Bahar ayları, kışın gri, soğuk günlerinin geride kaldığı, tüm canlıları içine alan uyanışın yaşandığı bir dönemdir.
İnsanın içine yaşama sevinci dolar.
Orhan Veli, havalardaki değişimin insanın duygularını nasıl etkilediğini şöyle anlatır:
GÜZEL HAVALAR Beni bu güzel havalar mahvetti, Böyle havada istifa ettim Evkaftaki memuriyetimden. Tütüne böyle havada alıştım, Böyle havada aşık oldum; Eve ekmekle tuz götürmeyi Böyle havalarda unuttum; Şiir yazma hastalığım Hep böyle havalarda nüksetti; Beni bu güzel havalar mahvetti.
Orhan Veli’nin duygu dünyasında fırtınalar estiren bahar havası, Türkiye’nin siyasal dünyasında da çalkantılara yol açar. Mart ayında Nevruz, Nisan ayında 23 Nisan, ardından bir hafta sonra 1 Mayıs, daha sonra da 19 Mayıs, tartışma başlıklarıdır. Ülkede var olan çevreler bu konulara kendi ideolojik duruşlarına göre yaklaşarak karşı tarafı sindirmeye çalışırlar.
23 Nisan’ın olduğu haftaya geçmiş yıllarda FETÖ’cüler musallat olmuştu. Türkiye’nin ulus devlet olma özelliğini yıpratmak amacıyla, bu günü Ilımlı İslam’la sulandırmak için İslam’da olmayan “Kutlu Doğum Haftası”nı uydurup 23 Nisan’ın kutlandığı haftaya kaynak yaptılar. 1989 yılından 15 Temmuz’a kadar AKP- FETO ittifakı eliyle Kutlu Doğum Haftası ile 23 Nisan’ı yarıştırdılar. Şimdi ise bu haftayı AKP, Mevlid -i Nebi Haftası olarak kutlamaya devam ediyor.
23 Nisan’a son yıllarda iliştirilen ikinci bir kampanyamız daha oldu. Bunu ise, küresel güçler uluslararası boyutta köpürtüp Türkiye’ye servis ettiler. Her yıl, 23 Nisan’ın bir gün sorası 24 Nisan’da “Ermeni Soykırımı” konusunu hararetle tartışıyoruz.
Bu yıl diğerlerinden farklı bir yıl oldu ve Amerikan Başkanı bizi “soykırım” la suçlayarak saldırının ikinci aşamasını başlattı.
Biden, düğmeye basınca Türkiye’deki ortakları da hemen harekete geçtiler. Daha birkaç gün öncesinden Başkan’ın ne diyeceğinin haberini alan destekçiler hazırlıklarını ona göre yapmışlardı.
Cumartesi Anneleri, İHD ve HDP aynı içerikte basın açıklaması yaparak “Ermeni Soykırımı”nı lanetlediler.
HDP, yaptığı basın açıklamasında, “… Ermeni halkı, binyıllardır yaşadığı anayurdundan sürülerek, büyük oranda katledildi. Anadolu Hrıstiyansızlaştırıldı. Soykırım neticesinde mülkiyet ve kültürel varlık kamu iradesiyle el değiştirdi.” diyerek şöyle devam etti:
…Ermeni soykırımı, yüzyılın başında devlet içindeki karanlık odakların ve katliamcı çizginin halklara reva gördüğü bir siyasetin sembolü haline gelmiştir. Rum, Süryani, Keldani, Kürt, Alevi ve Ezidi halklarına reva görülen ve bugün de sürdürülen katliamcı siyasetin şifrelerini ve soykırım mekanizmasının mahiyetini göstermesi açısından oldukça önemlidir. Bu katliam ve kıyım mekanizmasıyla yüzleşmek, Türkiye’nin aydınlık geleceğinin, bir arada ortak yaşamın olmazsa olmazıdır…
https://www.hdp.org.tr – 24 Nisan 2021
Bu açıklamadan bir gün sonra Atatürkçülerin, CHP taraftarlarının izlediği Halk TV; Cumartesi Anneleri, İHD ve HDP’nin oluşturduğu cepheye katıldı.
