Medya

Pavyona Düşen Medya

Türkiye’de düşünce üreten, oluşturan en büyük güç, medyadır.

Çarşıda, pazarda varlığını derinden hissettiğimiz enflasyonun, hayat pahalılığını ve yerel yönetim seçimlerini de geride bırakarak ilk sıraya yükselen yeni bir tartışma konumuz var.

Dizi oyuncusu Hazar Ergüçlü’nün pavyon dansı…

Medyanın yazdığına göre video, tam 18 milyon kere tıklanmış.

Ünlü sporcuları, belediye başkanlarını, siyasi liderleri hatta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı da geride bırakarak birinci sıraya yerleşmiş.

Ben bu çok izlenme olayını, en son Sedat Peker’in videolarından hatırlıyorum.

Bir mafya liderinin açıklamalarını, aylar sonra bir dizi oyuncusunun pavyon dansı geçmiş demek ki.

Milletçe kıvırmaya çok meraklıyız.

Yalan söyleyenleri, kazık atanları, kıvıranları çok severiz. O yüzden olsa gerek, Hazar Ergüçlü’nün kıvırmaları da çok hoşumuza gitti.

Belediye Başkanlığına uygun insan bulmakta sıkıntı çeken partiler, Hazar Ergüçlü’yü neden Belediye Başkan Adayı olarak göstermiyorlar bir türlü anlamıyorum.

Bence Belediye Başkan Adaylığına en uygun kişidir.

Güzellik desen onda…

Gençlik desen onda…

Kıvırma desen onda…

Her şey var.

Hatta “Kadın aday! İlla Kadın Aday!” diye yırtınan partiler için kaçırılmaz bir fırsat!

Ondan daha iyisini mi bulacaksınız?

Bu önerim mutlaka partiler tarafından değerlendirilmelidir.

Politika başka, dizideki bir dans başkadır. Dizideki sanatçının alanında başarılı olması, siyasetteki başarıyı getirir diyemeyiz. Bunlar farklı alanlardır.” gibisinden itiraz edenler olursa ben de onları, hemen geçmişe takılıp kalmakla suçlarım.

Dünyamız değişti.

Toplumlar değişti.

Eh! Haliyle biz de değiştik.

Dünyada ve ülkemizdeki seçmenin algısı değişti.

Sosyal medyada ne deniliyorsa gerçek odur.

Anayasa, ahlak kuralları, gelenekler, hatta kutsal din kitapları ne derse desin sosyal medyanın ve yazılı medyanın dedikleri doğrudur ve sosyal medyadaki geçerli olan düşünce bizim de benimsediğimiz düşüncedir.

Bu arada istisna olan kişilerin varlığı kaideyi bozmaz.

Ukrayna’da sosyal medyanın desteğini arkasına alan Zelenski Cumhurbaşkanı seçildi.

Zelenski kim?

Eski bir komedyen, palyoço…

Pavyon dansı yapan oyuncuyu politikaya yakıştıramayanlara hatırlatırım.

Çek Cumhuriyeti’nde Korsan Partisi, Mecliste 3. en büyük partidir.

Korsan Partisi, gayrı ciddi, Bekarlığa Veda Partisi gibi köpükten meydana gelmiş bir şey.

Korsan Parti, Avrupa’nın birçok ülkesinde örgütlendi. Şu anda İzlanda ve Çekya’nın parlamentolarında temsil ediliyor.

Siyasal anlamda liberalizmi savunan bu oluşum, tam anlamıyla iletişim teknolojisinin bir ürünü…

Siyasal anlamda belli bir kalıbı olmayan ve sosyal medyanın etkisinde kalmış genç kesimlerin içinde yer aldığı bir parti.

Palyoço Zelenski ve Korsan Partisi örneklerini, medyanın gücünü anlatmak için verdim. Siyaset gibi çok ciddi alanlarda bile medya ve medyadan yansıyan hareketler çok etkili olmaya başladı. Birçok fikrine katılmadığım Yalçın Küçük’ün, “ Bizim insanımız; dizileri gerçek gibi, gerçekleri de dizi gibi izler.” sözü bugünlerde yaşadıklarımızın üstüne cuk diye oturdu.

Dizi oyuncusu Hazar Ergüçlü’yü bir siyasi parti aday olarak gösterse mutlaka kazanır diyordum.

Evet!

Dediğimin arkasındayım.

Yalçın Küçük’ün sözünü ve pavyon dansının izlenme oranını birleştirerek bir kez daha düşünün derim.

Artık kimse eskisi gibi kitap okumuyor.

En başta da bizim solcular…

Onlar, yıllar öncesinden akıllarında kalan birkaç sloganla sosyal medyada durumu idare edip gidiyorlar. Laf yetiştirdikleri de kitap konusunda bizim solculardan aşağı kalır tarafları olmadığından dolayı kişilerin cehaleti de ortaya çıkmıyor.

