Haberler

Emperyalizmin Ekseninde Solculuk ve Kürtlerle Dans

Kürtlerin, Büyük Kürdistan’ı kurma hayalleriyle Batılı ülkelerin planları üst üste çakışıyor.

Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarına geçiş kapısı üstünde yer alan Türkiye’nin çevresinde çıkan savaşlar ülkemizi de içine alacak şekilde büyümeye başladı.

Biden yönetiminin giderayak Ukrayna’ya uzun menzilli füzeler vermesinin ardından İngiltere yönetiminin de gelişmiş silah verip Rusya’yla savaşa hazır olduklarını ilan etmesi, çatışmayı bir üst boyuta taşıdı. Hiroşima’dan bu yana dünya, nükleer bir savaşa hiç bu kadar yakın olmamıştı. Türkiye, kuzeyde çıkabilecek bu savaşa katılmasa bile kullanılabilecek nükleer silahların radyasyon etkilerinden dolayı havasını, suyunu, toprağını kullanamaz hale gelebilecek bir tehdidin altındadır. Yine aynı şekilde ülkemizin güneyinde siyonizm ve emperyalizm; Orta Doğu’yu kendi çıkarları doğrultusunda yeniden şekillendirirken hedeflerinin merkezine Türkiye’yi de koyduklarını açık açık ilan ediyorlar. Batılı merkezlerin bir operasyonu ile iktidara taşınan dinci yönetim, eski dönemden kalma yasaları tümden kaldırarak devleti yeni baştan düzenlemek ve siyonizmin Kürt devleti kurma hamlelerini kendi kontrolünde yönetmek istiyor.

Kürtlerin, Büyük Kürdistan’ı kurma hayalleriyle Batılı ülkelerinin planları üst üste çakıştığı için İran ve Türkiye’nin, bölgesel bir güç olmaktan çıkarılmaları ve İsrail’in güvenliğini tehdit edebilecek potansiyeli içlerinde barındırmamaları için bölünüp parçalanmak isteniyor.

Uzun zamandır uygulanan bir program doğrultusunda ekonomi zayıflatılarak tümüyle dışa bağımlı hale getirilerek ve içte medya ele geçirilerek yoğun bir propaganda ile toplum yeni baştan şekillendirildi. Partilerin başlarına açılıma itiraz etmeyecek ve sürece uygun liderler ve kadrolar yerleştirildi. Kişisel fikirlerinin neredeyse tümünü medyadan edinen kitleler; demokrasi, insan hakları, eşitlik, barış, anaların gözyaşları, zenginlik söylemleriyle kandırılmak isteniyor.

Türkiye’de; Müslümanlık, milliyetçilik, Atatürkçülük, solculuk gibi kavramlarla politika yapanlara yakından baktığımızda bu çevrelerin Batılı merkezlere ekonomik, siyasi, kültürel olarak bağlı olduklarını görürüz. Horozlu Ayna’da yıllardır dile getirdiğimiz bu görüş, birçok kişi tarafından abartılı ve saçma bir görüş olarak niteleniyordu. Ancak son zamanlarda yaşadıklarımız ve önümüzdeki süreçte yaşayacaklarımız, bu gerçeği bize her olayda kanıtlayacak gibi görünüyor.

Uluslararası güç odakları, ayrılıkçı Kürt hareketine karşı en keskin söylemi olan MHP’ye ve onun liderine, 2. Kürt Açılımını başlatma görevini verdiler. Geçmiş dönemde ayrılıkçı Kürt hareketine karşı konumlandırılan Natocu Milliyetçilik, Türkiye’nin siyonizm tarafından tarafından bölünme sürecinde de aktif olarak kullanılacak gibi görünüyor. Ulusal birliğin dağıtılmasına karşı en büyük direnişi gösterebilecek Türk milliyetçisi kesimler, MHP örgütlülüğü kullanılarak etkisiz hale getirilmek isteniyor. Toplumda bölünme konusunda ikna edilmesi gereken diğer bir kesim de CHP kitlesidir. Genel olarak Atatürkçü ve modern bir yaşamdan yana olan bu kesimlerin de etnik ve mezhep temelli bir bölünmeye onay vermesi, Kürt açılımının selameti açısından çok önemlidir. Bu yüzden DEM Parti temsilcileri “CHP’siz olmaz! CHP’siz olmaz!” diye bağırıp duruyorlar.

