Yazımın kahramanı olan kişi, Bursa’da dünyaya gelmiş ve en iyi okullarda okuyarak eczacı olmuş.
Diplomasını cebine koyduktan sonra, iş dünyasına eczacı ve müteahhit olarak atılmış.
Türkiye’de ticaret dünyasında başarılı olmanın yolu siyasetten geçer.
Ünlü yazarımız Uğur Mumcu, bu kuralı, “Tarikat, ticaret, siyaset” üçlemesiyle açıklamıştı. Türkiye’de tepe noktalara gelmenin yolu, bu üçlü ile girilen ilişkilerden geçtiği herkesin bildiği bir gerçektir.
İyi eğitim almış ve iş alemine dalmış iş adamımız, siyaset alanı olarak kendine Doğru Yol Partisi’ni seçti.
1990’lı yıllardı.
Süleyman Demirel onu Bursa ikinci bölgeden Milletvekili adayı olarak gösterdi.
Çoban Sülü’nün gösterdiği adayı, halkımız da Milletvekili olarak seçti.
Yeni Milletvekilimiz şükran duyguları içinde Baba’nın elini öptü.
1993 yılında Amerikan vatandaşı ve aynı zamanda Başbakan olan Tansu Çiller, onu spordan sorumlu Devlet Bakanı yaptı. Genç Bakan, lideri Tansu Çiller’e hayranlık, minnet dolu gözlerle bakarak teşekkür etti.
Siyaset zemini, buz pisti gibi kaygandır. Yere sağlam basamayanlar ve güç dengelerini iyi hesap edemeyenler her zaman kendilerini yerde bulurlar. Kahramanımız da 5 Ekim 1995 tarihinde açıklanan kabinede kendine bir yer bulamayınca partisinden istifa etti.
Gel zaman git zaman takvimler 2019’u gösterdiğinde İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, ona Bursa ili Mustafakemalpaşa ilçesinden aday olmasını önerdi. O da, Çiller’in kabinesinde birlikte çalıştığı arkadaşını kıramadı ve aday oldu. Yapılan seçimde ise Başkanlığı kıl payı rakibine kaptırınca kendini iş alemine verdi.
2024 Yerel Seçim öncesi elini güçlendirmek için partisinden istifa etti.
Deneyimli bir politikacı olarak AKP çevresinden ilk teklifler gelmeye başladı. AKP’nin yerel politikacılarının, “Gel, bizim partinin adayı ol!” teklifini elinin tersiyle iterken onlara, “Beni Sayın Recep Tayyip Erdoğan arayıp teklif ederse seve seve aday olurum.” dedi.
Ne yazık ki, Büyük Reis, böyle küçük bir ilçe için adayı arama zahmetine katlanmadı.
AKP ile ilgili kurulan hayaller suya düşünce zaten arada bir yoklama çeken CHP’ye dümen kırıldı.
Yapılan siyaseti halka hizmet olarak gören ve buna inanan politikacımız, daha önce tekliflerini reddettiği CHP’de halkçılık yapmak için kolları sıvadı ve CHP’den aday oldu.
Doğru Yol Partisi’nde başlayan siyasi hayat onu yükselterek bakan yaptı. Sonra İYİ Parti’de devam eden yolculuk kısa sürdü. AKP’de politika yapma isteği, Erdoğan’dan karşılık bulamayınca son adres, CHP oldu.
Üç buçuk parti dolaşan bu kıymetli politika büyüğümüzün adı, Şükrü Erdem’dir.
Bu yerel seçimde bir kahveye uğrayan Şükrü Erdem’e kahve ahalisinden biri, “CHP’nin DEM Parti ile demlenmesi” işini sordu. Bu soruya cevap veren Şükrü Erdem, aşağıdaki sözleri söyledi:
Abdullah Öcalan’ı ve PKK’yı masum gösteren ifadeleri içeren görüntüler sosyal medyaya düşünce yandaş basın bu haberi tüm haber kanallarında kullandı.
Seçilme şansını zayıflatan bu konuşmalardan sonra üç buçuk parti gezen Şükrü Erdem X hesabından aşağıdaki açıklamayı yaparak konuşmasını inkar etti.
1Nisan’da Mustafakemalpaşa seçmeninin hangi konulara değer verdiğini hep birlikte göreceğiz.
İkinci siyasi figürümüz ise Gökhan Zan.
Gökhan Zan, Türkiye’de uzun yıllar futbolcu kimliği ile tanındı ve profesyonel futbol kariyerine Hatayspor’da başladı.
