Medya

El sikkesiyle gerdek düşü görenler ve onların destekçileri

Borç alan emir de alır.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun kamuoyuna açıkladığı vizyon belgesi, bu hafta sonunun gündemini belirledi. Başta Erdoğan olmak üzere yandaş köşe yazarlarının birçoğu, ana muhalefet liderinin ne söyleyeceğiyle ilgili konuşup yazdılar. CHP’yi destekleyen basın ise içeriden aldıkları bilgileri kamuoyunda paylaşarak toplantının reklamını yaptı.

CHP, iktidara geldiğinde kimlerle birlikte yürüyeceğini ve nasıl bir politika izleyeceğini tüm dünyaya ilan etti.

Konu; para, ekonomi, siyaset, yatırım, gelirin paylaşımıyla ilgili olunca bu konuyla ilgili gördüğüm bir açıklamaya değinmeden geçemeyeceğim.

Murat Ülker’i tanımayan yoktur sanırım. Ülker markasının sahibi ve Yıldız Holding’in patronu olan kahramanımız, muhafazakar sermayenin iş bilen, başarılı burjuvası olarak 2002 yılında içecek işine girmişti. 2002 yılı, AKP’nin iktidara geldiği yıllar… Bisküvi, çikolata ve margarinde Türkiye pazarın yüzde 60’ını elinde tutan grup, girdikleri hijyen, kişisel bakım, süt işinde de başarılı olmuştu.

Kapitalist pazarda başarıdan başarıya koşan Murat Ülker, bir gün kola işine de girmeye karar verdi. Öyle ya, süt işinde başarıyı yakalayan adam, kola işinde de aynı başarıyı yakalayabilirdi.

Kolları sıvayıp markasını oluşturdu ve iyi bir reklam furyasıyla kısa zamanda Türkiye kola pazarında Coca-Cola’dan sonra ikinciliğe kadar yükseldi.

Cola Turka, Türkiye’de bir güneş gibi doğmuştu.

Murat Ülker, kapitalist pazarı bilerek, doğru yatırımlar yaparak iş hayatında başarılı olsa da kapitalizmin politikası ve emperyalist kültürün önemini kavrayamadığından olsa gerek, baltayı taşa vurmuştu.

Amerikan kapitalizminin iki sembolü vardır. Bunlar Coca-Kola ve Mc. Donald’s’dır. Bir ülkeye Amerikan askerlerinden önce bunlar girer, sonra Hollywood.

1990’lı yıllarda Sosyalist Sistem çökmüştü. Moskova perişanları oynuyordu. Dağılmanın getirdiği açlık, yoksulluk, şaşkınlık içinde insanlar ne yapacaklarını bilemiyorlardı. İşte o günlerde Moskova’da MC. Donald’s şubesi açıldı. “Sosyalizmin sefaletinden” bunalan kitleler, akın akın kapitalizmin sembolleriyle tanışmaya gidiyorlardı. O günlerin gazeteleri, “Coca-Cola, sosyalizmi yendi.” diye başlık atıyorlardı.

Bizim ülkede Murat Ülker kalkmış, koca Amerikan devini tahtından indirmeye çalışıyor. Adama birinciliği verirler mi?

Nitekim vermediler.

Bir bakan günlerden bir gün onu Ankara’ya çağırır ve ona, “Murat, cebimde bir mektup var. Seni ABD Büyükelçisi şikayet ediyor bu nedenle sana küçük bir ceza vereceğiz.” der ve çok geçmeden de beklenen ceza gelir.

35 trilyon lira…

Haksızlığa uğradığını düşünen Murat Ülker, mahkemeye başvurur. Dava yedi yıl sürer. Grup ceza almadan kurtulur ama mesajı alan taraf, Cola Turka’yı Japonlara satarak kola işinden sıyrılır. Amerika da kapitalizmin totemine rakip çıkarma hayalleri kuran haddini bilmez patrona gereken dersi vermiş olur.

