Haberler

Satır

Dinci bölücüyle etnik milliyetçi aynı merkeze hizmet ediyor.

Osmanlı soyundan gelen Berna Sultan Osmanoğlu’nun nikah töreninde eski Refah Partisi Milletvekili Şevki Yılmaz’ın, “Osmanlı’yı süren soysuzları da lanetliyorum” demesi, kamuoyunda günlerdir tartışılıyor.

Erol Mütercimler’den Cemal Enginyurt’a, Deniz Zeyrek’ten, Şahan Gökbakar’a kadar bilumum ne kadar gazeteci, aydın, sanatçı varsa hepsi Şevki Yılmaz’a hak ettiği cevabı yapıştırdılar ve Atatürk düşmanı bir gericiye haddini bildirdiler.

Çok iyi yaptılar.

Aferin onlara…

Osmanlı soylu Berna Sultan’ın nikah şahitliğini; Şevki Yılmaz’la bizim koca tarihçimiz İlber Ortaylı yaptı.

Şevki Yılmaz, her zaman söylediği lafları Osmanlı sultanının nikahında da söyleyince Atatürkçü geçinen İlber Ortaylı da bir şeyler söyleme gereği duydu.

Tavşan .oku gibi kimseye kokmadan, kimseye bulaşmadan genel laflarla işi geçiştiriverdi.

Ey! Atatürkçü (!) İlber Ortaylı!

Sen, Şevki Yılmaz gibi bir adamla nasıl aynı masada ortak bir görev alabildin?

Onun nasıl zırvalayacağını bilmiyor musun?

Nasıl, aynı karede yer alabilmeyi kendine yakıştırdın?

Söyle bana nikah şahidi arkadaşını, söyleyeyim sana kim olduğunu…

Nokta.


Rize ilimiz çok bereketli bir yer.

Havasından mı suyundan mı bilmem, özellikle Atatürk ve Cumhuriyet düşmanı çok çıkıyor bu ilimizden.

Şevki Yılmaz’ın konuşmasının ardından aynı ilin CHP Milletvekili Tahsin Ocaklı, TBMM kürsüsünden 21 Şubat Dünya Anadil Günü ile ilgili bir konuşma yaptı.

Meclisin kürsüsünden anasına Lazca seslenmek istedi.

Var olan Anayasanın ve Meclis İç Tüzüğü’nün gereği olarak mikrofonun sesi kesildi ve konuşmasını Lazca olarak yapamadı.

Son yıllarda Dünya Anadil Günü, ülkemizde etnik bölücü çevreler tarafından gündeme getiriliyor.

Dem Partisi konuyla ilgili toplantı yapıp bildiri yayımlıyor, medyascope, Gazete Duvar, rudav.net, Bianet, BirGün, Cumhuriyet gibi haber kurumları da haberini hemen yapıyor.

Türkiye’de emperyalizm ve siyonizm, ulus devleti yıkmak ve etnik – dini olarak bölmek için anadil konusunu sürekli olarak gündeme taşıyor.

Bir devletin en yüksek kurumu Meclistir.

Meclis’in üstünde daha büyük, daha imtiyazlı bir kurum yoktur.

1990’lı yıllarda emperyalizmin ve siyonizmin kuklası aslan sosyal demokratlar ve onların lideri Erdal İnönü, silahlı terör örgütünü Meclis’e taşıdı. Onlar da ilk iş olarak Meclis’te Kürtçe yemin etmeye kalktılar.

Erdal İnönü’nün ve sosyal demokratların, PKK’yı TBMM’ye sokmasını halk affetmedi ve yapılan ilk seçimde SHP’yi sandığa gömdü.

1990’dan sonra geçen yaklaşık 30 yıl içinde medyanın ve partilerin gayretleriyle kulaklar etnik ve mezhep söylemlerine iyice alıştırıldı.

Özellikle sol ve Atatürkçü çevrelerin bilinci, etnik milliyetçiliğin sloganlarıyla karartıldı.

Meclis’e DEM Milletvekili olarak giren Sırrı Süreyya Önder, Meclis oturumunu yönetirken kürsüden Türkçe hitap etme zorunluluğunu yıkmaya özellikle gayret ediyor.

Dem Parti Milletvekilleri fırsatını bulduklarında Meclis kürsüsünden Kürtçe hitap ediyorlar.

Olmadı, milletvekillerini Süryanice konuşturuyorlar.

DEM Partisi’nin Cumhuriyet değerlerini koç başı ile yıkma hamlelerini, CHP Milletvekilleri bazen DEM’e destek vererek bazen de sessiz kalarak seyrediyorlar.

Devletlerin tek bir resmi dili olur.

Devletin en üst organı olan parlamentoda o devletin resmi dili konuşulur.

İngiltere’de İngilizce,

Fransa’da Fransızca,

İtalyada İtalyanca,

Almanya’da Almanca, konuşur Milletvekilleri…

Amerika Birleşik Devletleri’nde resmi dil kavramı olmamasına rağmen Amerikan Meclislerinde İngilizce hitap edilir.

Bu ülkelerde var olan azınlık diliyle hitap etmeye kalkan Milletvekilinin kolundan tuttukları gibi meclis dışına atılır ve ona haddi bir şekilde bildirilir.

Bu işin insan hakkıyla, demokrasiyle de bir ilgisi yoktur.