Üç hafta önce yazdığım “Çıkış Yolu” adlı yazımda Kürt Açılımı konusunda Türkiye’de başını AKP’nin çektiği ve muhafazakar Kürtlerin de yer aldığı blokla, CHP+DEM Parti ittifakı olarak iki tane blok oluştuğunu belirtmiştim. Abdullah Öcalan, paylaşılamayan lider olarak daha safını belirlememiş gibi görünüyor. Kürtler arasında önemli sayıda taraftarı bulunan Selahattin Demirtaş ise desteğini tahliye şartına bağlayarak CHP+DEM ittifakına daha yakın gibi duruyor. Sayısal bir güç olmaktan uzak olan sol partiler ise kayıtsız şartsız DEM Parti’nin olduğu blokta yer alıyorlar. Bu arada TKP, diğer sol partiler blokundan farklı bir tutum alarak emperyalizm ve siyonizm çamuruna bulanmamak için DEM’den uzakta durmaya özen gösteriyor.

Yukarıda ifade ettiğim bu blokların en önemli özellikleri değişken olmalarıdır ve içinde yer alan güçler her an dışarıdan gelecek bir uyarıyla saf değiştirip ortaklarını satabilirler. DEM Parti çevresi, CHP’yi yedeğinde tutarak AKP ile uzlaşmanın yolunu arıyor. AKP çevresi de kayyımlar ve soruşturmalarla CHP’yi köşeye sıkıştırarak açılım konusunda kontrolü elinde tutmak istiyor. Devlet erkini elinde tutan iktidar, iç cephede kontrolü sağlamış olarak sınırların ötesinde uluslararası güçlerle masaya oturmak istiyor.

Her iki bloktan sözcüler, bir önceki açılımdan farklı olarak bu kez açılımın Meclis’te yapılmasını ve açılımın, yasal bir düzenlemeyle sürdürülmesini dile getiriyorlar.


Soros’un Çocukları Devreye Girdi


2. Kürt Açılımın en hararetli savunucusu olan Devlet Bahçeli, solun tanınmış yüzü Ufuk Uras’la MHP Genel Merkezinde yarım saate yakın görüştü.

Ufuk Uras’ın açılım sürecinde yer almasını kendine sosyalist paye veren Merdan Yanardağ gibi çevreler hiç de hoş karşılamayarak onun liboş bir solcu olduğunun altını çizdiler.

Ufuk Uras, 1980’de darbecilerden iyi bir dayak yiyen sosyalist solun; ehlileştirilmesinde, dillerinin törpülenerek, sistem içine çekilmesinde ve yozlaştırılmasında aktif olarak görev aldı. 80 öncesi dönemde radikal solun en kitlesel örgütü olan Devyol’u Askeri Darbe sonrası Oğuzhan Müftüoğlu’nun ekibi ile birlikte ÖDP içinde örgütleyerek işbirlikçi liberal bir partiye dönüştürdü. Sol hareketin içine “çok kimliklilik, feminizm, LGBT, ademi merkeziyetçilik, etnik ve mezhep savunuculuğu, emperyalizmi unutturma, kapitalizmi kutsama” gibi birçok mikrobu taşımada görev aldı. Görevini yerine getirdikçe sistem tarafından yıldızı parlatıldı ve bu arada da Mit ajanı olduğu iddiaları ortaya atıldı. O bu tür iddialara cevap bile vermeden Soros’un bizim gibi ülkelerde ortaya attığı tüm tezlere sahip çıktı ve Osman Kavala gibi temsilcilerle işbirliği yaptı.

Bir zamanlar FETÖ’nün Abant Toplantılarının değişmez konuğuydu.


MHP Genel Merkezinde Devlet Bahçeli Ufuk Uras’ın yüzüne karşı “Biz sizin Sorosçu olmadığınızı biliyoruz ve medyadan konuşmalarınızı takip ediyoruz. Bu bizim için önemli bir özelliktir” derken Ufuk Uras’a ironik bir biçimde aynı cephede ama farklı kulvarlarda aynı güçlere hizmet ettiklerini mi hatırlattı bilemiyoruz. Ama bilinen bir şey varsa o da, Ufuk Uras’ın bu açılım sürecinde de önemli görevler üstleneceği apaçık görünüyor.

