Medya

Yaşasın Dünya Erkekler Günü!

Erkekleri uyandırmak bana kaldı.

Yazının başlığını okuyanlar hemen, “Bu slogan gibi başlığı atmak bir kadına mı kaldı? Ayıp etmişsin…” gibi şeyler söyleyeceklerinden adım gibi eminim.

Evet, erkeklere ait bir günü anmak bana kaldı.

Neden bana kaldığını bu yazıyı sonuna kadar okuma zahmetine katlananlar yazıyı bitirdiklerinde umarım bana hak vereceklerdir.

Geçen gün karalama defterimi karıştırırken “19 Kasım – Dünya Erkekler Günü” notunu gördüm.

Aldığım nota bakınca acı acı güldüm.

Geçen sonbaharda bu notu düştüğümü hatırladım.

Biz, kadınlarla ilgili günleri gayet iyi biliyoruz ve görevimizi yerine getiriyoruz ama konu erkeklere gelince dünya çapında kutlanan bir günlerinin olması garibime gitmiş ki bu notumu almışım.

Deftere bakarken içimde merak duygumun harekete geçtiğini hissetmeye başladım.

Sorular beynimde uçuşmaya başladı.

Artık duramam…

Kadınlarla ilgili günleri biliyorum ama sıra erkeklere gelince Babalar Günü’nden başka bir günlerinin olduğunu hatırlamıyorum.

Kısa bir araştırma sonunda 19 Kasım’ın “Uluslararası Erkekler Günü” olarak kabul edildiğini öğrendim.

İlk kez Trinidad- Tobaga’da 1999 yılında kutlanmaya başlanmış.

Ayrıca günü Birleşmiş Milletler de destekliyor.

Trinidad’a bakarak sakın aldanmayın; ABD, Avusturalya, Avusturya, Bosna Hersek, Çin, Danimarka, Fransa, Hindistan, İrlanda, İtalya, Kanada, Küba, Macaristan, Norveç, İngiltere gibi 60’tan fazla ülkede 2016 yılından bu yana Dünya Erkekler Günü olarak kutlanıyor.

Bu ülkelerin arasında Türkiye yok!

Neden yok?

Hemen, “Yahu sen ne diyorsun? Her gün mutlaka bir kadının öldürüldüğü bir ülkede erkekler günü de kutlanır mı? Sen aklını peynir ekmekle mi yedin?” dediğinizi ta buralardan duyar gibiyim.

Dediklerinizde haklı olabilirsiniz ama ben size yine de durup bir düşünün derim.

Şu erkek cinsine çok fazla yükleniyoruz.

Adamların sırtına vatanı savunmak, düşmana karşı savaşmak, şehit olma görevlerini yüklemişiz.

Erkekler, hiç ağlanıp sızlanmadan bu görevleri yerine getiriyorlar.

Askerlik bitince evlendiğinde evi geçindirmek, eşinin, çocukların hiç aksatmadan maddi, manevi tüm ihtiyaçlarını karşılama, evin namusunu koruma, güvenliğini sağlama, devletin karşısında iyi bir vatandaş olup kanunlara, yönetmeliklere uyma, vergi verme, faturaların tümünü aksatmadan ödeme, çevresindeki insanlara sürekli olarak gülümseme gibi birçok ödevi de önlerine koyuyoruz.

Erkek cinsinin ezici çoğunluğu “Ih!” demeden bu görevlerden fazlasını yerine getiriyorlar.

Ama içlerinden bazıları çıkmaza girdiklerinde çevrelerinden, medyadan gördüklerini uyguluyorlar.

Ertesi günü de tüm medyada “Yine erkekler cana kıydı.” haberlerine konu oluyorlar.

Uluslararası haber tekellerinin medyası, sonuca bakarak faili linç ediyor.

O erkeği ekonomik, kültürel açıdan yetiştirmek için devlet ve özel sektör ne gibi yararlı işler yaptılar?

Eğitim sistemimizin hani aşamasında davranış eğitimi ve öfke kontrolü gibi konulara yer veriliyor?

Şiddet; toplumun geneline yayılmış egemen bir davranış biçimi oldu.

En tepedeki adam, beğenmediği kişilere karşı ağza alınmayacak şeyler söylüyor.

Her akşam televizyon ekranlarından insanlar; sokak çetelerinin, mafyanın silahlı çatışmalarını, trafikte tartışmaların nasıl ölümle sona erdiğini, güçlü olanın zayıfı şiddet yöntemiyle ezdiğini haberlerde görüp içselleştiriyorlar.

Dizilerde, filmlerde insanların geneli birbirlerine avazı çıktığı kadar bağırarak, hakaret ederek iletişim kuruyorlar.

İnsanlar bir bilgisayar oyununda eğlenirlerken 2-3 saatte binlerce insan öldürüyorlar.

Şiddeti kutsayan, insanı cendereye alan feodal alt yapı olduğu gibi duruyor ülkemizde.

Aşiret kültürünün üstüne gitmek bir yana dursun aşiret ağaları siyasette, dizilerde, günlük hayatta el üstünde tutulup destekleniyor.