Emperyalizmin ve siyonizmin ulus devletleri etnik ve dini bakımdan ayrıştırma ve bölme politikalarıyla bir ilgisi vardır.

Sırrı Sürreyya Önder, Şevki Yılmaz ve Tahsin Ocaklı aynı merkezin farklı görevlileridir.

CHP Milletvekili Tahsin Ocaklı, “21 Şubat Dünya Anadil Günü’nde anama Meclis kürsüsünden Lazca seslenmek istiyorum.” diyor.

Meclis kürsüsü, Cumhuriyet değerlerini ayaklar altına alarak, Atatürk’ün kurduğu ulus devleti yıkarak analara seslenme yeri değildir.

Ananla konuşmak istersen atlar gider ananın evinde onunla istediğin dille konuşursun ya da telefonu açar ananla Lazca konuşursun.

Ecevit’in Merve Kavakçı’ya dediği gibi, “Burası (Meclis) Cumhuriyete meydan okunduğu bir yer değildir.”

Meclis, Cumhuriyete karşı olan Merve Kavakçı, Şevki Yılmaz, Sırrı Süreyya Önder, Tahsin Ocaklı gibilerle doldurulduğu için Mecliste kimsenin sesi çıkmıyor.

Meclistekilerin sesi çıkmadığı gibi dışarıda olanların da sesi çıkmıyor.

Şevki Yılmaza karşı Atatürk’ü savunurken aslan kesilenler ulus devlet yıkıcısı Sırrı Süreyya ve Tahsin Ocaklı’ya sıra geldiğinde fare olup saklanacak delik arıyorlar.

Erol Mütercimler, Cemal Enginyurt, Deniz Zeyrek, Şahan Gökbakar gibi keskin Atatürkçüler, Cumhuriyetçiler neredesiniz?

Neden, Tahsin Ocaklı, Sırrı Süreyya Önder gibi adamlara sesiniz hiç çıkmıyor?

Siz sadece emperyalizmin ve siyonizmin dinci saldırısına karşı çıkıp onun etnik bölücülüğüne onay mı veriyorsunuz?

Siz nasıl Atatürkçüsünüz?

Siz nasıl Cumhuriyetçisiniz?

Siz nasıl bir aydınsınız?

Yüz yıldır emperyalizm ve siyonizm, etnik milliyetçiliği ve dini kullanarak Cumhuriyeti yıkmaya çalıştı ve oldukça da başarıya ulaştı. Karşı devrimin emrinde olan etnik milliyetçiliğe ve dinciliğe birlikte karşı olmadan Atatürkçü de olunmaz, Cumhuriyetçi de olunmaz, insan da olunmaz.

Etnik milliyetçiliğin ve dinciliğin Türkiye’yi götüreceği yer; Afganistan, Irak ve Suriye’dir.

Ulus devlete ve Cumhuriyete karşı yapılan etnik saldırılar karşısında Atatürkçü, Cumhuriyetçi çevrelerin hiç ses çıkarmaması, bu çevrelerin zihin dünyasının gerici çevreler tarafından nasıl teslim alındığını bizlere gösteriyor.

Cumhuriyet değerleri bir bütündür.

Cumhuriyetin düşmanları da bellidir.

Batının emrine girmiş etnik ve dini yapılar ve onların gerici düşünceleri, Türk ulusunun azılı düşmanlarıdır.

Güneydoğu Sanayici ve İş İnsanları Derneği (GÜNSİAD) bir açıklama yaparak PKK’nın silah bırakması karşılığında yeni bir açılım süreci istedi.

Silahların sustuğu koşullarda askeri Anayasanın kaldırılarak yeni bir sivil anayasanın yazılmasının ve bununla bağlantılı olarak Kürt Sorununun çözülmesi gerektiği savunuldu.

AKP’ye sivil anayasa yemi atılarak Türkiye bölünmek isteniyor.

Sivil anayasa diyerek dinci ve etnik milliyetçi bölücülüğün birleşip birleşmeyeceğini seçimlerden sonra hep birlikte göreceğiz.

PKK silah bırakacakmış.

Suriye’deki bir orduya yetecek silahlar da bırakılıp Türkiye’ye teslim edilecek mi?

Dünyada egemen bir devletle ona karşı mücadele eden bir örgüt arasındaki bir barış, ancak silah bırakıp silahların teslim edildiği koşullarda olur.

Başka türlü olmaz.

Örgütün kendi yapısını koruyarak elinde silah tuttuğu koşullarda yapılan bir barış anlaşması devletin yenildiği anlamına gelir.

Bunun sonucu da iç savaştır.

PKK’nın iradesi kimin emrinde?

ABD’nin mi?

İngiltere’nin mi?

İsrail’in mi?

Fransa’nın mı?

Almanya’nın mı?

Rusya’nın mı?

Kimin?

Ya da hepsinin mi elinde?

PKK, uluslararası sistemin Yedi Kocalı Hürmüz’üdür.

Hürmüz’ün mücadelesinin içinde entrika, yalan, uşaklık gibi ne ararsanız vardır ama özgürlük, devrimcilik gibi değerler asla bulunmaz.

Sömürgecilere, zalimlere dayanarak onlardan silah, para alarak bir özgürlük mücadelesinin verildiğini daha tarih yazmamıştır ve bundan sonra da yazmayacaktır.

Yazar hakkında

Sumru Marmara

Yorum bırak

  −  1  =  4

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.