Bu Arap kökenli futbolcumuz; Çanakkale Dardanelspor, Beşiktaş, Gaziantepspor ve Galatasaray’da da forma giydi. Milli takımda da 42 kez oynadı.
Futbol hayatını sonlandıran Gökhan Zan, 22 Mart 2023 tarihinde İYİ Parti’ye üye olarak Hatay’dan Milletvekili adayı oldu fakat seçilemedi.
Seçilseydi Milletvekili olarak Ankara’ya gidecekti.
27 Aralık 2023 tarihinde, “Bilindiği üzere siyasete girme nedenim Hatay’a destek olabilmek, deprem gibi ağır bir felaketin ardından Hataylı kardeşlerimin sesini Meclis’te duyurabilmekten ibaretti. Gelinen noktada siyaset arenasında bunun pek de mümkün olmadığını görmemden hareketle İYİ Parti’den istifa ediyorum.” diyerek istifa etti.
Bu açıklamanın ardından 16 gün sonra Türkiye İşçi Partisi’nden gelen teklifi kabul ederek Hatay Büyükşehir Belediye Başkan Adayı oldu.
Hatay, İskenderun Körfezi’ne hakim konumuyla uluslararası güçlerin hedefinde olan bir ilimizdir. Bu özelliğinden ötürü son yıllarda AKP eliyle istilaya uğratıldı ve kimliksizleştirildi. Yaşanan deprem felaketinin ardından bizim vatandaşlarımız başka illere göç ederlerken onların yerini Suriye’den gelen Araplar alıyor.
“gelinen noktada siyaset arenasında halka hizmet etmeye dair inancını” yitiren Gökhan Zan’a, İşçi Partisi’nin teklifi iyi geldi.
Adaylıktan çekilmemesi karşılığında AKP’den istenilen 3-5 milyon dolar para kaydının sosyal medyaya düşmesi sonunda TİP, Gökhan Zan’ın adaylığını geri çekmek zorunda kaldı.
Bu arada CHP Genel Başkanı Özgür Özel’le Gökhan Zan arasında adaylık polemikleri de basının diline dolandı.
Milli futbolcumuz kendisini önce Türk milliyetçisi, sonra sosyalist daha sonra da sosyal demokrat olarak pazarlamak istemiş fakat şansı yaver gitmeyince son bir gayretle Reis’in partisinden içi yeşil dolar dolu çantalar alarak “geleceğini garanti altına alma” hamlesi yapmış.
Reis’in partisiyle yapılan bu yeşil dolarlı pazarlıklar, Erkan Baş’ın midesini bulandırıp başını döndürünce parti, Zan’ı aforoz etmiş.
Siyaset arenasında aday belirleme ve partilerde politika yapma tarzı birbirlerinin aynı olunca bu duruma çok üzülen gözden düşmüş ve adaylıkta kendine bir yer bulamamış Tunç Soyer, oturup İzmir adresli “Son Kale’de, “Bu gidişatın sonu, korkunç bir yıkımdan başkası olamaz” başlıklı bir yazı kaleme almış.
Kapitalizmin insanlara reva gördüğü felaketleri sıralayan Soyer, “Akademiyi, mülkiyeyi, askeriyeyi, adliyeyi, idareyi ve daha birçok kurumu gücünün parçası haline getiren iktidar, ülkeyi yüzde 80’lerle, 90’larla seçim kazanılan ülkelere benzetmeyi amaç edinmiştir.” diyor.
Yani anlatılanın Türkçe meali; ‘AKP, devlet olmuştur ve bu devlet olanaklarını kullanarak dostu Putin’in yaptığı gibi ezici bir çoğunlukla seçimleri her zaman kazanacaktır. Böyle bir durumda biz yok oluruz.’ diyor.
Bu kötü gidişe karşı deneyimli politikacı ne öneriyor dersiniz?
Sosyal demokrasinin evrensel ilkelerini savunan Tunç Soyer, PKK’nın Türkiye siyasetine kazandırdığı “eşit yurttaşlık” ilkesine sahip çıkarak şöyle diyor:
Kadınları, çocukları, engellileri, Alevileri, Kürtleri, romanları eşit yurttaşlık ortaklığına dahil olmadıklarını düşünen tüm toplumsal grupları eşitlik bağı dışında bırakan nedenleri görmek, yoksulluğun bir ‘dezavantajlı’ olma hali olmadığını yapısal bir eşitsizlik sistemi sonucunda doğduğunu anlatmak demokratik siyasetin görevidir.