Çerçevenin dışına çıkmadan şu önemli tespiti yapalım.

İnsanımızın çoğu, zorunlu haller dışında kalan zamanını sosyal medyada geçiriyor.

Dünyada en çok televizyon izlenme oranına baktığımızda Türkiye 330 dakika ile zirvede yer alıyor. Japonya, 265 dakika ile ikinci sıradadır.

Türk vatandaşları, günde 5,5 saatini televizyon karşısında geçiriyor.

Bu oranın içinde, erkek, kadın ve çocuklar da var olduğu için biraz yanıltıcıdır.

Kadınları tek başına ele aldığımızda bu oran çok daha yükseklerdedir.

Hele bir de ev hanımıysa…

Bir ev kadını ne yapar?

Çocuğunu okula gönderdikten ve akşamdan kalan bazı işleri yaptıktan sonra saat 10.00’da atv’yi açarak Müge Anlı’yı izlemeye başlar. Bir yandan fasulyeyi ayıklarken bir yandan da bir cinayet komiseri gibi programdaki işlenen cinayeti çözmek için akıl yürütür.

Ortada işlenmiş bir cinayet varsa işin içinde çarpık ilişkiler, zina, tecavüz, hırsızlık, yalan, iftira gibi unsurlar kaçınılmaz olur. Köyde, kentte, mahallede, sokakta gördüğümüz başı bağlı, türbanlı, yaşı 70’i geçmiş insanların alçaklıkları sıradanlaşır ve programı seyreden herkes, “Vay be! Memleketin hepsi; orospu, pezevenk olmuş da haberimiz yok!” diye düşünmeye başlar.

Yıllarca aynı programda hırsızlar, yalancılar, ikiyüzlüler, katiller, sapıklar ve daha niceleri ekrandan birer birer akıp geçerler.

Öğleye doğru sahneye kaynanalar gelinleriyle birlikte çıkarlar. Kaynanalar kasım kasım kasılarak gelinlerin yaptıkları yemeklere puan vererek ödül olan altınları almak için yarışırlar. Altını alma uğruna her yol mübahtır. Gelinler, doğru tahminde bulunamayan kaynanalara ağızlarına gelen her şeyi söylerler. Ekranın öteki tarafında olayı pasif olarak izleyenlerin aklındaki anaya, ataya karşı saygılı olma görgüsü yıkılır. Her yerde, herkese karşı ağzına geleni saydırma bir meziyet olarak içselleştirilir.

Aynı saatlerde bir başka kanalda ise yeni evli gelinler yarışır. Çiçeği burnunda, çalışmayan gelin, saadet yuvasını, aynı kendisi gibi yeni evli olan yarışmacı gelinlere açar. Eve konuk olarak gelen gelinler, evin; mutfağının, salonunun, yatak odasının dekorasyonunu ve ev sahibi gelinin çeyizini, yaptığı yemekleri değerlendirirler. Dekorasyon konusunda hiçbir eğitimi olmayan gelinlerin saçmalıkları izleyenleri uygun yerlerinden çatlatır. Gelinlerin takıları özellikle altın takıları bir sarraf dükkanı açacak yeterliliktedir. Bu programda altın kelimesi mutlaka “gold” olarak telaffuz edilir. Başı açık olsun ister kapalı olsun her gelin; yalan söyleme, ikiyüzlü davranma, gelen konuklara hakaret etme konusunda özgürdür. Bu programdaki gelinler,Türkiye’nin dışında sanal bir alemde yaşarlar ve en önemli özellikleri zır cahil ve asalak olmaktır. Yarışmada kazanılacak altınlar uğruna çok alçaklarda uçulur.

Saat 15.30’a doğru Türkiye’de kadınlı erkekli herkesin izlediği Esra Erol’un programına sıra gelir.

Esra Erol’un programı, gündüz kuşağı programları arasında bir markadır.

Bu programdan aynı Müge Anlı’nın programlarında olduğu gibi, hırsızlar, yankesiciler, uyuşturucu satıcıları, müptelaları, sadistler, tecavüzcüler, katiller, evi barkı terk edip tiktok’ta bulduğu herife kaçanlar, Tiktok’ta bulduğu evli kadını evindeki karısına ikinci kuma olarak getiren kazmalar bir bir geçerler. Bu platformda evlilik maskeli fuhuş, imam nikahı adı altında yapılır.

Aile içinde yaşanmış her şey, kavga sırasında ortalık yere dökülür. Evli kadın, erkek, ana, baba, kardeş haklı olmak uğruna her şeyi söylerken izleyicilerin bilincinde evlilik kurumu, yerle bir olur.

Programın sunucusu Esra Erol ve avukat Hülya Hanım, aileyi yıkma görevinde trafik memurluğu yaparlar.

