Mitoloji, sanat tarihi, bilim tarihi ve karşılaştırılmalı dinler konusunda yazıları olan Avusturyalı Robert Eisler, (1882-1949) “Avrupa’da, Dünya’da Kraliyet Giyim ve Taçları, Simgeleri” adlı çalışmasında Bizans Sarayını gezen bir gezginin izlenimini şöyle aktarır:

İmparatorluk tahtının yanında pirinçten yaldızlı bir ağaç duruyordu. Ağacın dalları sayısız pirinçten yapılmış yaldızlı kuş doluydu. Her kuş cinsine göre bir nota çıkarıyordu ve imparatorun tahtı öyle düzenlenmişti ki bir alçak, bir yüksek, bir göklere çıkmış gibi görünüyordu. İki kocaman tunç mu, ahşap mı bilemediğim aslanla korunmuştu. Fakat her yerleri altın kaplıydı ve kamçı gibi kuyrukları, açık çeneleri, kıpırdayan dilleriyle kükreme sesleri çıkarıyorlardı.
İmparatorun önüne götürüldüm.
Benim gelmemle birlikte cinslerine göre kuşlar ötüp, aslanlar kükreyince ne huşuyla, ne korkuyla sallanmadım. Saygıyla üç kez yere kapandıktan sonra başımı imparatora doğru kaldırdım ve imparatoru tavana yakın bir yerde gördüm. İmparator değişik elbiseler içindeydi.
Robert Eisler’in bu alıntısını değerlendiren; yazar ve aynı zamanda Bizans Tarihi Profesörü olan İngiliz asıllı Norman H. Bayes (1877-1961) deşöyle yorumda bulunur:

Bir an stepten veya çölden bir barbar başkanın Bizans’a geldiğini düşünelim. Görkemle, özentili imparatorluk memurlarının gösterdiği ilgiyle misafir edilecek, başkenti gezecek ve imparatorla görüşecek. Göz kamaştıran labirentlerden, mermer koridorlardan, mozaik ve altın kaplı odalardan, uzun beyaz üniformalı saray muhafızları arasından, soyluların, piskoposların, generallerin ve senatörlerin arasından, müzik aletlerinin müziğinden ve kilise koridorlarından geçecek. Harem ağalarının yardımıyla sonunda sonsuz saltanatın, sessiz, hareketsiz hiyeratik kişiyle yüz yüze gelir. Yeni Roma’nın Efendisi önünde yere kapaklanır. Constantine’nin mirasçısı, Sezarların tahtında oturmaktadır. Başını kaldırmadan imparator ve tahtı, yukarı çıkar, imparator değişmiş elbisesiyle son gördüğünden başka biçimde, tanrının ölümlü insanlara baktığı gibi ona yukarıdan bakar.
Kimdir o?
Tahtı çevreleyen altın aslanların kükremelerini ve ağaçlarda kuşların ötüşlerini duyar.
O kimdir ki, imparatorun buyruklarına uymasın?
Aslanların kükremelerini ve kuşların ötüşünü anlamak için mekanizmalarını düşünecek zamanı yoktur. İmparator adına konuşan görevlilerin sorularına güçlükle yanıt verir, bağlılığı kazanılmıştır. Artık Roma Hristiyanlığı ve İmparatorluğu için dövüşecektir.
Joseph Campbell, Batı Mitolojisi- Tanrının Maskeleri, Say: (347- 348) İmge Kitapevi
Hayat pahalılığı, soğuklar, CHP’nin adayı kim olacak?, Ege Denizindeki depremler dururken Bizans sarayındaki imaj çalışması, etki ajanlığı da nereden çıktı?” diyenlere hemen anlatayım.
Bildiğiniz gibi yapılan seçimler sonucunda dünya Amerikan İmparatorluğunun tahtına, Trump oturdu.
Daha koltuğuna oturur oturmaz; “Kanada’yı, Grönland’ı, Panama’yı alıp oralara Amerikan bayrağını dikeceğim.” dedi.
Dünya bu haberi heyecanla tartışıp dururken Trump, 2. bombayı patlatarak “Gazze’yi boşaltarak orayı yazlık evlerle donatacağım.” diyerek hedeftekiler listesine Gazze’yi de ekledi.
Trump, “Evleri yıkılmış, çoluk çocuğu bombalar altında ölmüş olan Filistinliler hakkında ne düşünüyorsunuz?” gibisinden bir soruyu, “Onların bir kısmını Ürdün, bir kısmını da Mısır alacak ve böylece Filistinliler gittikleri yerlerde daha mutlu olacaklar.” diyerek yanıtladı.
Daha Kanada’nın, Panama’nın, Grönland’ın durumunu konuşamadan Gazze’yi tartışmaya başladık.
Bizim için Gazze’dekiler, Amerika’dakilerden daha önemlidir.
Ee, ne de olsa Gazze’dekiler Müslüman kardeşlerimiz…
Müslüman kardeşimiz ama Türkiye’deki tartışmalar her nedense çok düşük ayarda gidiyor.
Yetkili ve etkili çevrelerden Amerika’ya, özellikle Donalt Trump’a ciddi tek laf eden kimse yok.
“Ümmet! Ümmet-i Muhammed” diye sokaklarda bas bas bağıran kardeşlerin nedense sesleri kesildi. Yandaş basına bakıyorum, köşe yazarları ancak kendileri duyacak bir şekilde “Böyle de olmaz ki canım, uluslararası hukuk nerede kaldı?” gibisinden mıkırdanıp duruyorlar.
Ciddi bir karşı duruş, tavır alış ara ki bulasın.
Amerikan İmparatorluğu’nun başı olan Donalt Trump, Ürdün’ün lafını edince Ürdün Kralı 2. Abdullah, soluğu Washington’da aldı.
Bugün dünya kapitalizminin başkenti Washington’dur.
Amerikan İmparatorluğunun en önemli evi, Beyaz Saray’dır.
Amerikalılar ona “The White House” derler, yani Beyaz Ev…
Amerikan tarihinde hanedanlık olmadığından en önemli devlet evini, ev olarak nitelendiriyorlar.
Bizimkiler ise uzun bir süre hanedanlıkla yönetildikleri için devlet büyüklerine evi yakıştıramadıklarından olsa gerek Beyaz Ev’e, Beyaz Saray demeyi tercih ediyorlar.
Şu anda Beyaz Saray’da İmparator Donalt Trump oturuyor.
İmparator Donalt Trump’ın, Bizans sarayındakiler gibi “Stepten veya çölden gelen barbar bir başkanı etkilemek için” altın yaldızlı kükreyen aslanlara, dallarda ötüşen kuşlara, yer değiştiren tahtlara, görkemli binalara ihtiyacı yok.
Onlar eski Constantine’de kaldı.
Şimdi “stepten veya çölden gelen barbar başkanları etkileyen” sosyal medya platformları, nükleer silahlar, robot teknolojileri, yapay zeka uygulamaları ve daha niceleri var.
İmparator Donalt Trump, Ürdün Kralı 2. Abdullah’ı Oval Ofis’te kabul etti.
Her ikisi de aynı tip sandalyeye oturdular.
Oturdular ama 2. Abdullah’ın yüzü, içinde yaşadığı duygulardan olsa gerek, bir tuhaf olmuştu.

