Ah çocuklar!
Bu ara içimin ne kadar sıkıldığını hiç tahmin edemezsiniz.
Canım çok sıkılıyor, çok.
Neden burkulmasın yüreğim, Nasıl üzülmeyeyim a dostlar?
Her tarafta orman yangınları…
Güzel ülkemin yeşil dokusu, onu yurt edinmiş tüm börtü böcek, köyler, köyde yaşayan insanlarımızın mekanları, tarlalardaki ekinler yandı ve halen yanmaya devam ediyor.
Bu kadar felaketin karşısında iktidar sözcülerinin ‘Şu kadar uçakla, şu kadar arazözle, şu kadar görevliyle yangına müdahale edilmiştir.’ mealinden duygudan uzak kuru sözleri, yangına çare olmuyor, olmuyor, olamıyor.
Televizyon haberleri, “Çanakkale” diye başlayınca doğrusu içim cız ediyor.
Nasıl etmesin?
Bu bedende biz de bir can taşıyoruz.
Orman yangınlarının kızıl ateşi, siyaset dünyamızı da sarmış durumda…
Her taraf cayır cayır…
Adeta, iktidarla Ana Muhalefet arasında ilan edilmemiş bir savaş yaşanıyor. Kanlı- bıçaklı bir sokak kavgasında bile söylenmeyecek lafları duyuyoruz politikacıların ağzından.
Siyaset piyasasındaki görünüm, Esenyurt’taki aşiret kavgalarını aklıma getiriyor.
Çok üzülüyorum.
Son günlerde volümü giderek artan Özel- Erdoğan kavgasına, bir de “Topuklu Efe” tartışması eklendi.
Topuklu Efemiz, namı diğer; Özlem Çerçioğlu şerefine düzenlenen şahane bir törende yanında getirdiği birkaç Belediye Başkanı ile birlikte Büyük Başkanın bileğini öperek Ak Parti saflarına katıldı.
Topuklu Efe, CHP’de kaldığı zaman içinde Kudretli Başkanımız hakkında çok atıp tutmuştu.
Sonunda ne oldu?
Atalarımız, “Bükemediğin bileği öpeceksin” diyerek çok güzel söylemişler.
Özlem Çerçioğlu da bükemediği bileği öperek nurlu Türkiye Yüzyılı’na doğru yelken açtı.
Artık bundan sonra sosyal medya hesabında kullandığı Atatürk’ün kalpaklı fotoğrafları yerine, ümmet soslu “Yüz yıllık parantez” laflarını kullanır diye tahmin ediyorum.
Böyle konuşarak Özlem Çerçioğlu’na haksızlık ettiğimi hiç sanmıyorum.
Türkiye’deki politikacı esnafının çoğunun Özlem Çerçioğlu’ndan zerrece bir farkları yoktur.
Hepsi aynı iplikten dokunmuşlardır.
Kumaş kaliteleri aynı olmakla birlikte sadece renkleri farklıdır.
Özlem Çerçioğlu hakkında bildiğiniz gerçekleri burada sıralayarak zamanınızı almak istemem.
Topuklu Efe için çok şey söylendi ama farklı şeyleri bizim medyamızda sadece Oda TV’de Hürrem Elmasçı ablamız yazdı.
Yaşına hürmeten abla deyişime Hürrem Hanım, alınmaz sanırım.
Hürrem Ablamın yazdıklarını her zaman su içer gibi okurum ve sırf bu yüzden üslubuna uygun olsun diye yazıma onun tarzında başladım.
Hürrem Ablam yazdığı son yazısına, “Çocuklar Türkiye siyasetinin tozlu raflarında öyle hayat hikayeleri vardır ki, roman yazsanız ‘yok artık’ derler. Şimdi size onlardan birini anlatacağım:” diyerek başlamış.
İki nokta üst üste koyarak anlattığı öyküyü okuyunca ablama hak vermedim değil.
Özlem Çerçioğlu’nun anlatılan kısa özgeçmişinden, değil bir roman, iki sezon reyting rekorları kırabilecek bir dizi bile çıkar.
Topuklu Efe’nin hayat hikayesini okuyunca, eski Yeşilçam filmleri gözümün önünde aktı geçti.
