Gelir İdaresi Başkanlığı (GİB), Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği’nde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ Taslağı’nı kamuoyunun gündemine sundu.
Hazırlanan düzenlemenin yürürlüğe girmesi halinde tüketiciler de tevsik zorunluluğu kapsamına alınacak. Tevsik zorunluluğu kapsamında olanların, 7 bin lirayı aşan ödeme ve tahsilatlarında banka, PTT veya aracı finansal kurumları kullanmaları zorunlu olacak.
Başkent Üniversitesi Uluslararası Finans ve Bankacılık Bölüm Başkanı Pof. Dr. Şenol Babuşçu’nun yaptığı açıklamaya göre teklifin yasalaşması halinde 7 bin TL ve üzeri ödemelerde banka veya kredi kartının kullanılması zorunlu hale geliyor.
Artık her kim olursa olsun 7 bin TL ve üzeri ödemelerini banka ya da kredi kartı ile ödeme yapmak zorunda kalacak.
Paranın İcadı
Paranın henüz icat edilmediği dönemlerde insanlar kendi ihtiyaçların karşılamak için takas yöntemini kullanıyorlardı. Kendi elinde bulunan bir ürün, bir başkasının elinde olan bir ürünle takas ediliyordu. Örneğin bir balta, belli bir miktar buğday karşılığında takas ediliyordu. İnsanların elindeki her türlü ürün, bir diğeriyle değiştiriliyordu.
Bu takas yönteminde bazı zorluklar da vardı.
Örneğin, elde olan bir metre kumaşın kaç balta veya kaç kilo buğdaya denk düşeceğini karşı tarafın ihtiyacı belirliyordu. Kişiler bu alışverişte ihtiyacı olan ürünü almak için bazen çok daha değerli ürünlerini vermek zorunda kalıyorlardı.
Ticareti kolaylaştırmak ve takas yönteminin sorunlarını aşmak için MÖ. 7. yüzyılda Anadolu’da yaşayan Lidyalılar, madeni parayı icat ettiler. Bir bakla tanesi büyüklüğünde olan bu madeni paralar %75 altın ve %25 gümüşün karışımıyla elde edilen “elektrum” alaşımından oluşuyordu. Aşağıdaki fotoğrafta Lidyalıların kullandığı parayı görüyorsunuz.
İnsanlar arasında yapılan alışverişlerde madeni paraların kullanılması yaygınlaştı ve devletler açısından para bastırmak, gücün, egemenliğin simgesi haline geldi. Binlerce yıl, dünyada değişik devletler egemenliklerinin bir simgesi olarak para bastılar.
Zaman içinde madeni paranın altın, gümüş gibi değerli madenlerden üretilmesi maliyetleri yükselttiği gibi taşınmasını ve ticareti zorlaştırıyordu. Bu tür zorunluluklardan dolayı kağıt paralar ortaya çıktı. İlk kağıt parayı Çinliler MS. 9. yüzyılda kullandılar.
Osmanlı Devleti’nde ilk kağıt para, 1840’ta kullanmaya başlandı. “Kaime” adı verilen bu kağıt para elle yapılıyordu. 1842 yılından sonra “kaime”, matbaada basılmaya başlandı.
Cumhuriyetin ilk kağıt Paraları ise 1927 yılında basıldı. Türk harfleriyle basılan paralar 1937’den sonra piyasaya sürüldü
Kapitalizmin küresel hale dönüştüğü dönemde ise insanlığın gündemine banka kartları ve kredi kartları girdi. ABD’de 1958 yılında Bank of America tarafından BankAmericard kredi kartı uygulaması başlatıldı ve Çin hariç tüm ülkelerde yaygınlaştırıldı. 1976 yılında bu uygulamanın adı Visa olarak değiştirildi.
Visa, 482 milyar dolarlık piyasa değeri ile dünyanın önde gelen şirketlerinden biridir. 2020 yılı toplam geliri 21 milyar dolardır.
Kredi kartı gibi ödeme sistemlerinde dünya çapında söz sahibi olan finans şirketlerinden biri de Mastercard’dır. 1966 yılında kurulan bu şirket, Visa ile birlikte dünya çapında bu piyasanın liderleridirler. Yeryüzündeki bankaların tümü bu ikili ile birlikte çalışırlar. Yerel bankaların çıkardıkları özel kartlar, bu ikiliden biriyle mutlaka bağlantılıdır.
Bankalararası Kart Merkezi’nin 2024 yılı Haziran verilerine göre Türkiye’de kredi kartı sayısı 124,1 milyona, banka kartı sayısı da 181,8 milyona ulaştı. Bir önceki yılla kıyaslandığında kredi kartı kullananların sayısı %15 arttığı görülüyor. Kartlı ödemelerin 1. 056 trilyon lirası kredi kartları ile yapıldı. Kredi kartı ile yapılan ödemelerde önceki yılın aynı ayına göre yüzde 105’lik bir artış saptandı.
Türkiye’de kişisel kredi kartı borçları, yüzde 27,1 artarak 1. 468 trilyon liraya ulaştı.
Yılın ilk 6 ayında kredi kartını, borcunu ödemediği için yasal takibe alınan kişi sayısı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 70 artarak 645 bin 474’e ulaştı. Aynı şekilde bireysel kredi borcunu ödemeyenlerin sayısı geçen yılın ilk yarısına göre yüzde 34 arttı.
