Medya

Işıl Özgentürk’ün Irkçılığı

Işıl Özgentürk, bir taşla iki kuş vuruyor.

Yaşı 50’nin üstünde olan ve kendini solcu hissedenler, okudukları haberlerde veya bir sanat etkinliğinde Işıl Özgentürk’ün adını mutlaka duymuşlardır. Yazımın başlığına keyfince kurulan Işıl Özgentürk, aynı zamanda Cumhuriyet gazetesinin köşe yazarıdır. Sosyal medyaya fazla takılan ve gazete okumayı bir külfet olarak gören yeni yetme “Z Kuşağının” “Hayır, Ben bu ismi ilk defa duyuyorum.” gibisinden itiraz edebileceklerin bilgi eksikliğini gidermek için bir iki cümleyle de olsa yazarımızı biraz tanıtayım.

76 yaşında olan Özgentürk’ün hayatı, bir anlamda yakın dönem sol hareketin de tarihidir. Daha henüz 20’li yaşlardayken 68 gibi Türkiye’nin en çalkantılı döneminde hayata “merhaba” demişti. O yıllarda Yaşar Kemal’in yönettiği ANT dergisinde gazeteci olarak çalışırken aynı zamanda eşi Ali Özgentürk ve Mehmet Ulusoy’la birlikte Devrim İçin Hareket Tiyatrosu’nda oyuncu, yazar olarak faaliyet yürüttü. Çocuk kitapları yazdı, kısa film atölyeleri kurdu ve anı kitapları yazdı.

Yazarımız Işıl Özgentürk, 13 Ekim 2024 tarihinde “Erkekliğin karanlığında her kadın tehlikededir!” adlı bir yazı kaleme aldı. Bu yazıyı değerlendirmeden önce 2020 yılına dönerek aynı yazarın, aynı gazetede yazdığı “Porno çukurunda debeleniyoruz” başlıklı yazıya bir kez daha okumamız gerekiyor.

2020 yılında Uzman Çavuş olan Musa Orhan adlı şahıs, Batmanlı İpek Er’i evinde tutarak 15 gün boyunca tecavüz etmiş ve daha sonradan tecavüze uğrayan İpek Er, intihar edince olay basına aksetmişti. Basında bu konu haber olunca çeşitli çevreler değerlendirmelerde bulunmuşlardı. Yazarımız da bu konuyu işlerken Batman’da genç kızların intihar etmelerinin tecavüzler nedeniyle olduğunu öne sürerek şöyle yazmıştı:


…Evet, Batman kadın intiharlarının en çok olduğu bir kenttir. O bölgeyi çok iyi bilen, bir öğretmen dostum şöyle anlatmıştı: ‘Buralarda kız çocuklarına hiç değer verilmez, babalar kız çocuklarını çocuktan saymaz, onlar okutulmazlar, mal gibi satılırlar. Mirastan onlara hiçbir pay düşmez. Herhangi bir beceri edinmeleri, yaşamlarını kendi ayakları üstünde sürdürmeleri için hiçbir yardım almazlar. Bu durumdaki genç kızların iki seçeneği vardır: Ya dağa çıkmak ya da kentlerinde görev yapan asker, bürokrat biriyle evlenerek kurtulmak. Bu nedenle pek çok genç kız umutsuzca kendini kandırır, evlilik hayalleri kurar ve ansızın bürokrat, asker bir başka bölgeye tayin olur gider. Çoğu bekâretini kaybetmiş genç kızlar için intihar, bir kurtuluş olur…

