Genel

İstifa

Atatürk, Cumhuriyeti kime emanet etti?

Bu yıl, Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı’nın 105’inci yılını kutladık.

Yüz beş yıl önce Samsun’a ayak basan Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı’nı buradan başlatmıştı.

20. yüzyılın ilk çeyreğinde gerçekleşen bu savaşın sahibi Türk ulusuydu.

1776 ile 1783 yılları arasında Amerikan Devrimi,

1789’da Fransa’da Fransız Devrimi gerçekleşti.

Yunanlar, 1829 yılında,

Bulgarlar, 1908 yılında,

Arnavutlar, 1912 yılında bağımsızlıklarını kazandılar.

Anadolu toprakları üstünde süren Kurtuluş Savaşı’nın sahibi de Türk ulusuydu ve bu yüzden, uluslararası siyaset literatüründe Türk Devrimi olarak adlandırıldı.

Türk Devrimi, egemenliği Osmanlı hanedanından alarak millete verdi.

Saltanat, Hilafet, tarikat, tekke, şeyh, molla gibi çağ dışı kalmış kurumları yok ederek çağdaş uygarlık hedefinde kararlı adımlar attı.

Kendine rehber olarak bilimi esas aldı.

Laikliği uyguladı.

Bugün ellerimizden kayıp gidenleri gördükçe ve karanlığın girdabı bizleri içine çekip bilinmezliklere doğru savurdukça Mustafa Kemal’in dehasını ve o zor koşullarda olanaksızı başarmasını daha iyi anlamaya başladık.

Bayramda insanlarımız eline bayrağını alarak Anıtkabir’e koştular ve yüz binlerce insanla tek yürek olmanın coşkusunu Aslanlı Yol’un taşları üstünde hissettiler.

Kutladığımız bayramla ilgili siyasiler, sosyal medyada paylaşımda bulundular, topluluk karşısında nutuk attılar, partileri adına açıklama yaptılar.

Recep Tayyip Erdoğan, X hesabından şu resmi paylaşarak görüşlerini belirtti.

Ana Muhalefet Partisi Başkanı Özgür Özel, bayramla ilgili olarak bir video paylaştı. Hazırlanan videoda görüntüde bol bol Atatürk vardı. Arka seste Özgür Özel konuşuyordu.

19 Mayıs’la ilgili olarak; İyi Parti, Deva Partisi, Gelecek Partisi, Saadet Partisi, Türkiye İşçi Partisi, Halkın Kurtuluş Partisi, Komünist Parti açıklama yaparak görüşlerini belirttiler.

Emek Partisi ve Dem Parti ise böyle bir günü yok sayarak sustular.

Bayram mesajı paylaşan partilerin ortak oldukları tek bir nokta vardı o da Türk ulusunu yok saymalarıydı.

Türk ulusunun adını yemin etmişçesine asla ağızlarına almadılar.

Özgür Özel yaptığı konuşmada, “Atatürk bu Cumhuriyeti sadece sadece gençlere emanet etti.” dedi.

Oysa Atatürk, Cumhuriyeti, Türk gençliğine emanet etmiş ve o konuşma metninde 1938’den sonra yaşadıklarımızın tümünü bir bir anlatmıştı. Yurdun, düşmanla işbirliği yapan yöneticiler eliyle nasıl satılacağını haykırmıştı.

Siyasi parti başkanlarının ve politikacıların Türk ulusunu ağızlarına almamaları ve 19 Mayıs’taki gençliğin Türk gençliği olmasının inkar edilmesi çok mu önemlidir?

Evet!

Çok önemlidir.

2019 yılında 19 Mayıs’ın 100. yıl dönümünde de Kemal Kılıçdaroğlu yönetimindeki CHP, Türk ulusunu ağzına almamıştı.

Kemal Kılıçdaroğlu, bu yıl da 19 Mayıs’la ilgili mesajında Türk ulusunu ve Türk gençliğini yok saydı.

Ekrem İmamoğlu da yok saydı.

Özgür Özel, Samsunlulara seslenirken şöyle dedi:

Geçtiğimiz Mart ayının sonunda bütün Türkiye’yi Cumhuriyet Halk Partisi’nin adayları milliyetçi demokratlardan, muhafazakar demokratlardan, etnik kökeni ne olursa olsun, Türk’ünden, Kürt’ünden, Laz’ından, Çerkez’inden, Alevi’sinden, Sünni’sinden aldıkları destekle çok büyük bir başarı elde ettiler.