Merdan Yanardağ 18 Dakika programında her ne kadar itiraz etse de bence Ufuk Uras, iyi seçilmiş ve sürece çok uygun birisidir. Emperyalizm ve siyonizmin çıkarları doğrultusunda sürece çok iyi hizmetlerde bulunabilecek yetenekte ve Kürt çevrelerinde de itibarı olan birisidir.

Basından ve açıklamalardan Ufuk Uras’ın DEM Parti ve Ahmet Türk’le görüştükten sonra MHP Genel Merkezine gittiğini öğrendik. Görüşmenin kulis bilgisini Nagehan Alçı yazmış. Ufuk Uras’la görüşen Alçı, “Ufuk Uras kendi inisiyatifi ile bence buz kırıcı bir rol üstlendi.” diyerek dostunun görevini özetlemiş. Nagehan Hanım’ın satır aralarından, devletin açılım konusunda kapsamlı bir hazırlığının olduğunu ve bundan sonra da Bahçeli’nin Erdoğan’dan bir hamle beklediğini öğreniyoruz. Ufuk Uras’la Bahçeli arasında öyle içtenlikli bir ortam oluşmuş ki Bahçeli Uras’ın gözlerinin içine bakarak 60’lardan beri hep kavga ediyoruz hocam, artık bu kavgalar tamamen bitsin” dediğini de Rasim Ozan Kütahyalı’nın paylaşımından öğrenme fırsatını buluyoruz.

Ah ne güzel! 60’lı yıllarda yaratılan ve bir kan davasına dönüştürülen sağ-sol kavgasını, Devlet Bahçeli, iki cümleyle bitirmiş ve savaş baltasını toprağa gömerek DEM Parti içinde yer alan kadın Milletvekillerinin çok bilgili ve donanımlı kişiler olduklarını belirtmiş. Bahçeli yapılan sohbette öyle bir cezbeye kapılmış ki, toplantıdan çıkan mesajları Ahmet Türk’e aktarabilmesi için Ufuk Uras’ı MHP’nin resmi aracıyla göndermiş.

Ufuk Uras, MHP Genel Merkezinin aracıyla Ankara sokaklarında dostu Ahmet Türk’e doğru yol alırken aklından neler geçti, hangi duyguları hissetti acaba?

Nagehan Alçı ve onun sabık kocası Kütahyalı, bu soruyu sormayarak büyük bir hata etmişler. Açılımda görev alan elçilerin ruh dünyası, operasyonun selameti açısından ve tarihe kayıt düşme adına bu gibi anlar çok önemlidir.

Ey, Nagehan Hanım ve Sabık Koca Rasim!

Bu saatten sonra size gazeteciliği ben mi öğreteceğim allasen? Bu mesleği yapacaksanız doğru dürüst yapın lütfen.

Türkiye’de sağ-sol kavgası ve 60 yıllık kan davası bitiyor, Bahçeli DEM Partililerin ellerini sıkıyor ve DEM Parti Milletvekili olan kadınlara, kalp emojileri gönderiyor.

Ben bu sahneleri rüyamda görsem hayra yormaz, ‘Yine uyurken bir tarafım açık kaldı herhalde’ derdim.

Kendimi Bahçeli’nin ve Ufuk Uras’ın estirdiği iyimser havaya kaptırmış gidiyordum ki, Nagehan Alçı’nın yazısında bir yere geldiğimde okuduğum cümleyle kendime geldim. Alçı’nın o cümlesi bende tokat etkisi yaratarak kendime getirdi.

Ufuk Uras, MHP aracıyla Ahmet Türk’ün Ankara’da kaldığı otele gitmiş ve orada 27 köyün ağası Ahmet Türk’le görüşmüş. Ahmet Türk’ün yanında Demokratik Gelişim Enstitüsü Başkanı Kerim Yıldız ve Norveç eski Başkonsolosu da varmış.

Ben bu Demokratik Gelişim Enstitüsü’nü ve Başkanı Kerim Yıldız’ı çok yakından tanıyorum ve yıllar önce haklarında CHP’de Atatürk Düşmanlığı” ve “Kökü Dışarıda” başlıklı iki yazı yazmıştım. Bilmeyenlere ve unutanlara kısaca söyleyelim; “Demokratik Gelişim Enstitüsü” Londra merkezli ve İngiliz derin devletiyle bağlantılı bir kuruluştur. Amacı, Kürtleri İngiliz derin devletinin çıkarları doğrultusunda yönlendirmektir. Başkanlığını da Kerim Yıldız yapıyor.