Köşe yazısı yayımlandıktan sonra Batman Savcılığı yazılan yazıyla ilgili hemen soruşturma açtı. HDP Batman Milletvekili Ayşe Acar Başaran’dan Batman Barosu’na, Esenyurt Batmanlılar Derneği’nden Gazete Duvar’daki köşe yazarı İrfan Aktan’a kadar tüm Kürtçü çevreler tepki gösterdiler. Hatta AKP içindeki Kürt kökenliler de bu kervana katıldılar. Bu kadar tepki ve abluka karşısında söylediklerinin ardında duramayan Özgentürk, istemeyerek de olsa özür dilemek zorunda kalmıştı. Işıl Özgentürk’ün başına gelenler, bir zamanlar Posta gazetesi köşe yazarı Candaş Tolga Işık’ın da başına gelmişti. 2020 yılında Güney Doğu’ya yaptığı gezi sonrası izlenimlerini anlatmış ve insanların çanak antenlerden çoluk çocuk, amca yeğen, dede torun herkesin birlikte porno kanallarını izlediklerini ve bu durumun ensest ilişkilere yol açtığını öne sürmüştü. Kürt çevrelerinden gelen tepkiler sonunda Posta gazetesi yöneticileri, yazarın web sitesindeki yazısını kaldırdıktan sonra Candaş Tolga Işık da Kürtlerden özür dilemişti.

Porno, insanlığın ve cinselliğin aşağılandığı bir hâldir.

Bu durumu, hele de bir etnik grupla ilişkili olarak ele alıp değerlendirmelerde bulunursanız gözü kapalı mayın tarlasına girmiş gibi olur gazeteci Nagehan Alçı’nın eski kocası Rasim Ozan’ın durumundan daha beter hale düşersiniz.

Yazarlar Candan Tolga Işık ve Işıl Özgentürk, özür dileyerek Kürtlerin lanetinden kurtulmuş oldular ama Kürtçü İrfan Aktan’ın şu cümleleri, Gazete Duvar’da yazılmış olarak kaldı:


…Dün Özkök, Göğüş, Kırıkkanat, Candaş, bugün Özgentürk, yarın bir başkası… Sömürgeci kibiriyle beslenen bu ırkçılık, ‘aydınlanmayı bekleyen karanlık oda’ fantezisi, egemen devlet ideolojisi ırkçılığa yaslandığı sürece kâh onun, kâh öbürünün dilinde ‘sürçüp’ duracak. Ve bunun failleri, yaptıklarını hiçbir zaman anlayamayacak.

“Irkçılar, faşistler, sömürgeciler” diye bağırıp parmak sallayan ve yapılan her türlü eleştiriyi Kürtlere hakaret olarak değerlendiren kafa, bir an bile olsun kendi durumuna bakıp bir sonuç çıkarmak istemiyor. O, feodalizmden, feodal ön yargıdan, baskıdan, zorbalıktan ve sapkınlıktan o kadar hoşnut ki, dışarıdan birilerinin haklarında yaptıkları en ufak bir eleştiriyi bile hemen paragrafın başında ifade ettiğim siyasi küfürlerle yanıtlıyor. Aile içi cinselliği meşru gören dinlerin, mezheplerin cirit attığı Doğu ve Güney Doğu’dan etrafa saçılan pisliklerin konuşulması, Duvar’ın yazarını rahatsız ediyor. Diyanet İşleri Başkanlığı’na gelmiş kişilerin de “Dokuz yaşına giren kız evlenebilir, gebe kalabilir. Baldızla yapılan zina nikahı düşürmez. Babanın kendi kızına şehvet hisleriyle bakması normaldirgibi açıklamalar, cinsellikte kural ve ahlak tanımaz ilişkilerin yaygınlaşmasına neden oluyor. Kendini dindar bir parti olarak tanımlayan AKP’nin, 2000’li yıllarda zinayı suç olmaktan çıkarmasını ve Kur’an’ın bu açık hükmünü yok etmesini İslam’ın neresine koyacağız?

Televizyonlardaki gündüz kadın programlarına katılan kişilerin şivelerine, yaşadıkları bölgelere bir bakın. Her türlü sapkınlığın ve imam nikahı ile perdelenmiş fuhuşun meşru görüldüğü bu örnekler, yıllarca gösterilerek ve durmadan tekrar edilerek toplumun ortalama değer yargıları haline getiriliyor. Bu çirkeflikle Güney Doğu arasında bir bağ kurulduğunda hemen torbadaki saldırı okları hazır; “ırkçılar, faşistler, sömürgeciler” lafları…

Onlara göre:

  • Kürt hareketi eleştirilemez.
  • Hele hele bu davranışı, sol kesimden, liberallerden birileri asla yapamazlar.
  • Bize ancak MHP çevresinden küfür edilebilir. Ancak o kesim de faşist oldukları için onların küfrü hiçbir zaman yerini bulmaz ve bizi haklı kılar.