Özgür Özel ve onun gibi düşünen parti liderleri, “Türkler, Türkiye’de 40’ın üstünde var olan etnik gruplardan sadece bir tanesidir.” diye düşünüyorlar. Böyle düşünerek, herkese hitap etme adına da etnik grupları art arda sıralıyorlar. Bu saydıkları listenin içine; Yahudi’yi, Hrıstiyan’ı, Yezidi’yi, Alevi’yi, Sünni’yi de eklemeyi ihmal etmiyorlar.

Özgür Özel, Kemal Kılıçdaroğlu, Ekrem İmamoğlu, Recep Tayyip Erdoğan, Dem Parti sözcüleri, Sosyalist parti yetkilileri Türkiye toplumuna baktıklarında karşılarında sadece Türk’ü, Laz’ı, Kürt’ü, Çingene’yi, Boşnak’ı görüyorlar. Onlara göre toplumlar, etnik yapılardan ve mezheplerden meydana gelir ve bu etnik yapılara, mezheplere hak ettikleri “özgürlükleri” verildiğinde toplum tam olarak demokratikleşir ve sorunlar çözülür. Bu akla göre, asıl olan etnik yapılar ve baskı altındaki dini inançlardır.

Türkiye’de bu fikri, en tutarlı biçimde Kürt bölücü hareketi savunuyor.

Bizim sosyalistlerimiz de Kürt milliyetçiliğinin bu tezlerine sahip çıkarak aynı söylemde bulunuyorlar.

Oysa bu tezin gerçek sahibi, emperyalizm ve siyonizmdir.

Irak’ta, Suriye’de, Lübnan’da bu siyonist tezler geçerli olduğu için onlar birbirlerinin kanlarını içmeye doyamadılar. Dünyaya ve olaylara etnik ve dini pencereden bakarak sorunların bu temelde çözüleceğini öne sürenlerin etiketi ister sosyalist isterse de Kemalist olsun gerçekte hiç fark etmez onlar, iflah olmaz bir dar kafalı mikro milliyetçi ve mezhepçi olmaktan kurtulamazlar.

Türkiye’deki parti liderleri de Batılıların sokma aklıyla hareket ettikleri için konuşmalarına başlarken; “Ey! Kürtler, Türkler!, Lazlar!, Ermeniler!”diyerek söze başlarlar. İnsanımızı entik ve dini olarak paramparça ettikten sonra “birlikten” söz ederler. Bu tarz konuşmayı en çok CHP yöneticileri ve solcular seviyor.

Türk ulusu, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu unsuru olarak Bağımsızlık Savaşı sonucunda devletleşti ve 150 yıllık uluslaşma sürecini yaparak, yaratarak, yaşayarak kazandı.

Türkiye’de Türklerden sonra en büyük etnik grubu oluşturan Kürtlerle ilgili olarak Öcalan, “Biz Kürtler, bugün bağımsızlığımıza kavuşsak bile en az 50 sene eğitimimizi Türkçe yapmak zorundayız.” diyor.

İşte bu zorunluluktan dolayı Kuzey Irak’taki Barzani’nin bölgesinde üniversitelerde derslerin çoğu Arapça ve İngilzce olarak yapılıyor. Dilin gelişimini tamamlayıp bir devletin her alanında kullanılabilmesi için zamana ve gelişmeye ihtiyaç vardır. Bugün Türkiye’de var olan etnik gruplardan hiçbirinin devlet kurma ve devletleşme özellikleri yoktur. Bu anlamda sosyolojik olarak Türklerle diğer etnik azınlıklar eşit statüde değildirler.

Özgür Özel ve İmamoğlu gibi kişilerin etnik grupları art arda sayarak bunların eşit olduğunu öne sürmek, kasaba politikacısı kurnazlığıdır. Tüm buna benzer sosyolojik gerçekleri görmezden gelerek ayrıştırıcı bir dilin özgürlükle, solla, Atatürkçülükle de bir ilgisi yoktur.

Bugün Atatürk’ün partisi, emperyalizmin ve siyonizmin temsilcileri tarafından işgal edilmiştir.

Bu kişiler, “Atatürk” diye diye bağırarak Atatürk’ün görüşlerini yok ediyorlar.

Beyni; Türkler, Kürtler, Ermeniler biçiminde kompartımanlara bölünmüş bir lider, “Anayasa’dan Türk’ü çıkaralım, Atatürk olmasın, Anayasada başlangıç bölümü de olmasın” önerisine hemen parmak kaldırmakta bir sakınca görmeyecektir.

