Bazı haberler var ki, gazetenin bir köşesinde reklamların arasında sıkışmış olarak durur ve başlığındaki harflerle, “Lütfen beni de okuyun, beni de görün” diyerek adeta yalvarır bizlere.
Aynı tip haberleri, herhangi bir gazetenin internet sitesinde de görebilirsiniz.
Bu söylediğim niteliklere sahip olan bir haber, kendimce önemli gördüğüm yazıları, haberleri okurken çıktı karşıma.
Belki siz de görmüş olabilirsiniz.
Haberin başlığı şöyle verilmiş:
“İki Üniversiteyi Bitirip İlkokul Sorusunu Bilemedi: Aradığı Mühendis Arkadaşı Yanlış Cevabı Söyleyince Yarışmadan Elendi.”
Bu başlığı okuduğunuzda içinizden, “Amaan boş ver! Sıradan bir haber.” deyip geçebilir misiniz?
Doğrusunu isterseniz ben geçemedim ve haberi okudum.
“Kim Milyoner Olmak İster” adlı yarışma programına katılan iki üniversiteyi bitirmiş bir kadın yarışmacı, “Üçün üç katından ikinin iki katı çıkartılırsa sonuç kaç olur?” sorusunu bilemeyince yarışmada sunulan telefon jokeri hakkını kullanmak istemiş.
İki üniversite bitirmiş yarışmacı kadın, bu sorunun İstanbul Teknik Üniversite mezunu olan inşaat mühendisi arkadaşına sorulmasını istemiş.
İnşaat mühendisi olan kişi, “9-4=” sorusunu, “23” olarak cevaplaması ve arkadaşı da aynı sayıyı “son kararım” diyerek tekrarlaması üzerine yarışmadan elenmiş.
Adı anılan bu yarışmayı, arada sırada izliyorum. Üniversite mezunlarının daha ilk soruda elendiklerine çok tanık oldum. İlk soruda yer alan “Elinin körü, Nohut oda bakla sofa” gibi deyimlerin ne anlama geldiklerine dair sorulan sorulara, Türkiye’de İngilizce eğitim alanların genellikle takıldıklarını gördüm. Türkçe düşünmeden uzaklaşmış ve Batı değerlerini üstün görmeye şartlandırılmış beyinler, Türkçenin incelikleri kavrayamadan deyimlerin ifade zenginlikleri karşısında adeta çuvallıyorlar. Türkiye’deki eğitim sistemi, öğrencilere yabancı dili öğretemediği gibi kendi anadili Türkçeyi de doğru dürüst öğretemiyor.
Ama bu iki mühendisin, “9-4=” sorusunu bilememesi başlı başına bir olay.
Ya da ülke adına tam bir felaket!
Türkiye’deki eğitim sisteminin geldiği durumu, bu olaydan daha başkası bu kadar açıkça anlatamaz.
Matematik bilmeyen inşaat mühendisi…
Matematik bilmeyen iki üniversite bitirmiş genç bir kadın…
Kadının, yarışma programında düştüğü duruma dair yüzünde en ufak bir üzülme belirtisi görülmemesi ve aksine pişkince gülmesi insanın içini acıtıyor.
İnsanın içini acıtan bir başka olay da, Milli Eğitim Bakanlığı’nın önümüzdeki eğitim – öğretim yılı içinde uygulamaya koyacağı Yeni Müfredat Programı…
Basına yansıyan haberlere göre gelecek yıl eğitim programında yer alan matematik, biyoloji, fizik derslerindeki konular azaltılacakmış. Matematik, biyoloji, fizik konuları hafifletilirken dini konulara ağırlık verilecekmiş.
Her yıl üniversite sınav sonuçları açıklandığında şöyle bir haber, mutlaka gazetelerde yer alır: “Sınavda öğrenciler, matematik sorularında sıfır çekti. Ortalama olarak öğrenciler 40 sorudan ancak 6’sını doğru olarak yanıtlayabildiler.”