Cumhuriyeti kuran irade; etnik grupları, mezhepleri devlet örgütünden kovarak bir ulus devlet inşa etmiştir. Atatürk, Tunç Soyer’in savunduğu görüşleri yıkarak, Türkiye topraklarından kazıyarak aydınlanma devriminin fitilini ateşlemiştir. Vatandaşı olan herkesi hukuk karşısında eşit kılan Cumhuriyet, etnik grupların ve mezheplerin eşitliğini reddetmiştir.
Çağdaş, devrimci olan görüş de budur.
Tunç Soyer; Cumhuriyet’e karşı Osmanlı Devleti’nin Gülhane Parkı Bildirisi’ni savunuyor.
Tunç Soyer, Atatürk düşmanı gerici bir sosyal demokrattır.
AB kurumları, işte bu yüzden ona bu fikirleri savunduğu için ödül veriyor.
Erdoğan’ın kurduğu parti devletine karşı, ABD’den AB’den alınan görüşlerle mücadele etmek şöyle dursun ancak ona hizmet edilir.
AKP iktidarının ülkeyi getirdiği bugünkü koşullar ortada dururken muhalefetin bir adım ileri gidememesinin sebebi de budur.
Kabız olmuş ve politika yapma tarzı iktidara benzemiş muhalefet, halka umut vermiyor, veremiyor.
Tunç Soyer’in görüşleri aynı zamanda Özgür Özel’in, Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Ekrem İmamoğlu’nun da savunduğu görüşlerdir. Küresel kapitalizm tarafından desteklenen bu fikirler, CHP’de iktidar edilmiştir. Batı kapitalizmine hizmet eden ve Cumhuriyet düşmanı görüşler terk edilmeden AKP’ye karşı tutarlı bir mücadele verilmesi söz konusu olamaz.
Tayyip bu adamları, her türlü dezavantajına rağmen her seçimde kanırta kanırta yener.
Yazımızda yer verdiğimiz; Şükrü Erdem, Gökhan Zan ve Tunç Soyer gibi siyaset erbapları birer örnektir. Seçimde aday olan her partiden kişilere yakından bakabilsek, örneklerini verdiğimiz politikacılardan binlercesini listelerde göreceğimize inanıyorum.
Türkiye’deki siyaset esnafı birbirlerine benzeyerek Zübükleştiler.
Siyasetin kotarılmasında bilinçli olarak dışarıda bırakılan halk, seyirci konumuna itilerek edilgen hale getirilirken meydan Zübüklere kaldı.
Türkiye’de siyaset yapmak bir avuç zenginin ve organize olmuş etnik ve dini grupların eline bırakılmıştır.
Uğur Mumcu’nun dediği gibi, “Siyaset, tarikat, ticaret” ilişkileri her yere egemen olmuştur. Siyaset, ticaret, tarikat üçlemesinin siyasi temsilcisi de Zübük’tür.
Zübük karakteri; yalan söyleyen, çıkarı için her türlü fırıldağı çeviren ve dini istismar eden kasaba politikacısı bir tip olarak tanınıyor. Daha çok da sağ siyasette yer alan ve dini karakterli bir kişidir.
Oysa,var olan değerlerin tümünü kendi çıkarları doğrultusunda kullanan, yalan söyleyen, dalavere çeviren ve cebini dolduran herkes Zübük olarak tanımlanmayı hak eder.
Sol tarafta; Atatürkçü görünüp, Atatürk resmi paylaşırken diğer tarafta Cumhuriyeti yıkma girişimlerine destek verenler Zübüktür.
Emek, işçi, ezilen edebiyatı yaparken diğer tarafta holdinglerle işbirliği yapanlar Zübüktür.
Zübüklerin kendi aralarındaki atışmalarını seyrederek, onlardan birinin taraftarlığını yaparak, “Çalıyor ama çalışıyor.” diyenler, çalanlara gıpta ile bakarak onlar gibi devleti soyma hayali kuranlar da Zübüktür.
Yıllar önce Kanal 7, Zübük filminin gösterim haklarını satın alarak kasaya kitledi.
Kemal Sunal’ın her filmi gösteriliyor ama Zübük filmi yasak!
Zübük filmi topluma ayna tutup, iki yüzlü, sahtekar, din bezirganı politikacının ipliğini pazara çıkarıyor.
Bu yüzden suçlu…
Ama, gerçek Zübükler seçim meydanlarında cirit atıyorlar ve biz de onları seçip başımıza getiriyoruz, sonra da yaptıklarından yaka silkip, söylenip duruyoruz.
