Haberler

Türkiye=Ruanda

Türkiye, Avrupa’nın mülteci deposudur.

İngiltere İçişleri Bakanı Priti Patel ile Ruanda Dışişleri Bakanı Vincent Biruta, Ruanda’nın başkenti Kigali’de “Göç ve Ekonomik Kalkınma Ortaklık Anlaşması”nı imzaladılar.

Varılan anlaşmaya göre İngiltere’ye kaçak yollardan giren düzensiz göçmenler, uçakla Ruanda’ya gönderilecekler. İngiltere devleti bu göçmenlere Ruanda’da çalışma, yaşama, sağlık ve eğitim gibi alanlarda 5 yıl destek sağlayacak. Ayrıca İngiltere, Ruanda’nın ekonomik kalkınmasına ve büyümesine 120 milyon sterlinlik (2,3 milyar TL) yatırım yapacak.

İngiltere İçişleri Bakanı Patel’e, “Göçmenlerin gönderileceği ülke olarak neden Ruanda seçildi?” sorusu soruldu. Bakan bu soruya, “Ruanda, mülteciler ve yeniden yerleşim açısından çok benzersiz bir tarihe sahip. Her şeyden önce, Ruanda hukukun üstünlüğüne saygı duyan, güvenli bir ülke.” diye yanıtladı.

İngiltere Başbakanı Boris Johnson da konuyla ilgili yaptığı konuşmada Uluslararası Para Fonu’nun (IMF), 2018’de Ruanda’nın dünyanın en hızlı büyüyen dördüncü ekonomisi olduğunu belirterek, Dünyanın en güvenli ülkelerinden biri ve göçmenleri karşılama ve entegre etme konusundaki dünya çapındaki siciliyle biliniyor.” diyerek Ruanda’yı övdü.

İngiltere ve Ruanda arasında düzensiz göçmenlerle ilgili yapılan anlaşma ve konuşmaların içeriği bize hiç yabancı gelmiyor.

Biz bu filmi daha önce görmüştük.

Türkiye ile AB arasında düzensiz göçmenlerin Avrupa’ya geçişlerinin engellenmesi ve bunların Türkiye’de tutulması hatta göçmenlerin Türk toplumuna entegrasyonunun sağlanması konularında anlaşmalar yapılmıştı. Anlaşma imzalandığında AB yetkilileri aynı Ruanda’ya yapıldığı gibi bizim de sırtımız sıvazlayarak, “Siz aslansınız, sizin gibi özverili bir millet dünyada yok!” gibi sözlerle başımızı döndürmüşlerdi.

AKP, mültecilere bakıcılık görevi için epey yüklüce bir parayı da AB’den almıştı.

Türkiye ile Ruanda’nın, dünyanın efendileri karşısındaki durumları ne kadar birbirlerine benziyor değil mi?

26 bin km²’lik bir yüzölçümüne sahip ülkede, 12 milyon insan yaşıyor ve insanlar geçimlerini tarımla uğraşarak sağlıyorlar. Ülke adının kelime anlamı, “büyüyen, gelişen ülke” anlamına geliyor ama ülkenin büyüdüğü, geliştiği de yok.

Ülkede demokrasi yok!

Türkiye’de de yok!

Ruanda, Türkiye gibi Başkanlık sistemiyle yönetiliyor.

Devlet Başkanı Paul Kagame aynı bizde olduğu gibi 2000 yılında bir yönetime geldi ki yönetimden hiç gidesi yok!

Aynı bizde olduğu gibi…

Adam halkı tarafından o kadar seviliyor ki yapılan seçimlere oyların %94’ünü almıştı.

Bazı şom ağızlılar, “Seçimlere hile karıştırıldı” gibi ileri geri laflar edip durdular.

Türkiye’de de bazı muhalifler, “Yapılan seçimlerde ve halk oylamasında geçersiz oylar geçerli sayıldı. Seçimlere hile karıştırıldı.” gibi aslı astarı olmayan !) laflar etmemişler miydi?

Başkanlar sevildi mi, halkı tarafından çok seviliyor.

Herkes kıl olmak için yarışıyor.

Ruanda Devlet Başkanının boyu da aynı bizim Başkan Recep Tayyip Erdoğan’ın boyu gibi uzun.

İkisi de sırım gibi uzun adamlar.

Aşağıdaki fotoğrafta Kagame, Bill Gates ile birlikte sohbet ediyorlar.

Zavallı Bill, Kagame’nin karizması ve boyu posu karşısında ezim ezim ezilmiş. Gülerek durumu kurtarmaya çalışsa da hiç faydasız.