Feodalizme karşı çıkan, onların kökünün kazınmasını isteyen parti var mı?

Yok!

Son yıllarda eğitimde, siyasette, kültürde, toplumsal yaşamda çok gerilere savrulduk.

Bir de bunlar yetmezmiş gibi yurt dışından 10-15 milyon mülteciyi içimize aldık.

İçişleri yalanlasa da polisiye suçların çoğunluğunun bu gelenler tarafından işlendiği bilgisi kamuoyuna sızıyor.

Gelenler kültürüyle, alışkanlıklarıyla geldiler ve hızla kendi mafya örgütlerini kurdular.

Doğu Anadolu, Güney Doğu Anadolu ve Kilis Hatay, Adana gibi bölge ve illerde 2. ve 3. karıları almayan erkek yok gibi.

İkinci, üçüncü karılar gelen mültecilerden seçiliyor.

18 yaşından küçük çocukların hastanelerde doğum sayıları yüz binlerce…

Bu gerçekler kamuoyundan hep gizleniyor.

Siyasi ve kültürel olarak orta çağa doğru hızla gidiyoruz.

ABD ve AB sözcüleri, “Mülteciler Türkiye’de kalacak” diyorlar.

Türkiye’deki partiler de ABD ve AB yetkilileri gibi düşünüp buna göre davranıyorlar.

Şimdi kendimize şu soruyu soralım:

Türkiye’deki bazı erkeklerin şiddet uygulamasından dolayı kim suçludur?

Kültürel bataklığın içinde çırpınan, şiddetten başka bir çıkış yolu bulamayan bireyler mi?

Bu ortamı hazırlayıp büyüten sistemin kendisi mi?

Nedense televizyonlarda bu tür konular gündeme hiç getirilmeden suçlu yerine tüm erkekcinsi linç ediliyor.

İş adamları örgütleri, feministler erkeği hedef tahtasına oturtarak ateş ediyorlar.

Bunların feodal gericiliğe, hayatın dinselleşmesine, kültürel yozlaşmaya, mülteci akınına, emperyalistlerin insan düşmanı politikalarına karşı çıktıklarını hiç gördünüz mü?

Göremezsiniz.

Türkiye’de milyonlarca erkeğin Dünya Erkekler Günü’nün olduğundan haberi bile yok!

Medya terörü ile kafaları iyice ütülenmiş, belleklerini yitirmişler.

Dünya Erkekler Günü Türkiye’de resmen kutlanmıyor.

Böyle bir günün erkekler tarafından sahiplenilmesi istenmediğinden dolayı burjuvazi önlemini hemen almış.

60’tan fazla ülkede kutlanan bu günü el çabukluğuyla “19 Kasım Dünya Kadın Girişimcilik Günü” olarak ilan etmiş.

Sanki Allah’ın başka günü yok gibi bu günü de kadınlara tahsis etmişler.

Erkekler lanetli bir cins olarak özel günleri hiç hak etmiyorlar diye düşünüyorlar herhalde.

TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu, küresel sistemle işbirliği yaparak kendi cinsine ihanet ediyor.

Bir feminist örgüt de erkeği böyle tanıtıyor.

İnternette günle ilgili hangi etkinliklerin yapıldığını merak edip biraz araştırma yaptıktan sonra gördüm ki bu alan da feminist ve LGBT çalışmaları ile doldurulmuş.

Erkekleri temsilen ortaya çıkan LGBT üyeleri Toplumsal Cinsiyet başlığı altında o bilinen şeyleri savunuyorlar.

Araştırmalarımın sonucunda erkeklerin büyük bir abluka altına alındığını gördüm.

Erkekler adına üzüldüm.

Erkeklerin işi çok zor.

Kadın – Erkek eşitliğine inanan bir kadın olarak erkeklere buradan seslenmek istiyorum.

Ey Erkekler!

Uyuduğunuz yeter! Artık bu ölüm uykusundan uyanın!

Küresel sermaye ve onun işbirlikçileri tarafından kökünüzün dibine kibrit suyu dökülmeye yemin edilmiş.

Onlar bu doğrultuda emin adımlarla ilerliyorlar.

Yarının dünyasında erkeklere yer olmadığını her yerde söylemelerine rağmen kılınızı bile kıpırdatmıyorsunuz.

Medyanın üfürdüğü yalanlarla, dizilerle, sloganlarla, reklamlarla her gün zehirleniyorsunuz.

“Nereye gidiyoruz? Ne oluyoruz?” diye sormaz bu gidişe dur demezseniz sizi ben bile kurtaramam.

İşte buradan açık açık söylüyor ve ilan ediyorum.

Gerçekten, samimi olarak kadın erkek eşitliğinden yana olup onlara karşı tutum alacaksınız ya da küresel sistem tarafından yok edileceksiniz.

Önünüzde iki yol var. İstediğiniz yoldan gidebilirsiniz.

Yol sizin, ayaklar sizin…

Haydi size hayırlı yolculuklar…

Yazar hakkında

Işın Çakırca

Yorum bırak

3  +  5  =  

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.