Murat Ülker’in bakanlığa çağrıldığı haberi medyada yer alınca o dönemin Sanayi Bakanı Ali Coşkun, konuştuğu bir televizyon kanalında çağıran kişinin o dönemin Başbakanı R. Tayyip Erdoğan olduğunu açıkladı.

Amerika adına elçilik görevini kimin yaptığının bir önemi yok. Kamuoyunda yerli ve milli olduklarını söyleyenlerin gerçek hayatta Coca-Cola’nın avukatlığına soyunup yerli bir markayı batırmaya çalışmalarıdır. Biz bu filmi geçmiş yıllarda çok gördük. Türkiye’de ülke yararına olan her girişim, işbirlikçiler eliyle çökertildi.

Cola üretmenin bile Amerika’nın denetiminde olan ülkede Kemal Kılıçdaroğlu, en ileri teknoloji ile üretim yapan kurumları Batılı dostlarıyla kurup üretilen ürünleri dünyaya pazarlayarak ülke insanını refaha ve mutluluğa ulaştıracağını söylüyor.

Bu düşünceye sahip olanlara Türkiye’de “El sikkesiyle gerdek düşü görüyor.” denir.

5 trilyon 461 milyar dolar yöneten yatırım bankaları, Değeri 500 milyar doları aşan fon yöneticileri bu günün dünyasının kanını emen küresel çetelerdir. Bunlar, insanlığın baş düşmanıdırlar. Bunların girdiği ülke, çekirge istilasına uğramış doğadan beter hale gelir. Kemal Kılıçdaroğlu, övüne övüne bu sülükleri Türkiye’ye getirip ülke insanını “önce feraha sonra refaha”ulaştıracağını, 2030 yılına kadar ülkede kişi başına düşen geliri 22 bin dolara çıkaracağını söylüyor. Aklı başında bir adam da çıkıp oynanan bu rezil oyun hakkında tek bir laf etmiyor, edemiyor.

Türkiye’de sağ basının iktidarın borazanı olduğunu bilirdik. Bu olay gösteriyor ki, sol basının da yandaş basından aşağı kalır tarafı yok.

Sözcü gazetesinde Yılmaz Özdil, “İkinci yüzyıla çağrı vizyonu” başlıklı yazısında AKP’nin saçma sapan uygulamalarını sıraladıktan sonra, “Maraş dondurmacıları gibi kafasında püsküllü fesle dolaşan tımarhanelik heriflerden akıl alacaklarına, sarıklı cübbeli zırcahil tarikatçıların fikrini soracaklarına, Daron Acemoğlu, Refet Gürkaynak, Jeremy Rifkin, Hakan Kara, Ufuk Akçiğit gibi dünyaca saygın uzmanlara danışıyorlar, gerçekten anlamıyorlar bu işten.” diyor.

Öyle mi Yılmaz Özdil?

Yukarıda adlarını sıraladığın uzmanlar Batıda saygın olabilirler ama Türk halkı nezdinde değersiz adamlardır. Bu insanların en önemli özelliği bağlı bulundukları kurumların ve Batı kapitalizminin çıkarlarını savunmaktır dediğimizde abartmış olmayız.

Bu adamlar Türk halkının düşmanıdırlar.

Türkiye Ermenilerinden olan Prof. Dr. Daron Acemoğlu, yazdığı Dar Koridor adlı kitabında Atatürk ve Cumhuriyeti kuran kadrolar hakkında seviyesiz ifadeler kullanıyor.

Bazı reform uygulamaları…bir kısım özgürlükler getirmek bakımından önemli adımlar olsa da Türkiye’yi koridora sokmak amacı taşımıyordu…CHP… liderleri ve müttefikleri için denetlenmeyen bir iktidar ve ekonomik zenginlik getirdi….Bu reformlara direnenler, örneğin Batı tarzı şapka yerine fes takmakta ısrar edenler kovuşturmaya uğradı, bazı durumlarda infaz edildi.”

Daron Acemoğlu aynı zamanda Kürt açılımı destekçisidir ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun “ilham” aldığı kişidir.

