Sanat

Yiğidim Aslanım…

“Devrim şehitlerinin ağıdı”, her önüne gelene uyarlanmaz.

Türk edebiyatının önemli şairlerinden biri olan Nazım Hikmet,1938 yılında “komünizm propagandası yapmak, askeri kişileri üstlerine karşı kışkırtmak ve donanmayı isyana teşvik etmek” suçlarından 28 yıl 4 ay hapis cezası aldı.

Cezası kesinleştikten sonra Çankırı Cezaevine gönderildi, burada sağlığı iyice bozulunca Bursa Cezaevine nakledildi.

Bursa Cezaevinde Orhan Kemal ve ressam Balaban’la birlikte yattı.

Uzun süren hapishane hayatı, şairi yormuştu. Tutukluluğunun 12. yılında beklediği af da gerçekleşmedi.

Nazım Hikmet’in serbest bırakılması için dünyanın çeşitli yerlerinde gösteriler yapıldı. Jean Paul Sarte, Albert Camus, Simon de Beauvoir, Jacques Prévert gibi dünyaca ünlü birçok yazar bu protestolara katıldılar. Şairimiz, 1950 yılında sağlığının bozuk olmasına rağmen 18 gün süren açlık grevine başladı.

Türkiye’de de Orhan Veli, Oktay Rıfat ve Melih Cevdet Anday şaire destek olmak için açlık grevi yaptılar. Birçok sanatçı ve aydın şairin serbest bırakılması için kampanya yürüttüler.

Nazım Hikmet’in dostu Bedri Rahmi Eyüboğlu, açılan bu kampanyaya “Zindanı Taştan Oyarlar”şiiriyle katıldı.


Bedri Rahmi Eyüboğlu şiirinde şöyle diyor:

Bursa’nın ufak tefek yolları
Ağrıdan sızıdan tutmaz elleri
Tepeden tırnağa şiir gülleri
Yiğidim aslanım aman burda yatıyor.

Bir şubat gecesi tutuldu dilin
Silaha bıçağa varmadı elin
Ne ana ne baba ne kız ne gelin
Yiğidim aslanım aman burda yatıyor

Ne bir haram yedin ne cana kıydın
Ekmek gibi temiz su gibi aydın
Hiç kimse duymadan hükümler giydin
Döşek diken diken yastık batıyor
Yiğidim aslanım aman burda yatıyor.

Zindanı taştan oyarlar
İçine bir yiğit koyarlar
Sağa döner böğrü taşa gelir
Sola döner çırılçıplak demir
Çeliğin hası da yiğidim aman böyle bilenir
Döşek melul mahzun, yastık batıyor
Yiğidim aslanım burda yatıyor.

Bugün efkârlıyım açmasın güller
Yiğidimden kötü haber verirler
Demirden pencere taştan sedirler
Döşek melul mahzun yastık batıyor
Yiğidim şahinim aman burda yatıyor.


Mezar arasında harman olur mu?
On üç yıl hapiste derman kalır mı?
Azrail aç susuz canın alır mı?
Döşek melul mahzun yastık batıyor
Yiğidim şahinim burda batıyor.

Dilinde dilimi bulduğum
Gücüne kurban olduğum
Anam babam gibi övdüğüm
Dayan hey Aslan Ustam
Abenim
Yiğidim dayan.
Dayan hey gözünü sevdiğim
Bugün efkârlıyım açmasın güller
Yiğidimden kötü haber verirler.

Sana kökü dışarda diyenlerin kökleri kurusun
Kurusun murdar ilikleri dilleri çürüsün
Şairin gökyüzü gibi herkesin.
Sen Kızılırmak kadar bizimsin
En büyük ustası dilimizin
Canımız ciğerimizsin

Bugün burdaysa şairin, yarın Çin’dedir
Acısıyla sızısıyla alnının kara yazısıyla
Bir yanı nur içinde tertemiz.
Bir yanı sızım sızım sızlayan memleketimiz içindedir.

Ülkemizde ve yurt dışında yürütülen kampanya sonunda Nazım Hikmet, 15 Temmuz 1950’de özgürlüğüne kavuştu.

Şairimizin özgürlüğe kavuştuğu yıllar, Türkiye’nin Nato’ya girdiği ve politikacıların “Küçük Amerika Olma” masallarını anlattığı yıllardı. Her alanda ABD’ye bağlandığımız ve bir uydu devlete dönüştüğümüz yıllar içinde 1960 Darbesi, 12 Mart Muhtırası ve 12 Eylül’ü gördük.

Türkiye’de devlet bürokrasisi ve toplumsal hayat dinselleştirilirken diğer yandan sol hareketin içine Kürtçülüğün şırınga edildiği yıllardı.

1963’te Nazım Hikmet öldü.

Zülfü Livaneli, Bedri Rahmi’nin oğlundan şiirin öyküsünü dinleyince çok etkilenir ve bestelemek için izin aldıktan sonra şiiri besteler.

Mehmet Ali Ağca davasını takip etmek için Avrupa’ya giden Uğur Mumcu ile Livaneli buluştuklarında bant kaydından şarkıyı dinleyen Uğur Mumcu gözyaşlarını tutamaz ve “Bu bütün devrim şehitlerinin ağıdı olmuş.” der.

