Haberler

Ahmet Şık’ın faşistleri

‘Kral çıplak’ diyenler affedilmez.

Mesleği gazetecilik olan Ahmet Şık, 2018’de HDP’den İstanbul milletvekili seçildi. Seçimlerden 2 yıl sonra 2020’de HDP’den istifa etti.

Partiden istifa gerekçesini sosyal medya hesabından, “Eş başkanlarımızı tenzih ederek, parti yönetiminde bulunan hakim bir anlayışın HDP’nin gücü, anlamı ve değerleri hilafına demokratik teamüllerden uzak tutumlarında ısrarları nedeniyle HDP’den istifa ettim.” diyerek açıklamıştı.

O dönemde Ahmet Şık, “demokratik teamüllerden uzak tutumların” neler olduğu ve partide bu konuda neden ısrar edildiği konularına bir açıklama getirmedi.. Hiç kimse de HDP üyesi bir milletvekilinin partisine yönelik suçlamalarını ele alıp değerlendirmedi.

Neydi bu demokratik olmayan tutum ve davranışlar?

Eleştiriye kapalılık, üstten ikameci anlayışlar, dayatmacı tutumlar, zorbalık, baskı, adam kayırma, yörecilik mi?

Kürt olduğu için aşiret kültürünü aklından, davranışlarından uzak tutamayan insanların solculuk, sosyalistlik taslamaları mı?

Yukarıda saydığım olumsuz özelliklerin hepsi ve daha fazlası bizim sosyalist, sol partilerde vardır.

Bizim sosyalist partiler aynı aşiret gibi yönetilir. Aşiret reislerinin çevresinde iş yapmayı meslek edinmiş kahyalar, marabalar, müritler vardır. Parti yöneticilerinin çoğu yaptıkları işi meslek edinmişlerdir ve o mekanlar aynı zamanda bu insanların geçim kapısı olduğundan dolayı yönetimi asla bırakmak istemezler. Koltuklarını tehdit eden, yerlerine göz dikmiş çevrelerin kuyruklarına birer teneke bağlayıp tasfiye ederler. Alt taraflarda ise partinin çizgisine inanmış, iman etmiş materyalist(!) solcular, ileride kuracakları demokratik toplum hayalleriyle ömür tüketirler.

Bu partilerde, o çok tapındıkları ve dillerinden düşürmedikleri demokrasinin, demokratik bir parti yaşamının kırıntısı yoktur.

Demokrasi yoksunluğu, sağ, sol, milliyetçi, dinci tüm partilerin ortak özelliğidir.

Türkiye’deki partilerin tümü, kerameti kendinden menkul şefler tarafından yönetilirler.

Çok yakında milyonlarca seçmen, her şeye gücü yeten, her şeyi bilen liderlerin yazdığı listelerdeki milletvekili adaylarına oy verip demokrasicilik oyununda figüranlık görevlerini yerine getirecekler.

AKP’de, MHP’de işlerin nasıl kotarıldığını herkes iyi biliyor.

Demokrasi şampiyonu, çağdaş ilerici parti CHP’de ise Kemal Kılıçdaroğlu ve 2-3 kişilik özel ekibi tüm adayları belirlediler.

Listelerin en başına Fetöcüleri, PKK sempatizanlarını, liboşları, Atatürk düşmanlarını yerleştirdiler.

Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı, “Önerdiğimiz bir tane adayı bile aday listesine koymadılar.” diye feryat ediyor.

Türkiye’de siyaset bu kulvar üzerinde yapılıyor. Yazımızın kahramanı Ahmet Şık da, Pervin Buldan da, Devlet Bahçeli de, Tayip Erdoğan da bu sistemin bir unsurudurlar. Siyaset yapma tarzları birbirlerine çok benzer.

Geçen gün, TİP milletvekili adayı Ahmet Şık’ın HDPlilerle ilgili değerlendirmesi sol cenahta bomba etkisi yarattı. Şık, konuşmasında şöyle dedi:

Selahattin (Demirtaş) bugün canımıza okumuş. Güya aynı ittifaktayız. Selahattin’i çıkar HDP’den ortada HDP kalmaz. Bu ülkenin Türk faşisti var. Bir de Kürt faşistiyle uğraşamam.

https://www.youtube.com/shorts/EfED3OYuL_c

60 yıldır faşistliğin Türklükle özdeşleştirildiği bir zaman diliminde Kürtlerde de faşist olduğunun söylenmesi sol cenahı sersemletti. Bunu söyleyenin uzun bir süre HDP’de politika yapması ve sol tarafta iyi bir sosyalist olarak tanınması daha yıkıcı oldu. Sosyalistler(!), Kürt milliyetçileri kendilerini sırtından hançerlenmiş Sezar gibi hissettiler.