1. Kürt Açılımı döneminde Oslo’da PKK ile yürütülen görüşmelerde arabulucu olarak İngilizler görev almıştı. O dönemde; AKP’den, CHP’den milletvekilleri, gazeteciler, sanatçılar İngiltere’ye götürülüp konuyla ilgili toplantılar yapılmıştı, raporlar yazılmıştı.

Aşağıdaki fotoğrafta Enstitü Başkanı Kerim Yıldız’la Kemal Kılıçdaroğlu’nu birlikte toplantı yaparken görüyoruz. Bu ara Kılıçdaroğlu’nun çok keskin bir Kuvayi Milliyeci kesildiğini hatırlatayım.

Gördüğümüz kadarıyla İngilizler, bu açılım döneminde de yine başrolde oynuyorlar.

Açılımda Kürtlerin koçluğunu İngiliz istihbaratı yapıyor.

Geçtiğimiz günler içinde Demokratik Gelişim Enstitüsü ve Norveç Elçilik görevlileri Güney Doğu’da dört dönüp Kürt çevreleriyle toplantı üstüne toplantı yaptıklarını basından öğrendik.

Aşağıdaki fotoğrafta Dem Parti ile birlikteler.


Diyarbakır’a gitmişken Diyarbakırlı Kürt iş adamlarıyla da toplantı yaptılar.

Ayrıca Güney Doğu’da Hüda-Par’la da görüştüler.

Ankara’ya geldiklerinde AKP’li Özlem Zengin’le de görüştüler.

Özlem Zengin X hesabındaki paylaşımında “Merkezi Londra’da bulunan Demokratik Gelişim Enstitüsü Başkanı Kerim Yıldız ve Katya Paus’la TBMM’de bir araya geldik. Enstitü dünyadaki çatışmaların çözümle sonuçlandırılması için çalışmalar yürütmeyi ve deneyimlerini uluslararası kamuoyuyla paylaşmayı amaçlıyor. Nazik ziyaretleri için kendilerine teşekkür ederim.” demiş.

Ne diyordu Bahçeli, Ufuk Uras’la yaptığı görüşmelerde?

İşin içine Amerika’yı karıştırmadan kendi dinamiklerimizle çözelim.” diyordu.

Yerli dinamikler içinde İngilizler de yer alıyor demek ki.

İngilizler, 1. Kürt Açılımı döneminde Ufuk Uras için afiş bile hazırlamışlardı. Bahçeli’nin neden Ufuk Uras’ı seçtiği simdi daha iyi anlaşılıyor.


Birinci Kürt Açılımı döneminde Kadir İnanır ayakta konuşuyor, Ufuk Uras onu dikkatle dinliyor ve Kerim Yıldız da artistin dediklerini yazıyor.

Üç yüz sene boyunca üstünde güneş batmayan bir imparatorluğun sahibi olmuş ve aynı zamanda sömürgeciliğin kitabını da yazmış olan İngilizleri dışarıda bırakarak dünyanın herhangi bir yerinde etnik ve mezhep çatışmalarını sona erdirmek mümkün değildir. Onlar bu tür sorunları çıkarmakta ve Batının yararına sona erdirmekte üstlerine yoktur.

Demek ki Kürt sorununun çözümü, İngiltere’siz olmuyor.


Kürt Sorununun Halkçı, Devrimci Bir Çözümü Var mıdır?


Kürt Sorununu “halkçı, devrimci” bir anlayışla çözmekten yana olan Merdan Yanardağ, Kürtlerin Yeni Yaşam Gazetesi’ne görüşlerini açıklamış.


Prof. Dr. Emre Kongar’la birlikte yaptıkları “18 Dakika” programının, kitleler tarafından beğenilerek izlendiğini ve çevremde tanıdığım insanların, onların öne sürdükleri fikirlerden oldukça etkilendiklerini görüyorum. Yanardağ’ın; Kürtlerin gazetesinde, Kürtlere, Kürt açılımını nasıl anlattığını merak ederek verdiği röportajın iki bölümünü de okudum

Söyleşinin başında “Rejim tam ortada duruyor. Cumhuriyet buradan ya kendini yenileyerek, demokratik ve ilerici bir biçimde tarihsel temelleri üzerinde zenginleştirerek yeniden kurulacak ya da Türkiye İslomafaşist bir diktatörlüğe sürüklenecek.” denmiş.