Bu alınan başarısızlığın nedenleri üstüne bir iki uzmanın görüşü alınır, onlar da yuvarlak laflarla işi geçiştirirler ve sorun unutulanların rafına kaldırılarak gelecek yıla kadar saklanır.
Cumhuriyetin 100. yılında eğitimde geldiğimiz yer, içler acısıdır.
- Eğitim birliği dağıtıldı.
- Laik eğitim çökertildi.
- Türkçe eğitim esnetilerek çok dilli eğitimin yolu açıldı.
- Devlet okullarında yapılması gereken eğitim özelleştirilerek öğrenciler müşteri haline getirildi.
- ÇEDES Programı ile din eğitimi 3 yaşına kadar indirilerek dinci eğitim yaygınlaştırıldı.
Bu yazdığımız listeyi yüzlerce madde halinde sıralayabiliriz. Ancak eğitim- öğretimin niteliğinin Atatürk’ün ölümüyle değişime uğradığını belirtmekte fayda var. Özellikle ülkenin ABD etkisine girmesiyle birlikte eğitim değişmeye ve yozlaşmaya başlamıştır. Türkiye’de iktidara gelen partiler, ABD uzmanlarının tavsiyeleri doğrultusunda eğitimde reformlar yaparak ülkeyi bu günlere kadar getirdiler. AKP’nin iktidara gelmesiyle birlikte hızlanan bu süreçte; matematik bilmeyen mühendisler, pedagojiden anlamayan öğretmenler, dini bilmeyen imamlar, tıp bilgisi çok yetersiz doktorlar ortaya çıktı.
Bu emperyalizm ve işbirlikçileri açısından tam olarak istenilen bir sonuçtu.
Küresel sistem ve onun işbirlikçileri, böyle bir insan modeliyle çok rahat ediyor.
Bu eğitim sisteminden mezun olan bir insan, parçaları birleştirerek bütünlüklü bir sonuca asla varamaz. Beyni; hurafelerle, dogmalarla doldurulmuş, düşünemeyen bir insan, medyanın etkisiyle oradan oraya savrularak kendisine bile düşman kesilir.
Matematik sorusunu cevaplayamayan mühendisler konusunu benden yaşça büyük ve deneyimli bir tanıdığımla konuştum. O fikrini şöyle açıkladı:
Ülke zenginliklerinin yağmalandığı ve hukukun bittiği bir dönemde bu sonuca varılması doğal bir şey! Başka bir sonuç beklenemezdi zaten. Bak sana geçmiş zamandan, eski Türkiye’den bir örnek vereyim de bu günle kıyasla. Ben ilkokulu birleştirilmiş bir sınıfta okudum. Öğretmenimiz 4. ve 5. sınıfları birlikte okutuyordu. Biz matematik dersinde şöyle bir soruyu çözebiliyorduk: Kenar uzunlukları verilen dikdörtgen biçimindeki bir tarla içine ağız yarıçapı ve derinliği verilen silindir şeklinde bir kuyu kazılmış. Kuyunun içinde yüksekliği şu kadar olan bir su kitlesi birikmiş. Bu tarlanın kuyu dışında kalan alanı kaç metre karedir? Tarlanın çevre uzunluğu kaç metredir? Kuyunun içindeki suyun hacmi kaç metre küptür?
Bu soruyu 9-4=? sorusunu bilemeyen mühendise sorsan asla yanıtlayamaz. Eski Türkiye’de 5. sınıfa giden öğrenciler, işte böyle soruları çözüyorlardı.
Şimdi, yeni Türkiye’de iki üniversite bitiren bir kişi basit bir işlemi bile yanıtlayamıyor. Eski Türkiye ile Yeni Türkiye arasındaki fark budur. Korkarım bu gidişle durumumuz daha da kötü olacak.
Tanıdığım sözünü bitirdi.
Bir şey söyleyemedim, derin düşüncelere daldım.
Dostum sustu.
Ben sustum.
Ortamın sessizliğini, dışarıdan gelen partililerin bağırışları, sloganları, parti marşları bozuyordu.