Aynı saatlerde yemek programları da yayımdadır.

Yemek programlarındaki yarışmacılar; nankörlüğün, ikiyüzlülüğün, yalancılığın en güzel örneklerini seyircilere sunarlar. Görünüşleriyle insanda güven veren insanların basit çıkarlar uğruna alçak bir insana dönüşmesi programın esas kuralıdır. Eve gelen konuğa, konuk olarak gidilen evdeki ev sahibine nasıl hakaret edildiği bu programda öğretilir.

Saat daha 19.00 olmadan haber kanalları yaylım ateşe başlarlar.

Beş altı dakika süren birinci haberde Erdoğan, mutlaka yer alır. Ardından cinayet, kaza, yaralama, kavga, tecavüz, kedi – köpek hakları, kadın cinayetleri, erkek şiddeti görüntüler eşliğinde tam bir saat verilir. Türkiye’de olan olaylar yeterli gelmezse dünyada olan olaylardan takviyeler yapılarak bir saatlik şiddet dozu mutlaka ayarlanır.

Hangi kanala kaçarsanız kaçın, şiddet haberlerinden asla kaçamazsınız. Bütün kanallar aynı anda aynı haberleri verirler. Seyirci bu tür haber anlayışına şartlandığı için başka türlü “sıkıcı” haberleri izlemez. Bu yüzden olsa gerek ekonomi, siyaset içerikli haber anlayışı olan kanallar da bu şiddet haberlerini vermeye başladılar.

Haberlerden sonra dizi furyası başlar.

Oyuncusuyla ve konusuyla Kürt imzası taşıyan dizilere sıra gelir.

Genellikle dizideki olaylar, İstanbul Boğazı’ndaki yalılarda geçer.

Milyon dolarla konuşan adamlar, birbirlerinin karılarını, kızlarını düzerlerken kadınlar da kocalarının başlarına o muhteşem boynuzları takarlar. Art arda olan olaylar, bağırışlar, böğürmeler eşliğinde izleyenler zamanın nasıl geçtiğini anlayamazlar.

Gündüz kadın programlarında aldatma, yalan söyleme, zorbalık yapma, şiddet uygulama, tecavüz etme gibi davranışları fakirler yaparken gece dizi kuşağında ise zenginler yapar. Bu dizilere yoksul semtlerden katılanlar “kentin varoşlarından” gelirler ve aşağılanırlar. Varoş kızı ve delikanlısı, Yeşilçam sinemasındaki “yoksul oğlan, yoksul kızdır.”

Haberlerden sonra başlayan ve özet yayınlarla devam eden diziler yeni günün başlangıcına kadar devam eder.

Sabah saat dokuzda başlayıp gece 24.00’e kadar süren 15 saatlik süre içinde Türk halkının beyni, on binlerce kez insana zararlı düşüncelerin saldırısına uğrar.

Bu beyin yıkama işlemi, her gün sürer, sürer, sürer sürer.

Bu arada Tayyip Bey’in haber kanallarını ve sosyal medya platformlarını daha söylemedim.

Bu kadar büyük bir medya saldırısına uğramış bir beyinden doğru bir düşünce üretmesi beklene bilir mi?

Böyle bir tacize uğramış bir beyin ülke yararına doğru bir karar verebilir mi?

Bana göre veremez.

Halk, medyada ne duyuyorsa, ne görüyorsa onu söylüyor.

Medyanın söyledikleri, halkın söyledikleridir.

Medyanın %95’ini elinde tutan Erdoğan’ın gücü de işte buradan geliyor.

Gündüz kadın kuşağı programı yapan, gece dizi yayımlayan, ayrıca 24 saat haber veren kanalların tümü Erdoğan’ın kontrolündedir.

Yazının başında Yılmaz Erdoğan’ın senaryosunu yazıp oynadığı İnci Taneleri dizisindeki bir pavyon dansı ile söze başlamıştım.

Dizi, Kanal D’de oynuyor.

Kanal D, Demirören Holding’in bir kanalı…

Demirören Grubu, Erdoğan’ın bir dediğini iki etmez ve yedikleri, içtikleri ayrı gitmez.

Yılmaz Erdoğan, Tayyip Erdoğan’ın elinden Sarayda ödül almıştı.

Demirören Holding, Kanal D, Yılmaz Erdoğan, Tayyip Erdoğan…

Sol görünümlü yazarlar, diziler, pavyon dansları, beyin yıkamalar…

Bu girişten sonra yazıya daha yeni başlıyoruz.

Yazının ikinci bölümünde; pavyon kültürü, pavyona düşmüş solculuk, cinsellik, feminizm ve ideolojik kuşatma gibi başlıklarımız var.

Yeniden görüşmek üzere…

Yazar hakkında

Orhan Cömert

Yorum bırak

44  −  43  =  

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.