Bu cilalı, kulaklara tatlı bir melodi gibi gelen sözler, insanın hoşuna gidiyor. İslamofaşist yola sapmayıp “demokratik ve ilerici bir biçimde tarihsel temelleri üzerinde Cumhuriyeti, bir daha yeni baştan nasıl kuracağız?”

İşte bütün mesele bu…

Bunun yanıtını kimse söylemiyor.

Belki Merdan Yanardağ söyler de ben de meraktan kurtulurum diyerek söylediklerini dikkatle okudum ve sonunda aradığım yanıtı buldum.

Gazeteci Nezahat Doğan, “Toplumun önüne nasıl bir demokratik çözüm koymak gerekiyor?” sorusunu sorduğunda Yanardağ soruyu şöyle yanıtlıyor:


Demokratik Türk kamuoyunun da ikna edileceği, Türkiye’yi bir bütün olarak güçlendirecek, Türk’üyle, Kürt’üyle Türkiye’yi daha yukarıya ve demokratik bir zemine taşıyacak bir proje ortaya koymak gerekiyor. Bu aynı zamanda refah ve zenginlik demektir. Adil paylaşım demektir. Bu örnekler çoğaltılabilir. Bu, dünyanın girdiği yeni bin yılda o büyüklükte ve ona uygun yeni bir birlik projesi anlamına gelir. Artık 1925’ten sonra kurulan statükoyla devam edilemeyeceği açık…

Merdan Yanardağ aklında yarattığı bir dünyaya, günümüzün gerçeklerini uydurmaya çalışıyor. Çabaladıkça da saçmalıyor. İçinde CHP’nin, sosyalistlerin ve cumhuriyetçilerin olduğu demokratik muhalefetin yüzde doksana ulaşacak bir bölümünün Kürt sorununun demokratik, onurlu çözümden yana olduğunu iddia edecek kadar Türkiye’nin gerçeklerinden kopuktur. Oysa Kürt açılımı tartışmaları başladıktan sonra yapılan bir ankette Merdan Yanardağ’ın tam tersine (%90 oranında) halkın yaşanan sorunu bir terör sorunu olarak kabul ettiğini ve halkın var olan sorunu, Kürt sorunu olarak tanımlamadığını ortaya koydu.

Yanardağ, sorulan sorulara verdiği yanıtlarda Abdullah Öcalan’ı devrimci ve ABD, İsrail planlarının dışında mevzilenen bir lider konumuna oturtuyor. Öcalan’da böyle bir özellik olsaydı onu çoktan asar, yaşatmazlardı. Kürt hareketinin tüm liderleri -Selahattin Demirtaş da dahil olmak üzere- bugün itibarıyla Batının işbirlikçisi olarak emperyalizmin kılavuzluğunda bir çözümden yanadırlar. Yanardağ’ın ittifak güçleri içinde saydığı sosyalist partilerin de DEM’in söylediklerinin dışında önerdikleri bir çözümleri yoktur. TELE1’in sahibi, kurduğu beş cümle ile bir sürü çam devirmeyi başarıyor. Onun önerdiği demokratik biçimde Kürt sorunu çözüldüğünde topluma refah ve mutluluk gelecek ve toplum zengin olacakmış. Orta Doğu’da hangi toplum, etnik ve mezhep temelli bölündüğünde refaha ve mutluluğa kavuştular?

Irak mı?

Suriye mi?

Ya da Lübnan mı?

Hangisi?

Yanardağ, milenyum çağında toplumların birliklerini çoğaltarak zenginleşeceği gibi bir hayale kapılmış. Hayaller güzel ama gerçekler bambaşka…

Aşağıdaki karikatürü bir Rus karikatürist çizmiş. Rusya’dan bakıldığında Orta Doğu ve Türkiye böyle görünüyor. Türkiye’nin başına örülen çorabın nasıl olacağını çok güzel anlatmış. Rusların gördüğünü bizim sosyalistler, nedense bir türlü göremiyorlar. Önce, ‘Türkiye’yi büyütüyoruz, petroller de bizim oluyor. Zengin bir ülke oluyoruz. Kürtlerin hamisi oluyoruz.’ lafları sonra da küçülme ve çöküş…

Küresel kapitalizm, dünya üzerindeki tüm ulus devletleri yıkarak daha kolay yönetebileceği şehir devletler kurma yolunda hızla ilerliyor. Küresel çete, ulusal çitlere takılmadan dünyanın her yerini talan etmek istiyor. Merdan Yanardağ pembe hayalleri bırakıp çevresine biraz baktığında benim bu söylediklerimin hepsini görecektir. Emperyalizm; Türkiye’yi de, İran’ı da, Rusya’yı da, Çin’i de bölmek istediğini açıkça itiraf ediyor. Onun Ergenekon operasyonu, Suriye ve son dönem olan siyasal gelişmelerle ilgili tespitleri de yanlışlarla doludur.