Yukarıda belirtilen bu kurallara uymayan kişiler eleştirilerek hizaya sokulur ve hatasında ısrar etmeye devam edenlere ise uygun bir şekilde hadleri bildirilir.

Şimdi gelelim Işıl Özgentürk’ün “Erkekliğin karanlığında her kadın tehlikededir” yazısına.


Sol Değerler Öldü; Yaşasın Feminizm!”

Yukarıda yer alan ara başlıktaki ifade ne yazık ki, Türkiye’deki tüm solcuların bir sloganı haline getirildi. Sol değerlerin öldüğü bugün açıktan ifade edilmese de solun kapitalizm karsısında savunduğu ve gerçekleşmesi temelinde ısrar ettiği talepleri, listenin en alt sıralarına itilerek feminizmin erkek düşmanı görüşleri, kutsallaştırılarak ve en tepeye yerleştirilerek savunulmaya başlandı. 20. yüzyılın başlarında sosyalist önderlerin “feminizmin, kapitalist burjuvazi tarafından işçi sınıfı hareketi içine yerleştirmeye çalıştığı karşı devrimci bir düşünce” olduğu tespiti, küresel çağda ruhunu “şeytana” satmış bugünün çakma sosyalistlerini zerrece ilgilendirmiyor. Onlar için varsa yoksa feminist zırvalar ve talepler…

Dünün solcusu, bugünün de feministi olan Işıl Özgentürk, yazının başlığında bir genelleme yaparak ne denli bir feminist olduğunu cümle aleme göstermiş. Ona göre; “Erkeklik karanlığı temsil eder ve her türlü kötülüğün kaynağıdır. Bu karanlığın içinde kalan her kadın da tehlike altındadır.” Bu düşünceyi AKP’nin tüm kanalları, CHP’nin televizyonları, sosyalist gazeteler, yazarlar, çizerler hep birlikte aynı söylemle tekrarlayıp duruyorlar. Son dönemde öldürülen kadınlar üzerinden yapılan yoğun propaganda ile toplum şekillendirilerek erkek cinsi hadım ediliyor.

Tüm bir cins, suçlu ilan edilerek erkekler linç ediliyor.

Küresel çetenin uluslararası boyutta erkekliğe karşı bir savaş açtığını bu sayfalarda değişik yazılarda dile getirip kanıtlarıyla ortaya koyduk. Küresel çeteyle kader birliği yapan ve onlardan para alan feminist çevrelerler, değerlerini yitirmiş solcular ve Kürtçü gericilik hep birlikte hareket ediyorlar.

Işıl Özgentürk de onlardan birisi…

Yazısına, son dönemlerde işlenen kadın cinayetlerinden söz ederek başlayan ve artan biber gazı satışlarından hareketle “Yakında kadınlar çantalarında silah bile taşımak zorunda kalacaklar. Çünkü onları kendilerinden başka koruyacak birileri yok.” diyor.

Erkek şiddeti, erkek vahşeti” tamlamaları ile süslediği yazısında sözü, “Kutsal Türk Ailesine” getirerek “…bu kutsal ailenin hiç de kutsal olmadığına bizzat şahit oldum.” diyor.

Yazarın “Kutsal Türk Ailesinde” neler mi var?

Abilerinden, babalarından, amcalarından gebe kalmış küçücük kızlar… İlk cinsel ilişkisini babasıyla yaşayan kolej mezunu kızlar, küçük kızına tecavüz eden babanın, ‘Ne yani hâkim bey, bahçemin en iyi meyvesini başkasına mı bırakacaktım?’ diyen gözü dönmüş babalar, ana, baba, abi, kardeş herkesin küçücük bir odada yattığı ve ilk cinsel uyanışın gerçekleştiği gecekondular” gibisinden her şey var.

Bu ahval ve şerait karşısında yazar yapılması gereken şeyi açıklıyor:

Öyleyse önce işe Türk kutsal ailesinden başlamak gerek… Çünkü erkek vahşeti aileden başlıyor.”