25 Nisan günü Ayşenur Aslan, kendi programı olan Medya Mahallesi’ne Halkların Demokratik Kongresi yöneticilerinden Salih Zeki Tombak’ı çıkardı. Dervişin fikri neyse zikri de o olur. Hazret, fazla sivri sözcükler kullanmadan saftirik Atatürkçüleri ürkütmemeye dikkat ederek; ‘Türkiye’yi geçmişiyle yüzleşmeye çağırdı.” Ayşenur Hanım’da konuğunu yalnız bırakmayarak çağrısına katkı sundu.
27 Nisan 2021 Salı günü Halk TV’de Levent Gültekin ve Murat Sabuncu’nun birlikte yürüttükleri “İki Yorum” programında Biden’in açıklamasına destek sunuldu. Geçmişleri, PKK ve FETÖ destekçiliğiyle kirli olan bu kişilerin aynı çizgide yürümeye devam ettiklerine bu programda tanık olduk.
Yalnız başına bu iki örnek bile, Halk TV’nin kuruluş amacının Atatürkçüleri ve aydınlanmacı düşüncelere sahip olan insanları, Cumhuriyet değerlerinden uzaklaştırmak için kurulduğunu bizlere gösteriyor. Ne kadar FETÖ’nün sümüklü mendilini yalamış, Cumhuriyet değerlerine küfür etmiş kimse varsa hepsi ekranlarda boy gösteriyor. Onların savundukları bu saçma düşünceler, programlarda dile getirildiğinde, her gün tekrar edildiğinde – farklı bir düşünce ortada olmayınca -kitleler tarafından benimseniyor.
Gerçeği savunanlar ise bu ekranlara çıkarılmayıp, susturuluyor.
Her yıl bir kampanya şeklinde savunulan “Ermeni Soykırımı” tezlerinin bu yıl nasıl ele alındığına ve ne gibi tezler öne sürülerek savunulduğuna bir bakalım.
Bu konudaki önceliği Türkiye “devrimci” hareketine verelim. Çünkü “devrimci” kardeşlerimiz; kapitalist soygun düzenini yıkarak, emeğin kurtuluşunu sağlayarak, sosyalizmi kurma iddiasındalar. Bir de emperyalizmin zulmünden ülkeyi kurtarıp; “Tam Bağımsız ve Demokratik Türkiye”yi kuracaklarını yazıp çiziyorlar.
Bu topraklarda “Ermeni Sorunu” olarak alınan ve tartışılan konuda solun bu yıl ne dediğine bir göz atalım.
Türkiye devrimci hareketinin önemli temsilcilerinden biri olan Devrimci Yol geleneğinden gelen ve ÖDP’nin devamı olarak kurulan Sol Parti soruna şöyle yaklaşıyor:
Ermeni kardeşlerimizin 106 yıl önce yaşadığı büyük acıyı bugün aynı derinlikte yüreğimizde hissetmeye devam ediyoruz. 106 yıldır bu büyük acıyla gerçek bir yüzleşme yapılmadı. İktidarların inkar yöntemleriyle bu sürecin üzeri örtülmeye çalışıldı. Ancak, inkar ederek bu tarihsel gerçeklerin, bu toprakların kanayan acısının üzerini kapatmak mümkün değildir. Gerçek bir yüzleşme ve hesaplaşma bir geçmiş muhasebesinden de öte kardeşçe bir geleceği inşa etmek için önemlidir…
https://solparti.org
Emek Partisiise şöyle diyor:
…Ermeni aydınlarının toplanarak sürgüne gönderildiği, sürgün yollarında katledildiği, akabinde yüz binlerce insanın sınır dışı edildiği, Suriye çöllerine sürüldüğü, birçoğunun göç yollarında kırım ve soyguna maruz kaldığı, Ermeni mülk ne mallarına el konulduğu, belirli zengin zümrelerin ortaya çıktığı bu süreci ister kırım, ister kıyım,ister büyük felaket, isterse soykırım olarak adlandırın; sonuçta üzeri bir beton gibi 106 yıldır kapalı tutulan bu tarihsel gerçeklikle toplum olarak yüzleşmediğimiz açıktır…
https://www.evrensel.net 24 Nisan 2021
Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi, “Yüzleşmeden Olmaz” adlı parti açıklamasında şöyle diyor.
