Allah Korusun! Yürürken terleyip yorulan Suriyeliler, “Bıktık bu Büyükada’nın bayırlarından! Artık biz memlekete dönüyoruz.” diyebilirler. Onlar giderse biz yaşayamayız, N’aparız sonra?
Zaten İmamoğlu da Arap kardeşlerimiz yorulmasın ve turizme hizmet olsun diye bu minibüsleri gece yarısı insanlar uykudayken Ada’ya getirdi ve milletin hizmetine sundu.
Çok büyüksün İmamoğu, çok!..
Büyükada’daki atlar gitti, minibüsler geldi ve şimdi İmamoğlu’ndan tez zamanda Büyükada’da metrobüs hattını milletin hizmetine açmasını canı gönülden niyaz ediyoruz.