İngiltere, bildiğiniz gibi dünyayı tek başına 300 sene yönetmiş bir ülke. Ele geçirdiği sömürgeleri ile kendisine, “Üzerinde güneş batmayan ülke” diyorlardı. Bir sömürgeci ülke olarak ülkeleri yönetme, kargaşa çıkarma, ülkelerdeki insanları birbirlerine düşman etme, tertipler kurma konularında eşi benzeri olmayan deneyimler edindi. Bugün de bu özelliklerini ortada fazla görünmeden el altından yürütme becerisini sürdürüyor. İngiltere için, “Denizde iki balık birbirleriyle kavga ediyorlarsa bilin ki az önce yanlarından dalgıç olarak İngiliz elçisi geçmiştir.” derler.

İngiltere’nin son yıllarda Manş Denizi’ni aşarak gelen göçmenler yüzünden başı oldukça dertliydi. Küçük teknelerle Fransa’dan kalkarak Manş Denizi’ni geçen göçmenler İngiltere’ye geçiyorlardı. 2020’de yaklaşık 9 bin, 2021’de ise bu sayının iki katı insan İngiltere topraklarına ayak basmıştı. Her yıl bu sayının artması üzerine İngilizler, aynı Yunanistan’ın yaptığı gibi göçmenleri Fransa’ya doğru itmeye başladılar.

Şimdi ise bu göçmenleri İngiltere’ye ulaşsalar bile uçaklara doldurarak Ruanda’ya gönderecekler. Kaçak göçmen taşıyan tekne sahiplerine de müebbet hapis cezası verilecek.

Bir yılda ortalama olarak 15- 20 bin kaçak göçmen geldi diye İngiltere Başbakanı Boris Johnson,

“Bu kadar yükü kaldıramayız. Bizim sağlık, eğitim, ulaşım sistemimiz çöker.” diyerek feveran ediyor. Bizde ise 8-10 milyon kaçak göçmen var. Bizim İçisleri Bakanı, “Yukarda Allah var, öteki dünya var. Düşküne yardım etmek bizim dinimizde var.” diyerek yeni gelecek olanlara da kucak açıyor.

Konuyla ilgili olarak size bir soru sormak istiyorum.

Amal’ı tanır mısınız?

Hani şu Küçük Amal…

Onu nereden bileceksiniz?

Nereden tanıyacaksınız?

Adını bir zamanlar duysanız bile hayatın akışı içinde unutmuş olabilirsiniz.

O zaman ben size onu biraz tanıtayım.

Küçük Amal (Little Amal)…

Bakmayın İngilizce yazdığına, bizim bildiğimiz Emel o.

Arapça Amal, Türkçe söylenişte Emel olmuş.

Amal, Suriyeli bir kız çocuğu…

Amal, 3,5 metre boyunda bir kukla.

Mülteci çocukları simgeliyor.

İngilizler onu üretip 2021 yılında Türkiye’nin Gaziantep kentine getirdiler.

“Neden Gaziantep kenti seçildi?” diye soracak olursanız ben de size Gaziantep’in Suriyelilerle dolu olduğunu hemen söylerim. İngilizler de bu ili bu gerekçeyle uygun bulmuşlar.

Küçük Amal, Türkiye’de Gaziantep’ten başlayarak Adana’ya, Mersin’e, Tarsus’a, Karaman’a, Antalya’ya, Denizli’ye, Selçuk’a, Urla’ya, İzmir’e, Çeşme’ye uğrayarak oradan Sakız adasına geçerek yoluna devam etti.

Küçük Amal; Yunanistan, İtalya, Fransa, Almanya, Belçika, Lüksemburg devletlerine uğradıktan sonra İngiltere’ye ulaştı. İngiltere’de üretildiği Manchester kentinde yapılan törenle yolculuğunu tamamlamış oldu.

Küçük Amal için gidilen her kentte karşılama törenleri yapıldı ve mülteciler için kanlı gözyaşları sel gibi akıtıldı.

Bu projenin sanat direktörlüğünü, Türkiye’den Eczacıbaşı Holding’in kurduğu İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) yaptı. Proje ortaklığını Sığınmacılar ve Göçmenler Dayanışma Derneği üstlendi. Projenin kültür elçiliği görevini de dizi oyuncuları olan Bergüzer Korel ve Halit Ergenç üstlendi. Gaziantep’te AKP, İzmir’de CHP belediyeleri ve ara istasyonlardaki her partiden belediyeler törenlere katkılarını sundular.