İşte ropdöşambrını giymiş fabrikatör Hulisi Kentmen…
Ve onun yakışıklı genç varisi…
Yakışıklı gencin göz kırptığı güzel, alımlı bir sekreter…
Bu üçlüyü tamamlayan kırık bir aşk hikayesi…
Tüm bu sıraladıklarımdan dört başı mamur bir dizi çıkmaz mı Allah aşkına?
Siz söyleyin.
Her neyse biz aşkı meşki, diziyi bir kenara koyarak yazımıza geri dönelim.
Hürrem Ablamızın anlattığı öyküye göre Özlem Çerçioğlu, kendi yağı ile kavrulan bir aileye mensup olarak orta öğretimdeki durumu pek vasatmış.

Liseyi zar zor bitiren bu öğrencimiz, üniversitede de sıradan bir bölümü tutturmuş.
Selçuk Üniversitesi Makine Resim Konstrüksiyon Bölümü’nü bitirince yaşadığı kentteki önemli sanayi kurumlarından biri olan Jantsa’ya sekreter olarak girmiş.
Ve işte burada esas film başlamış.
Veliaht prens Ercan, güzel sekreterimize abayı yakmış.
Yakmış ama Hulusi Kentmen kılıklı fabrikatör Şefik Çerçioğlu, bu aşka şiddetle karşı çıkmış.
Tartışmalar, tartışmalar, tartışmalar…
Ne baba dediğinden vaz geçiyor, ne de oğlan kara sevdasından…
Oğlanla-kız, bakmışlar olmuyor, ver elini Amerika…
Fırsatlar ülkesi Amerika’da evlenmişler ve iki de çocuk yapmışlar.
Kayınpeder Şefik Çerçioğlu, iki torun sahibi olunca hemen yelkenleri suya indirivermiş.
Hulisi Kentmen kılıklı kayınpederden af kararı çıkınca gençler de hemen yurda dönmüşler.
Okul başarısı vasat olan gelinimizin aslında parlak bir iş zekası varmış. 3 Kasım 2002 genel seçimde CHP’ye üye olarak milletvekili adayı olmuş. İnsanın arkasında dağ gibi bir kayınpederi olunca önündeki tüm kapılar birer birer açılır.
Bu filmde de öyle olmuş.
O dönemin Başkanı Deniz Baykal’la yapılan görüşmelerin, partiye yapılan bağışların sonunda kızımız milletvekilliğini kapmış.
Ondan sonra ver elini Ankara…
İki dönem milletvekilliği ve Aydın Belediye Başkanlığı…
Kızımız Ankara’nın soğuk ikliminde ve kaygan politik zemininde iyice pişmiş.
Alttaki fotoğraf albümünde kızımızı, aslan sosyal demokrat liderlerle birlikte görüyorsunuz.

Özlem Çerçioğlu hakkında daha fazla bilgiye sahip olmak için Wikipedia’ya başvurduğumda onun hakkında yazılan yazının ilk cümlesinde “Türk siyasetçi ve sanayicidir.” denildiğini gördüm.
Siyasetçiyi anladık da bir insan “sanayici” olunca akan sular durur.
Boru değil bu… Koskoca sanayici…
Bir sanayici içinde bulunduğu sınıfın gereği olarak kendi sınıfsal çıkarlarını ön sıraya koyar.
Aydın’da büyük toprak ağası olan Adnan Menderes’i de bu halk çok sevmişti.
Adeta halk ona tapıyordu.
Geçirdiği bir uçak kazasından burnu kanamadan kurtulmasını, halkımız olağan üstü güçlere bağlayarak Menderes’i daha çok sevmişti.
Yıllar sonra Aydın bu kez, bir kadın burjuvayı siyaset ve iş dünyasına kazandırdı.
Aydın Büyükşehir Belediye Başkanlığı dönemi, yıldızının en parladığı bir dönem olarak kayıtlara geçti. Hakkında yapılan anketlerde hep o birinci çıktı.
Kim uydurdu bilinmez, “Topuklu Efe” lakabı aldı, yürüdü.
Halk seviyordu, CHPli yöneticiler daha çok seviyordu.
CHPli yöneticiler sevince basındaki köşe yazarları daha çok seviyordu.
Hatta Yılmaz Özdil bile hakkında övgüler düzüyordu.
Hürriyet gazetesinde Ayşe Arman da kervana katılarak yapılan binaya iki taş da o koyuyordu.
Ayşe Arman’ın sorduğu bir soruya “Elbette. Anketler böyle diyor. MHP yüzde 18, AKP 19, ben 60 çıkıyorum.” diyordu.