Uğur Mumcu, araştırmacı gazeteciliği ile emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı savaş açmış, korkmadan onları teşhir eden bir gazeteciydi. Günlük köşe yazılarıyla, ele aldığı dosyalarda ortaya koyduğu belgelerle iktidara kök söktürüyordu. Bir Batı projesi olan dinciliğin Türkiye’deki faaliyetleri, onun ilgi alanı içindeydi. Aynı zamanda emperyalizmin ve siyonizmin işbirlikçisi Kürtçülüğün de üstüne üstüne gidiyordu.

1992 yılında Yaşar Kemal, gezi amaçlı ABD’de bulunan Turgut Özal’a yazdığı mektupta “demokratikleşme” kapsamında tartışılan “federasyona” Uğur Mumcu’nun engel olduğunu belirtmişti. Bu konuyla ilgili haberler o günlerde gazetelerde yer almıştı.

Kürt Parlamentosu kurucusu ve HADEP yöneticisi Yaşar Kaya’nın “Uğur Mumcu olayı, Kürt dinamiği içinde çözülecektir.” demesinin üstünde daha iki ay geçmeden Uğur Mumcu öldürüldü.

Uğur Mumcu’nun ölmeden önce üstünde çalıştığı son dosyası “ PKK” idi.

Devrimin ve Kemalizmin yılmaz savunucusu Uğur Mumcu, yüz binlerce kişinin katıldığı cenaze töreninde “Yiğidim Aslanım burda yatıyor” şarkısıyla uğurlandı.

1950 yılında Nazım Hikmet’le başlayan bu süreçte 1990lı yıllarda Uğur Mumcu, Zülfü Livaneli’nin bu bestesi ile özdeşleşti.

Kitleler mitinglerde, konserlerde hep bir ağızdan “Devrim şehitlerinin bu ağıdını” söylediler.

Türk ulusu, şeriatçı saldırılarla ellerindeki değerleri birer birer kaybettiklerinde Atatürk’e daha fazla sahip çıkmaya başladı, Nazım Hikmet’in, Uğur Mumcu’nun yanına Atatürk’ü de eklendi. 10 Kasım’larda, 29 Ekim törenlerinde Atatürk için bu beste de söylendi.

Son günlerde Nazım Hikmet, Uğur Mumcu, Atatürk zincirine bir kişi daha eklendi.

Ekrem İmamoğlu.

CHP yönetimi ve Özgür Özel, Saraçhane’de toplanan kalabalığa – Ekrem İmamoğlu’na uyarlayarak- “Yiğidim Aslanım” ağıdını söylettiler.

Aynı davranış Maltepe’de de sergilendi.

ANAP’ta Özal’ın “Orta Direk” masalları anlatan ve FETÖ’nün Samanyolu televizyonunda spor yorumculuğu yapan sağcı birinden “solcu, Atatürkçü” vatanı kurtaracak bir kahraman çıkarmak emperyalizmin marifetlerindendir.

İngiliz emperyalizminin Chatham House adında bir düşünce kuruluşu vardır.

Bu kuruma uğramayan ve İngiliz Kralının eteklerini öpmeyen ülkelerin politikacıları asla üst yönetimlere gelemezler. Aşağıdaki fotoğraf, Ekrem İmamoğlu’nun Chatham House’ta yaptığı görüşmeleri kayıt altına almış. Bu toplantıya İngiltere’nin İstanbul Başkonsolosu Judith Slater de katılmıştı. Ekrem İmamoğlu’nun arkasında duvara asılan fotoğrafta eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, başını kaşıyor. O da bir zamanlar Cumhurbaşkanı olmak için Chatham House’a uğramıştı.

Emperyalizm ve siyonizm, sihirli çubuğunu sallayarak, kitle iletişim organlarını, partiler içindeki adamlarını kullanarak Ferö’nün spor yorumcusundan ve sağcı birinden “kurtarıcı” yarattı.

Saraçhane’de, Maltepe’de ve Türkiye’nin değişik yerlerinde milyonlar “İmamoğlu! İmamoğlu!” diye haykırıyorlar.

Tayyip’ten yaka silken milyonlar, denize düşmüşler İmamoğlu’na sarılıyorlar.

Ne tesadüf, İngiltere’de kuruluşu gerçekleşmiş “muhalif” kanallarda, İmamoğlu goygoyculuğu ve Kürt açılımı destekçiliği yapılıyor.

Bugünlerde ortaya çıkan ve kendine “aydın” diyen yüzlerce insan, imza kampanyalarıyla İmamoğlu’nun ardında saf tutuyorlar.

Ne büyük aldanış!

Tayyip’ten kurtulayım derken bir başka “Tayyibin” kurbanı olmak.

İşte emperyalizm budur.

Türkiye’nin solcuları ve Atatürkçüleri, emperyalizmi ülke içindeki bağlantılarıyla birlikte ele alarak değerlendirmeyi ve ona karşı durmayı unuttular.

Nazım Hikmet, Uğur Mumcu, Atatürk zincirine Samanyolu muhabirini ekleme tavrı, siyasal anlamda ne kadar geriye gittiğimizi de bizlere gösteriyor.

Cumhuriyet devriminin kazanımlarını koruyup geliştirme mücadelesinde, İngilizler tarafından önümüze önder diye konulan sağcı Laz müteahhitlerden bir an önce kurtulmayı bilelim.

Yazar hakkında

Ferit Gültekin

Yorum bırak

50  −  46  =  

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.