…Yargısız infazlar, tehcir adı verilen zulüm yürüyüşü, yağmalanan kiliseler, evler ve yüz binlerce insanın öldürülmesi…İttihat Terakki’nin başlattığı, Teşkilat-ı Mahsusa tetikçilerinin sürdürdüğü Ermeni halkına yönelik imha politikası, ‘Büyük Felaket’, 20. yüzyılın ilk soykırımı böyle yaşandı…
https://yesilsolparti.org
Devrimci İşçi Partisi İstanbul İl Örgütü, 22 Nisan Çarşamba günü bir panelde Partinin Genel Başkanı Sungur Savran, partinin görüşünü şu cümlelerle açıklıyor:
…Ermeni Soykırımı’nın 100 yıldır bu topraklarda yapılan katliamların, soykırımların anası olduğunu, eğer Ermeni Soykırımı’na karşı çıkılmazsa Pontus’ta yapılan katliamlara, Süryanilere ve Asurilere yapılan katliamlara, Kürtlerin iki dünya savaşı arasında çeşitli isyanlarda katliamlardan geçirilmesine, 2. Dünya Savaşı sonrası yaşanan katliamlara, 1960 ile 1980 arasında işçi sınıfının ve sosyalistlerin önderlerinin katledilmesine, 1980 sonrası özgürlüğü için çarpışan Kürtlerin katledilmesine karşı mücadele etmekte eliniz kolunuz bağlı kalır…
https://gercekgazetesi.net
Türkiye İşçi Partisi, “Ermeni Soykırımı” yıl dönümünde Twitter’de şöyle diyor:
İrili ufaklı “sosyalist” partilerin çoğu, yukarıda yer alan görüşleri kararlılıkla savunuyorlar. Öne sürülen tezlerin tümü aynı cümlelerle ifade ediliyor. Parti yayın organların dışında kalan günlük gazetelerde de aynı tezlerin savunulduğuna tanık oluyoruz. Evrensel gazetesinde yazı yazan; Cihan Soylu, İhsan Çaralan gibi yazarlar bu yıl da sorunu aynı temelde ele alan yazılar yazdılar.
Bir Gün gazetesinin yazarları da Evrensel gazetesi gibi değerlendirmelerde bulundular.
Türkiye’nin solcuları, “Türklerin, zavallı masum Ermenileri katlettikleri”ne iman ederek bunu tüm dünyaya ilan ediyorlar. Yapılan katliam yalnızca Ermenilerle sınırlı da değil.
Meğerse, Batı dünyasının her zaman dile getirdiği gibi şu “vandal Türkler”, Ermenilerin yanında Rum, Süryani, Keldani, Kürt, Alevi, Ezidi ve Pontus halklarını da kılıçtan geçirmişler.
Sosyalistlerimizin dediklerine bakılırsa Türkler, adeta yeryüzündeki milletleri yok etme makinesine dönüşmüşler.
Anadolu’da katliamdan geçirilmedik bir tek millet bile bırakmamışlar.
Türklerin ellerinden ne uçan kurtuluyor, ne de kaçan…
Sosyalistlerin cephesinde bunlar yazılıp söylenirken bir de liberallerin tarafına bakmakta yarar var.
Artı Gerçek’te Can Dündar, yaptığı yorumda soykırımcı tezleri savunarak “Biz bu akşam, hem 23 Nisan’da ulusal egemenliğin ilanını kutlayalım, hem 24 Nisan’da Ermenilerin ve hepimizin tarihi yasına ortak olalım.” diyor.
Diğerlerinden çok farklı! Bir tez öne sürüyor. Can Dündar, Ermenilere arka çıkarken 23 Nisan’la da Türklerin gönlünü alacak şekilde onların eline23 Nisan elma şekerini tutuşturuyor.
Hasan Cemal, Ali Nesin, Baskın Oran gibi liberallerimiz bu yıl da yazdıkları yazılarla ve Youtube kanallarındaki yaptıkları konuşmalarla bizi hiç şaşırtmadılar. Her zamanki sakızlarını çiğneyip durdular.