Toplantıda derin yoksullukla ilgili bir sunum yapan Hacer Foggo da Kemal Kılıçdaroğlu’nun en güvendiği isimlerin başında geliyor. Eğitimle ilgili görüşünü sosyal medya paylaşımında görüyoruz.

Kemalizm karşıtı olan Hacer Foggo, çok sıkı bir FETÖ destekçisidir. FETÖ’nün gazeteleri ve televizyonları kapatıldığında onlara sahip çıkıyordu.

Yılmaz Özdil, ele aldığı konularla ilgili detaylı araştırmalar yapmasıyla ünlü bir yazarımızdır. Atatürk’le ilgili yazdığı kitaplardan milyonlarca lira kazanmış olan yazarımız, Daron Acemoğlu ile ilgili biraz araştırma yapsa birçok özelliğini bulabilirdi. Ama o öyle yapmıyor. Peşin hükümle Daron Acemoğlu’nu “Dünyaca ünlü, saygın uzman” listesine hemen ekliyor.

Yılmaz Özdil’de olan bu davranış şekli ülkemizin hemen hemen tüm aydınlarında olan bir hastalıktır.

Bizim aydınımız kendini Batılı insanlardan daha aşağıda görür. Bu duygu sağcıda da, solcuda da egemendir. Bu yüzden Batıdan gelen tüm saldırılara karşı savunmasızdır. Batıda üretilen düşünce akımlarını akıl süzgecinden geçirmeden hemen benimseyip savunur. Psikolojik olarak teslim olmuş beyin, siyasal olarak da işin sonunu mandacılığa kadar vardırır.

TELE1’de Merdan Yanardağ’ın toplantı ile ilgili değerlendirmesini dinledim.

Baştan belirteyim ki, Yanardağ’ın yerinde olmak hiç istemem. Adamcağız çok zor durumda… Yaptığı “18 Dakika” programında, yazdığı BirGün’deki köşe yazılarında sosyalistliğini sürdürmeye çalışırken diğer yandan da küresel çeteyle kader ortaklığına girmiş karşı devrimci CHP yönetimiyle iyi geçinmeye çalışıyor. Bir de üstüne üstlük Kemal Kılıçdaroğlu güzellemesi yapıyor.

Merdan Bey’in devrimle karşı devrimi bir arada savunmasını seyrettikçe içim acıyor.

18 Dakika programında Yanardağ, CHP’nin düzenlediği programı ve Kılıçdaroğlu’nu övdükten sonra programın eksik kalan yönünü de söyledi. Yazarımıza göre toplantıya Korkut Boratav gibi solcu iktisatçılar, KESK, DİSK gibi solcu sendikalar, odalar çağrılmalıymış. Onlar da katılsaymış toplantı tadından yenmezmiş.

İlahi Merdan Bey, solculuğunu kurtarmak için böyle saçmalamana hiç gerek yok.

Yapılan o toplantı, Batı dünyasına, AB Elçilerine, “Bakın, bizler size hizmet etmek için burada toplandık. Rehberlerimiz de sizin en iyi uzmanlarınız. AKP’yi değil, bizi seçin.” duyurusudur. Böyle bir toplantıda sol kurumların ne işi olabilir Merdan Bey? Senin aklın kesiyor mu?

Merdan Bey’in köşe yazarlığı yaptığı BirGün gazetesinde ekonomist olan köşe yazarı Hayri Kozanoğlu da aynı temelde bir değerlendirme yazısı yazmış. Uzun uzun toplantıyı ve konuşanları övdükten sonra, “Önerilen programın yeterince kamucu, eşitlikçi, bağımsızlıkçı olmadığı eleştirilerini yöneltmek olanaklı. Öyle bir programı halkın önüne koymak; sol, sosyalist bir vizyon belgesini sunmak da bizim görevimiz olmalı.” diyor.