Projenin sanat direktörü Amir Nizar Zuabi, “Küçük Amal mülteciler hakkında algıyı değiştirmek üzere yola çıkıyor. Sahnesi 8 bin kilometre olan bir gösteri tasarlıyoruz aslında. Küçük Amal personası aslında karşılaşmalarıyla ve öğrendikleriyle büyüyecek, güçlenecek. Biz böyle bir yolculuğu İngiltere’den, oturduğumuz yerden tasarlamak istemedik. Amal’ın güzergahında neresi varsa, köy, kasaba, yerel aktörlerle, kurumlarla, sanatçı gruplarıyla birlikte tasarlamak istedik.” diye açıklamıştı. Türkiye’de 11 merkezde törenler yapıldı ve mülteciler hakkındaki olumsuz duygu ve düşünceler direktörün dediği gibi törpülendi.

Küçük Amal, Adana Taşköprü’de yürüdü. Tarsus’taki St. Poul Kilisesine, Mersin Şehir Mezarlığı’na uğradı. Hatta Bozkır’da Sarıkeçili Yörüklerine uğrayarak ayranlarını içti. Pamukkale travertenlerinde yürüdü. İzmir’de zeybek oynadı. İzmir Büyükşehir Belediyesi onu kuklalarla karşıladı.

Kendini Türk halkına sevdirmek için elinden ne geliyorsa her şeyi yaptı.

Küçük Amal ne yaparsa yapsın ama gizlenemeyen bir gerçeğimiz var.

Türkiye toprakları, uluslararası bir proje kapsamında mültecilerin istilasına uğratılıyor.

Türkiye’nin tüm partileri bu projede görevlerini eksiksiz olarak yerine getiriyorlar.

Her parti, hitap ettiği kendi kitlesini masallarla uyutmaya çalışıyor.

AKP, parti taraftarlarına, “Bunlar ensar, bizim dinimizden, onlar da bizim gibi Müslüman” diyor.

CHP ise, “Bunlar zavallı, her şeylerini yitirmişler. Düşküne yardım etmek bir insanlık görevidir.” diyor.

Solcular da, “Bu gelenler, emekçi insanlar. Onları asla geri göndermeyelim tümünü vatandaşlığa geçirelimdiyorlar.

Ve hepsi de şeytanın yani emperyalizmin avukatlığını yapıyor.

Ülkemizin elimizden alınmasına ses çıkarmamamızı istiyorlar.

27 Temmuz 2021 tarihinde Gaziantep’te başlayan bu yürüyüşle ilgili yığınla haber yapılmış ama bu proje ile ilgili tek bir olumsuz haber, yazı, demeç Türk basınında çıkmamış. Aksine yapılan etkinlikleri öven yazılardan geçilmiyor. Bu örnek bile tek başına basının, emperyalist merkezler tarafından nasıl kontrol altında tutulduğunu bizlere apaçık gösteriyor. Ayrıca Türkiye’de kendisine aydın sıfatını yakıştıran kişilerin aslında kültürel olarak emperyalizmin kölesi olduklarını ve ideolojik olarak da medyanın dışında bir fikir üretemediklerini bizlere haykırıyor.

Emperyalizm (İngiltere), Türkiye’ye gelerek bizleri yarattığı kuklalarla “ Bakın bize, biz ne kadar insancılız, mültecileri ne kadar seviyoruz. Onların acılarını kalbimizde hissediyoruz.” derken kendi ülkelerine gelen mülteci botlarını aynı Yunanistan’ın yaptığı gibi geriye doğru itiyor. Kazara engelleri aşarak geçenleri de yakalayıp Afrika’nın ortasındaki mülteci kamplarına postalıyor.

Alttaki fotoğrafta kara derili çocuk, kuklanın elini tuttuğunu sanarak sevinçle gözleri ışıldıyor. Aslında o tuttuğu el, emperyalizmin kanlı elidir. O gerçeği de yaşayarak, görerek zamanla öğrenecek.

İngiliz ekonomisi, gelen 20 bin mülteciyle allak bullak olmuş. Artık ekonomi bu yükü kaldıramıyormuş.

Ya biz, gelen 10 milyon mülteciyle ne yapalım?

Şimdiye kadar 100 milyar dolar para harcandı. Önümüzdeki yıllar içinde çok daha fazla mülteci hareketlerine tanık olacağız. Türkiye, uygulanan açık kapı politikasıyla mülteciler devletine dönüşecek.

Türkiye, bugün itibarıyla Avrupa’nın Ruanda’sıdır.

Ruanda devletinin partilerinden bizlere bir fayda yok!

Bu gerçeği görerek bir şeyler düşünmeye ve yapmaya çalışalım.

Yazar hakkında

Yağmur Bayraktar

Yorum bırak

7  ×    =  42

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.