Onlar; Prof. Ahmet İnsel, Prof. Baskın Oran, Dr. Cengiz Aktar ve gazeteci Ali Bayramoğlu’nun başkanlığında 2008 yılında “Özür Diliyoruz” adlı imza kampanyası düzenlemişlerdi.
Bu kampanyaya ülkenin tanınmış yüzleri katılmıştı.
Hatırlayalım, kampanyaya imza verenler arasında şu kişiler de vardı:
Adalet Ağaoğlu, Ertuğrul Kürkçü, İbrahim Betil, İbrahim Kabaoğlu, Şerafettin Elçi, Ahmet Çakmak, İpek Çalışlar, Nail Satlıgan, Sezgin Tanrıkulu, Şirin Tekeli, Nedim Gürsel, Süavi Aydın, Ahmet İsvan, Burhan Şenatalar, Neşe Düzel, Şükrü Erbaş, Celal Başlangıç, Kezban Hatemi, Nilüfer Göle, Tanıl Bora, Cem Özdemir, Ferhat Kentel, Tarhan Erdem, Cemil Koçak, Ömer Faruk Gergerlioğlu, Tarık Ziya Ekinci, Ali Bayramoğlu, Lale Mansur, Ömer Laçiner, Ali Nesin, Fikret Başkaya, Ömer Madra, Tuna Kiremitçi, Alper Görmüş, Cengiz Çandar, Leyla İpekçi, Oral Çalışlar, Ümit Fırat, Arzu Başaran, Cezmi Ersöz, Filiz Ali, Orhan Koçak, Asaf Savaş Akad, Çiğdem Mater, Filiz Koçali, Mahir Günşıray, Orhan Miroğlu, Coşkun Aral, Deniz Türkali, Gencay Gürsoy, Atilla Yayla, Derya Alabora, Mehmet Güleryüz, Doğan Özgüden, Oya Baydar, Aydın Cıngı, Doğan Tarkan, Ebru Erkekli, Gülseren Onanç, Perihan Mağden, Ayhan Bilgen, Ece Temelkuran, Pınar Selek, Mine Kırıkkanat, Piyale Madra, Yasemin Çongar, Mithat Sancar, Ragıp Duran, Emine Uşaklıgil, Hadi Uluengin, Rasim Ozan Kütahyalı, Yavuz Bingöl, Ayşe Berktay, Yavuz Önen, Ayşe Buğra, Enis Batur, Eren Keskin, Murat Belge, Şanar Yurdatapan, Halil Berktay, Şebnem Korur Fincancı, Ayşe Kadıoğlu, Hasan Cemal, Yücel Sayman, Zeynep Tanbay, Barış Pirhasan, Hüseyin Hatemi, Murathan Mungan, Baskın Oran, Hüsnü Öndül, Semra Somersan.
Yukarıdaki listede yer almayıp imza metnini imzalayan daha yüzlerce insan var. Yalnız bu listede yer alanların isimlerine bakarak; Türkiye’nin son 40-50 yılının kültürel, siyasi hayatını bu kişiler derinden etkilemişlerdir dersek abartmış olmayız. Politikada, sanatın her dalında ve bilimsel alanda birer otorite olan bu kişilerin ortak tutum belirlemesi toplumun her kesimini derinden etkiler. İnsanlar, ‘Mürekkep yalamışlar ne diyor?’ diyerek dikkat kesilir.
Geçmiş yıllarda FETÖ’nün bir operasyonu ile Hrant Dink katledildi, Tetiği çeken katilin ait olduğu çevrenin siyasal görüşünden hareket edilerek yıllarca Türk Ulusu suçlandı ve bir Ermeni mağduriyeti yaratıldı. 1915’in 100. yılının yaklaştığı o günlerde bu cinayetin işlenmesi bir zorunluluktu. Cinayetten sonra yoğun bir şekilde her alanda “Ermenilere yapılan zulüm” dile getirildi. Türk halkı suçluluk psikolojisine sokuldu. Bu kampanyanın propaganda sorumluları ise liberaller ve solculardı.Haklarını yemiş olmayalım bu iki kesim, üstlendikleri görevi iyi biçimde yerine getirdikleri gibi duyarlı bir kamuoyu da yarattılar.