Uluslararası tefeci sermayenin pazarı, emperyalist mal ve hizmet dolaşımında istasyon olma ve Türk halkını soydurma amaçlı bir toplantıyı uzun uzun övdükten sonra sonuna bir iki sol sözcük ekleme tavrı, BirGün gazetesi köşe yazarlarının değişmez özelliği olsa gerek. Her ikisi de aynı tarzda ele almışlar konuyu. Türk halkına kurulmuş olan kumpası önce övüp sonra bir iki sol laf etmek sizi sosyalist kılmaz.

Sosyalist kişinin belkemiği olur. Öyle her tarafa eğilip, bükülmez.

Yılmaz Özdil, Merdan Yanardağ ve Hayri Kozanoğlu gibi düşünen yüzlerce yazar var. Ülke ve dünya ile ilgili sorunlar aynı bakış açısıyla ele alınıyor. Köşe yazıları sanki fotokopide çoğaltılıp dağıtılmış gibi. Yalnız imzalar farklı. Tüm sol basına baktığımızda aynı kişileri, aynı fikirleri görüyoruz. Atatürkçülük de, solculuk da, sosyalistlik de bunlardan soruluyor. Bu yazarlar Türkiye’nin düşünce dünyasını oluşturuyor. Ortalıkta dolanan Atatürkçülüğün, solculuğun, sosyalistliğin gerçeğinle bir ilgisi yok. Bozuma uğramış, iğdiş edilmiş bir fikirden hareketle doğru bir eylem ortaya konulamadığı gibi düşünce dünyasındaki çoraklaşma ve devrimci görüşlere kapalılıktan da gerçek bir siyasal hareket ortaya çıkmıyor.

Yirmi yıllık AKP iktidarına karşı ortaya çıkarılan muhalefetin programı, küresel sermayenin Türkiye programı.

Tayyip’e karşı savunulan yeni Tayyipler…

Tayyip Bey, iktidarı döneminde Türkiye’yi küresel sermayenin pazarına çevirdi. “Babalar gibi” ne varsa sattılar. IMF’den değil ama Londra’daki tefecilerden akıl almaz faizle, borç paralar alındı. Ödenecek borçların faizi, ana parayı geçti. Türkiye şu anda ilan edilmemiş bir iflası yaşıyor. Enflasyonla ezilen halkın elinde ne varsa oligarklara ve yabancı yatırımcılara gidiyor.

Dünyada ülkelerin birçoğu borç batağına saplanmış durumdadır. Bu ülke yönetimleri, kendi halklarını daha iyi nasıl yaşatabileceklerinin yerine borçlarımızı nasıl döndürürüz hesabını yapıyorlar. “Borçlandır, elinde ne varsa al.”kuralı, küresel bir plan temelinde yönetiliyor. Borçlu ülkeler uyuşturucu bağımlısı gibi kredi bağımlısı olmuşlardır.

Kredi bağımlısı ülkelerin başında Türkiye geliyor. Şu anda vadesi gelmiş dış borçlar için 184 milyar dolar dış finansman bulunması gerekiyor. Ayrıca cari açığın kapatılması için de yaklaşık 50 milyar dolar gerekli. İhtiyacın toplam değeri 230 milyar dolardır.

Bu fasit daireyi kırmadan Türkiye düze çıkamaz.

Halkı kurtarmak için ortaya fırlayanlar,ferahtan, refahtan” söz edenler, yine Tayyip Bey’in yaptığı gibi Londra bankerlerinden milyar dolarlar alıp ülkeye getireceklerini söylüyorlar.

Yine aynı masallar, yine aynı aldanışlar.

Ama bu kez ortaya çıkıp yeni Tayyipçilik yapan kişi, kendisini Atatürkçü, solcu diye tanıtıyor. Ve Atatürkçüler, solcular, sosyalistler de elleri patlarcasına alkışlayıp tempo tutuyorlar.

Bu işe, bu gidişe aklım aklım eriyor ama söylemekten, karşı çıkmaktan başka elimden başka hiç bir şey gelmiyor.

Yazar hakkında

Ferit Gültekin

Yorum bırak

  −  2  =  5

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.