Türklüğün faşizm ile özdeşleştirilmesi tam anlamıyla bir CIA, MİT operasyonuydu. 1965’li yıllarda başlatılan bu operasyonun yöneticileri Özbek asıllı CIA görevlisi Ruzi Nazar ile MİT Başkanı Fuat Doğu idi. Oynanan bu filmde Erol Taş, Tecavüzcü Coşkun gibi kötü rollerle Türklüğü temsil edenlerin tümü Ermeni, Çerkez ve Kürt gibi etnik gruplarındandı. 1960’lı yıllardan sonra kamuoyunda azılı faşist olarak tanınmış olanların tümün de Ermeni soylu olması dikkate değer bir tespittir. Onlar bu iç savaş oyununda rollerini çok iyi yaptılar ve Türkleri kendi kimliklerinden nefret eder hale getirdiler. 1965-1980 arasındaki kanlı, çatışmalı süreç içinde Türkiye uluslararası kapitalist sisteme tam anlamıyla kopmaz bir biçimde bağlandı. Sol tasfiye edildi. Türk ulusunun insanları arasına bitmez tükenmez bir kan davası sokuldu. Sol ve sağ politikacılar, Pavlov’un köpekleri gibi şartlanmış kitlelere bu kini, nefreti sattılar ve halen de satmaya devam ediyorlar. Bu politika tarzı, aynı zamanda Türkiye’yi yönetip talan eden azınlık milliyetlere mensup kişilerin gizlenmesini de sağlıyor. Aslında en büyük ırkçılık ve faşizm, ezici çoğunluğu oluşturan Türk ulusu üstünde kurulan azınlık diktatörlüğüdür. Devletin yüksek katlarına, holdinglere, sendikalara, derneklere, partilere, kültür ortamlarına, sinemaya, tiyatroya her nereye bakarsanız bakınız, oralarda bu azınlıklara mensup kişileri göreceksiniz. Emperyalizmle kaderini birleştirmiş bu oligarşik yapı, her türlü demokrasiden yoksun olarak faşist özellikleri içinde barındırır. Bu azınlıkların siyasal partileri de, siyaset yapma tarzları da faşisttir. Aslında bu konu üstünde söylenecek söz çoktur.

Biz yine Ahmet Şık’ın konuşmasına dönecek olursak; aslında Ahmet Şık, bu “faşist” nitelemesinin ip uçlarını yazının başında verdiğim HDP’den istifa gerekçesinde vermişti. Şimdi ise bunun siyasi tam karşılığını açık açık söyledi.

Söyledi de ne oldu?

Bizim sol, etnik milliyetçi cenahta böyle boşboğazlıklara prim verilmez.

Kral çıplaktır.” diyenler affedilmeden linç edilirler.

Böyle laf edenler sol cenahtan kovulurlar ve boşalan yerler ise Hasan Cemal, Cengiz Çandar gibileri tarafından doldurulur. Ahmet Şık da bu kuralı çok iyi bildiğinden dolayı hemen aşiret reislerinden özür diledi. Bir daha yapmayacağına dair yeminler etti. HDP’nin kopyası ve Türk kesiminde solcu postu giyerek dolaşan Kürt milliyetçisi TİP de özür kervanına katıldı. Hep birden 60 yıldır Türkiye’de solu yöneten Kürt aşiret solcularından aman diliyorlar.

Ahmet Şık, Türkiye’de yaşayıp politika yapan, sosyalizmi temsil ettiğini öne süren tipik bir politikacıdır. Keskin solculuğunun altında ortaya koyduğu düşüncesini savunamayan, zoru görünce kıvıran, teslimiyetçi bir anlayış yatar. Savunduğu düşüncelere de bakacak olursak 60 yıldır Ruzi Nazar’ın Türkiye laboratuvarında ürettiği şartlanmışlıkların ötesinde bir şey yoktur ve politikasının pratiği emperyalizmle işbirliğidir ve Türkiye’de, sol sosyalist politikacı esnafı da Ahmet Şık ortalaması kadardır. Bu umutsuz duruma bakınca içimden, “Türkiye solunu Allah kurtarsın!” demekten başka bir şey gelmiyor.

Yazar hakkında

Ferit Gültekin

Yorum bırak

  −  1  =  2

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.