Kendisi kral olmasına kraldı ama karşısında koskoca bir İmparator vardı. Yanı başında oturan adam, Kuzey Amerika’da ne varsa yalayıp yutmaktan, ekonomik kaynaklara el koymaktan söz ediyordu. Ürdün gibi lafı bile edilmeyecek bir ülkede muhtar olan bir adamın, İmparator karşısında ne hükmü olabilirdi ki?

Orta Doğu’daki sultanların, emirlerin, kralların da kaderi, 2. Abdullah gibi Donalt Trump’ın iki dudağı arasında değil miydi?. Şimdi onun karşısında Filistin sorunu için “Başkenti Kudüs olan iki devletli bir çözüm” gibi kendisinin bile inanmadığı lafları nasıl edebilirdi? “Yeni Osmanlı” lafları eden Erdoğan’ı, boyuna posuna bakmadan bir konuda nasıl da azarlamıştı?
Ya, onu da herkesin huzurunda azarlarsa durumu nice olurdu?
Koca Türkiye, Amerikan İmparatorlarının bir demesiyle Suriyelileri, Afganları, Libyalıları, Peştunları hatta Afrikalıları ülkeye doldurmadı mı?
Koskoca İmparatorun lafı üstüne aksi bir laf edilebilir miydi?
İşte bu duygular ve düşünceler aklından bir film gibi gelip geçerken 2. Abdullah’ın yüzü, gözü de aşağıdaki videoda görüldüğü gibi hareketlendi.
Kral 2. Abdullah, görüşmede Trump’ın “Bir barış adamı” olduğunu söyledikten sonra İmparatorun yüzüne bakarak “Yüce hedefleriniz için ortak çalışacağız. Orta Doğu’ya barış ve istikrarı siz getireceksiniz.” dedi.
Dışarıda bir gazetecinin “ Siz, bu konuşmayla Filistinlilerin Gazze’den tehcir planına onay verdiniz galiba?” sorusuna verdiği yanıt “Ne yapayım, ülkemin çıkarlarını savunmak birinci önceliğim.” demek oldu.
2. Abdullah’ın savunduğu şeyin; koltuğu, tacı mı, yoksa ülkesinin çıkarları mı olduğu pek anlaşılamadı.
Mısır’ın kralı diktatör Sisi ile Oval Ofis’te yapılacak görüşmede edilecek sözlerin bu çerçevede olacağına daha şimdiden kalıbımı basarım.
Orta Doğu’daki Müslüman liderlerin durumları, Bizans Sarayına gelmiş ve yere kapaklanmış “stepten veya çölden gelmiş barbar bir liderin” durumu gibidir.
Bizans Tarihi Profesörü Norman H. Bayes, yaptığımız alıntıda ne diyordu?
O kimdir ki, İmparatorun buyruklarına uymasın?
Aslanların kükremelerini ve kuşların ötüşünü anlamak için mekanizmalarını düşünecek zamanı yoktur. İmparator adına konuşan görevlilerin sorularına güçlükle yanıt verir, bağlılığı kazanılmıştır. Artık Roma Hristiyanlığı ve İmparatorluğu için dövüşecektir.
Siz bu alıntıdan “Roma, Hristiyanlık”sözcüklerini çıkararak “Amerikan, Siyonizm” laflarını cümledeki uygun yerlere koyarsanız günümüze uygun hale getirmiş olursunuz.
Orta Doğu’nun bütün diktatörleri, duydukları aslan kükremeleri ve kuş cıvıltıları ile büyülenmişçesine kendi halklarına saldırıyorlar.
Dün öyleydi, bugün de böyle…
Ama bu koca coğrafyada bir tek Türk devrimi ve M. Kemal farklıydı.
Onun için 100 yıldır emperyalizmin ve siyonizmin bu devrime ve önderine saldırısı bir türlü bitmek tükenmek bilmiyor ve Anadolu topraklarından bu devrimin son kalıntılarını da söküp atmak için son gücüyle yükleniyor.
Kral 2. Abdullah gibi bir işbirlikçinin, efendisi karşısında suratının aldığı şekli medyada görünce bunları düşündüm ve üzülme ve sevinme arasında gidip geldim.