Yukarıda konuşmasından aldığım ve altını çizdiğim bölümde “Artık 1925’ten sonra kurulan statükoyla devam edilemeyeceği açık…” diyerek cümlesini açık bırakarak tamamlamamış. Ama biz onun ne demek istediğini gayet net biçimde anlıyoruz.

Bizim devrimci ve cumhuriyetçi yazarımız diyor ki;

  • Artık bu coğrafyada bir ulus devletle yola devam edemeyiz.
  • Türk ulusunun kurduğu devlet, ulusçu ve tekçi olduğu için yanlış bir temelde kurulmuştu.

1925 tarihine dikkat! Bu tarih, Şeyh Sait isyanının da tarihidir. Kürtler, İngiliz emperyalizmiyle birlik olup bu tarihten sonra Cumhuriyeti yıkmak için 28 kere isyan çıkardılar.

Bugünün solcuları, Türk ve Atatürk karşıtlığı üzerinden Cumhuriyete saldırıyorlar. Laikliğin dışında (onu da küçümseyerek) yapılan devrimlere karşı çıkıyorlar. DEM’lilerle birlikte Cumhuriyete karşı Şeyh Sait’in, Seyyit Rızaların yanında saf tutuyorlar. Onun için Tunceli’ye Dersim diyorlar. Diyarbakır’a Amed diyorlar. Dersim, Farsçadır, Amed de 2000 yıldır Roma’ya aittir. Bu adların Türkçe ve Kürtçeyle bir ilgisi de yoktur.

Solda, Cumhuriyet düşmanlığı solculuğun amentüsü olmuş.

Cumhuriyete, devrimlere karşı çıkarak bu topraklarda devrimci kalınır mı?

Elbette kalınamaz!

Böyle tutumlar kişiyi, iflah olmaz bir gerici yapar.

Böyle saçmalık ötesi davranışların nedeni, Türkiye’de sol hareketin Kürt, Ermeni, Rum, Yahudi gibi etnik kökenlilerin hegemonyasında olmasından dolayıdır. Onlar Türk ulusuna karşı duydukları nefretten dolayı Türk ulusunun yaptığı doğru işlere de karşı çıkıyorlar. Konuyla ilgili olduğu için söylüyorum. Ermeni Kökenli ekonomist Daron Acemoğlu, yazdığı kitaplarda Atatürk’ü ve yapılan devrimleri eleştirmişti. Atatürk’ü de diktatör olarak suçlamıştı. Tarihçi İlber Ortaylı, yazdığı “Atatürk devri” adlı makalesinde Acemoğlu’na verdiği yanıtta, 1915 yılında yaşanan olaylardan dolayı böyle subjektif yargıya sahip olduğunu belirterek ona bir tarih dersi verdi.

Türkiye’de en iyi okullarda da okusan, Nobel ödülü de kazansan içinde yaşattığın etnik ön yargıları, saplantıları aşıp, olayları nesnel olarak değerlendirme becerisini gösteremiyorsun demek ki.

Solcu da olsan, hatta komünist de olsan hiç fark etmiyor.

İşte bu yüzden dolayı Türkiye’de sol, vasatlığı bir türlü aşamıyor.

Merdan Yanardağ, kendinden emin ama en az o kadar yanlış tespitleriyle ancak emperyalist-siyonist planların bir parçası olabilir.

Nitekim oluyor da…

Her gün TELE1’e çıkardığı DEM Parti taraftarlarının zırva görüşleriyle, uluslararası müesses nizama hizmet ediyor.

1923 yılından sonra yapılanlara karşı çıkılarak bu topraklarda devrimci kalınmaz. Bu tür fikirler insanı, 100 yıl önce olduğu gibi bugün de İngiliz Muhipleri Cemiyeti taraftarlığına ve Ali Kemal’e ve Kerim Yıldız’a kadar götürür.

Benden söylemesi…

Yazar hakkında

Ferit Gültekin

Yorum bırak

9  +  1  =  

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.