Yukarıda verdiğim sayılarda görüldüğü gibi Türkiye’de kredi kartı, banka kartı kullananların sayısı artıkça kişilerin bu kurumlara olan borçları da artıyor. Nakit paraya sahip olamayan kitleler, ihtiyaç duyduğu mal ve hizmetleri kredi kartlarıyla alıyorlar. Gelecekte kazanılacak paradan yapılan bu harcamalarla kişiler geleceğe borçlanıyor. Geleceğe borçlanan kişiler, siyasal olarak var olan iktidarın ve sistemin devamından yana bir tutum geliştiriyorlar. İktidardaki partiler, kitleleri kendilerine bağlamada ve yönetmede kredi kartlarını bir silah olarak kullanıyorlar. Kredi kartları ve banka kartlarını kullanan kişi sayısı arttıkça küresel şirketler, kişilerin özel ve tüketim alışkanlıklarının bilgilerine de sahip oluyorlar.
Bilgi kapitalist pazarda önemli bir silahtır.
Google, Meta, Facebook, Telegram gibi uluslararası şirketler, milyarlarca insanın çok özel bilgilerine sahip olarak insanı değiştirme ve dönüştürme gücüne de elinde tutuyorlar.
Küreselleşmiş kapitalizm, ulus devletlerin varlık temellerini o ülkelerde yönetime getirdikleri işbirlikçileri eliyle bir bir yok ediyor.
Egemen bir devletin en önemli işareti, kendi adına para basmasıdır.
Türk Lirası, uygulanan bilinçli politikalarla bir değer olmaktan çıkarılmaktadır. İktidardaki partiler ihaleleri bile döviz cinsinden hesaplayıp ödeme yapıyorlar. Türk Lirası’nın değeri düştükçe kitleler yabancı paralara yöneliyorlar. Alışverişte TL yerine yabancı paralar ve kredi kartları kullanımı yaygınlaşıyor.
İktidardaki partinin 7 bin lira ve üzeri alışverişlerde kredi kartı kullanma zorunluluğu getirmesi Türk Lirası’nın idam fermanıdır. Alınan bu karar, kara paranın kontrolü ve vergi kaçaklarını azaltma söylemiyle perdeleniyor. Sermayenin küresel pazarda cirit attığı günümüz koşullarında paranın kontrolü nasıl sağlanacak? İktidara yakın sermaye gruplarının vergi vermemek için paralarını ada ülkelerine kaçırdıkları basında her gün yazılıyor. Ayrıca vergi aflarıyla ve büyük şirketlerin vergi borçları silinerek onlara büyük ayrıcalıklar tanınıyor. Zaten nakit ile yapılan alışverişin azaldığı günümüz koşullarında alınan bu kararla TL, ulusal pazardan tasfiye edilmiş olarak nostaljik bir nesneye dönüşecektir. Kürsülerden atılan nutuklarda, milliyetçiliği kimseye kaptırmayan ve kendisini “yerli ve milli” ilan eden partilerin aslında küresel şirketlerin Türkiye görevlisi oldukları gerçeği önümüzde apaçık duruyor.
AKP, küresel şirketlerin işbirlikçsidir.
Peki, ya muhalefet?
Var olan muhalefet de küreselleşmecilerin solcu, Atatürkçü görünümlü işbirlikçileridir.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ait otoparklarda Türk Lirası ile ödeme kabul edilmiyor. Mutlaka kredi kartı ile ödeme isteniyor.
İBB, 25 ekim 2022 tarihinde Mastercard’la yaptığı yaptığı anlaşmayla küresel sisteme bağlandı.
İstanbul’da yaşayan milyonlarca insanın bilgileri, Mastercard’a verildi. İstanbulkart, Mastercard’ın bir yan kuruluşuna dönüştü.
Dünyada ulusal paralar giderek tasfiye edilirken onun yerini 2-3 tane uluslararası şirketin kredi kartları alıyor. Diğer yandan kripto paralar da yaygınlaştırılıyor. Sanal para da denilen bu varlıklar, internet üzerinden bir yerlere kaydediliyor. Kişiler, bu paraları somut olarak görmeden sahip oluyorlar. Tamamen küresel kapitalizmin denetiminde olan kripto paraların hangilerinin batacağına ve hangisinin kalacağına doğal olarak onlar karar verecekler. Küresel kapitalizm, dünya üzerinde yaşayan milyarlarca insanın tüm bilgilerine sahip olarak maddi zenginliklerin tümünü kontrolleri altına alıyorlar. Bu kadar kontrolsüz bir gücü elinde bulunduran azınlık iktidarının insanlığın geleceğine dair iyimser planlar yapacağına inanmak safdillikten öte aptallıktır.
Küresel çete, insanlığa (daha doğrusu dolar milyoneri olamayanlara) çok yakın bir gelecekte yok oluşu vadediyor.
Küresel kapitalizmin siyasette, kültürde, felsefedeki planlarını ele alarak bu sayfalarda işlemeye çalışıyoruz. Ülkemizdeki küresel çetenin işbirlikçilerini parti farkı gözetmeden teşhir ettik ve etmeye de devam edeceğiz. Maliye Bakanı’nın İngiliz vatandaşı olduğu ve Londra’daki tefecilerin memurluğunu yapmış birinin TL’nin canına okuyacak bir karar alması onun meşrebine uygundur. Ama kendine “yurtsever, devrimci, ilerici, solcu, Atatürkçü” gibi etiketleri yakıştıran ekonomistlerin alınan bu kararla ilgili tek laf etmemelerini nasıl açıklayacağız?
Nereye koyacağız?
Her gün kürsüden İsrail’i lanetleyenlerin, siyonizme vurur gibi yapanların gerçek yaşamda siyonist çevrelerin kredi kartlarını yaygınlaştırmalarını hangi ahlaka sığdıracağız?
Yeri geldiğinde Atatürk’ten, Mustafa Kemal’in Askeri olmaktan, dürüstlükten, ahlaktan, millilikten, Müslümanlıktan söz edenlerin yolu nedense hep Amerika’ya, Londra’ya çıkıyor.