AKP yönetimi, dünyanın dört bir yanından topladığı kaçak göçmenleri Türkiye’ye doldurarak ülkedeki egemen olan Türk ulusunu azınlık haline getirmeye ve insanımızı Araplaştırmaya çalışırken CHP ve sol çevrelerde bu gidişe uygun görüşler öne sürerek onlara yardımcı oluyorlar.

Meclis’te hazırlanan 9. yargı paketi tasarısının bir maddesinde, “Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonunun stratejik çıkarları veya talimatları doğrultusunda; Türk vatandaşları veya kurum ve kuruluşları ya da Türkiye’de bulunan yabancılar hakkında araştırma yapan veya yaptıranlar, b) Türkiye’de suç işleyenler, hakkında, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası verilir.”deniliyor.

Bu madde, olduğu gibi Meclis’ten geçerse, “Türkiye’de şu kadar mülteci oldu, artık bunlar bizim için bir milli güvenlik sorunudur.” gibisinden laf edenler hapsi boylayacak.

Türkiye’de hangi kılıkta olursa olsun Türk ulusunun üniter devletini ve onun kurucu önderini yıpratmaya yönelik her girişim emperyalizmle ve siyonizmle bağlantılıdır ve bu konuda atılacak her adım bizi çok daha karanlık noktalara götürür.

Mustafa Sabri Efendi’yi tanır mısınız?

Hiç şüphesiz ki tarihe biraz ilgisi olanlar mutlaka adını duymuşlardır.

Osmanlı devletinde Şeyhülislamlık yaptı.

1910’da Ahali Fırkası’nın, 1911 yılında Hürriyet ve İttihat Fırkası’nın, 1912 ‘de de Cemiyet-i İttihad-ı İslamiye’nin de kuruluşlarına katıldı.

1919’da Damat Ferit Paşa’nın kabinesinde Şeyhülislam olarak atandı ve Sevr Anlaşması’nın imzalanması lehinde görüş belirtti.

11 Nisan 1920’de Anadolu’da vatanın kurtulması için kongreler düzenleyen Mustafa Kemal Paşa ve ileri gelenler için ölüm fetvası düzenledi.

1922’de de Kurtuluş Savaşı’nın sonu belli olmaya başlayınca ailesini alarak İngilizlerin temin ettiği bir gemiyle Mısır’a kaçtı. Ölene kadar Kurtuluş Savaşı ve Atatürk karşıtı görüşler öne sürdü.

1927 yılında yazdığı bir şiirde şöyle diyordu:

Yalnız Müslüman ve insan

Olarak kalmak üzere, Türklükten,

Şeref ve izzetimle istifa

Ediyorum Allah’ın huzurunda!…

Tövbe yarabbi tövbe Türklüğüme

Beni Türk milletinden addetme

Son zamanlardaki parti yetkilileri de aynı Mustafa Sabri Efendi gibi Türklükten istifa etmiş olsalar gerek, Türk ulusu, Türk gençliği gibi sözleri ağızlarına asla almıyorlar. Bu tür sözleri söylemeyi Türklüğü Yok Etme Partisi Genel Başkanı olan Devlet Bahçeli’ye ihale etmişler. Bahçeli konuştukça millet Türklüğünden iğreniyor. Aralarında iyi bir iş bölümü yapmışlar.

Dünyada hiçbir ülkede olmayan (kendi ulusundan nefret eden) bir politika yapma tarzı, yalnızca Türkiye’de var.

Osmanlı’da yönetim ve zenginlikler, devşirme ve dönmelerin elindeydi.

Mustafa Kemal yönetimi bu gidişe 15 yıl ara verdiyse de Osmanlıda olduğu gibi iktidar yine dönme ve devşirmelerin eline geçti. Aslında yaşadığımız bir çok sorunun kaynağı bu çarpık iktidar biçimindedir. Azınlık olan bu iktidar sahipleri, çoğunluk olan Türk ulusundan nefret ederek ve onu aşağılayarak, iktidar olanaklarından uzak tutarak egemenliklerini sürdürüyorlar. Bir ulusal bayramda bile içinde yaşadıkları ulusun adını telaffuz etmemelerinin sebebi de bundandır.

Yazar hakkında

Ferit Gültekin

Yorum bırak

  ×  5  =  40

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.