Işıl Özgentürk’ün tanımlamaları, bana Candan Tolga Işık’ın anlattığı Güney Doğu evlerini hatırlattı. Batman’daki intiharlar üzerine yazdığı yazıdan dolayı Kürt çevrelerinden iyi bir dayak yiyen Özgentürk, bu kez eleştiri oklarını Türklere ve Türk ailesine yöneltiyor. Bu konuda hiçbir Türk çevresinin ona, “Sen ne diyorsun, neler saçmalıyorsun? Sen ne içtin, senin kafan yerinde mi?” demeyeceklerinden adım gibi eminim. Hatta bu Türk çevreleri, “Bravo, çok doğru söylüyorsun. Aferin! Tabu olup dile getirilmeyen gerçekleri cesaretle dile getirdin, yazdın.” diyerek onu alkışlayabilirler de. Dünyada bir tek Türkiye’de, çoğunluğu oluşturan bir ulusa kendileri dahil olmak üzere herkes küfür edebiliyor.

Türkiye’de Türk’e küfür etmek ve aşağılamak serbesttir.

Türk kafası” diyerek Türk’ün kendi kendisini aşağılaması bu memlekette normaldir. Bu anormal olan normalden cesaret alan Işıl Özgentürk, hem aileye hem de Türklüğe saldırarak bir taşla iki kuş vuruyor. Bu duygu ve düşüncelerinde Arap Nasturi bir aileye gelin gitmesinin ne kadar etkisi vardır bilinmez ama yazdıklarıyla, söyledikleriyle küresel çeteye hizmet ettiği gayet açıktır. O, dünyanın çeşitli ülkelerinde de olan bu tür vakaların olduğunu ama suçluların devlet tarafından sıkı biçimde kontrol edildiğini, cezalandırıldığını söyleyerek Batı kapitalizmini aklamaya çalışıyor.

Köşe yazarlığı, sorumluluk ister ve bilgiyi şart olarak önüne koyar.

Işıl Özgentürk, ensestin belli koşullar altında Avrupa’nın bazı ülkelerinde serbest olduğunu ve pedofili ve zoofili gibi suçların suç olmaktan çıkarılması için faaliyet yürüten çevrelerin olduğunu ve LGBT+’yi meydana getiren (+)’nın içinde pedofillerin ve zoofillerin de yer aldığını yazarımız bilmez mi?

Ben, bildiğinden adım gibi eminim. Çünkü bunca yıllık yaşı, tecrübesi ve birikimiyle böyle bir gerçeği atlamış olamaz. Küresel çeteyle birlik olan feminist çevrelerin Türkiye’de ensesti, pedofiliyi ve zoofiliyi savunduklarını biliyoruz. Sapık bazı dinlerin ve mezheplerin tarikatlarda çocuklara yönelik uyguladıkları tecavüzleri dile getirerek kendi mahallelerinde olanları görmemezlikten gelme davranışını, sadece samimiyetsizlik olarak açıklamakla mı yetineceğiz?

Küresel kapitalizmin çürümüş değerleriyle Orta Doğu’nun sapık mezheplerinin vaaz ettikleri arasında zerrece bir fark yoktur. Bunların hepsi de insanlığa; erdemden, dürüstlükten ve insan olmaktan vazgeçerek hayvanlaşmayı öneriyorlar.

Küreselcilerin, feministlerin, LGBT+ taraftarlarının, tarikatçıların, sapık mezhepçilerin yolu her zaman Roma’ya çıkar.

Işıl Özgentürk, sol görünümlü maskesiyle ülkemizde yaratılan bataklıktaki sinekleri ve yaptıklarını eleştirerek bataklığı hiç tartışmıyor. O, bu davranışıyla aydın olmak şöyle dursun içinde yaşadığı Türk toplumuna küfür ederek, suçlayarak küresel çetenin ekmeğine yağ sürüyor ve bu operasyonda rol alıyor.

Yazar hakkında

Işın Çakırca

Yorum bırak

1  ×    =  7

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.