Aynı Erdoğan’ın “Şahsımın devleti” dediği gibi Topuklu Efe de “Şahsımın Belediye Başkanlığı” diyerek kendini CHP’nin yerine koyuyordu.
Hatta kendini partiden daha üstün görüyordu.
Bu lafların edildiği 2013 yılından 2025’e gelindiğinde sanayide işler sarpa sardı.
Kayınpederin fabrikası Jantsa, yılı 70 milyon kardan 53 milyon lira zararla kapattı ve üstüne üstlük Birleşik Metaliş’e üye 1300 işçi greve çıktı.

Bunlar yetmez gibi hakkında İçişleri Bakanlığı 15 tane soruşturma başlattı.
CHPli belediyelere musallat olan Diyarbakırlı Aziz İhsan Aktaş, namı diğer “Topal İhsan”, en çok ihaleyi Topuklu Efe’den kapmıştı.
Topal İhsan demek; yolsuzluk, rüşvet, suistimal, görevi kötüye kullanma ve Kürtçülük demekti.
Topuklu Efe ile Topal İhsan’ın kurdukları dostluğu nedense hiç kimse kötüye yormamıştı.
Çünkü CHP içinde Kürt demek, mağduriyet demekti.
Kürt demek, her şeyi baştan hak etmek demekti.
Aile şirketi batmak üzere olan Topuklu Efe, sonunda gemileri yakarak hakkında oluşturulan dosyaları önüne koyan AKP’ye katılma kararı aldı.
Sınıf çıkarını ön plana alan Topuklu Efe, kendi açısından doğru bir karar vermişti.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Ersan Aytekin, “CHP’nin gücü sayesinde yıllardır ‘Topuklu Efe’ naraları atanlar, önüne bir dosya konduğu anda CHP’den topuklayıp AKP saflarına katılmayı tercih etmiştir. Bugünler geçecek, hainleri ve direnenleri asla unutmayacağız.” demiş.
Söylenenleri düzeltelim; “Topuklu Efe narası atanların” başında CHPliler geliyordu.
Topuklu Efe’nin önüne bir dosya değil, 15 tane dosya vardı.
Ballı ihaleleri Topal İhsan’a paslayan Efe’nin yediği hurmaların haddi hesabı yoktu.
Ayrıca Fetöcülere sağladığı ayrıcalıkları söylemiyorum bile…
Gazeteci Erdem Atay Veryansın’da, “Takunyalı Efe’nin Fetö Abileri” başlıklı yazı serisinde Atatürkçü(!) Belediye Başkanının Fetöcülerle yediği naneleri bir güzel anlatıyor.
Konuya ilgi duyanlar mutlaka okumalıdır.
Türkiye’de büyük burjuva olanların yolu mutlaka Fetöcülerle kesişir.
Fetö demek, Amerika demektir.
Amerika’ya rağmen siyasette ve ekonomide yükselmek mümkün değildir.
DEMci Topal İhsan’ların, Fetöcülerin dostu olan iş kadını, kapağı AKP’ye atınca hem şirketi hem de kendisini kurtardı ve şirketin kağıtları borsada jet gibi yükselince milyarlar kazandı.
Ne demiştik yazının başında?
Okul başarısı düşük olan gelinimizin ticari zekası pek parlaktır.
O da bizi haksız çıkarmadan krizi fırsata çevirdi.
Toplumsal olarak çürümenin her yeri sardığı koşullarda CHP de bundan nasibini fazlasıyla alıyor.
CHP içindeki cılk yumurtaları iyi bilen AKP, bu yumurtaların üstüne üstüne giderek hedefine doğru kararlı adımlarla ilerliyor. Önümüzdeki günler içinde AKP’ye doğru topuklayan Efelerden çok göreceğiz. 15 yıldır CHP’yi karşı devrimin kalesine dönüştüren Cumhuriyet düşmanı kadroların, acınası hallerine tanık olacağız. İşin garip olan tarafı, dışarda AKP’den tekme tokat dayak yiyen CHP, kendisini yok etmeye yemin etmiş partilerle komisyonda demokrasicilik oynayarak kendisini kurtarmaya çalışıyor.
Bu adamlarda bir ön görü yok!
Uluslararası durumu doğru tahlil eden bir kafa yok!
Ne var?
Düşmanı dost, dostu düşman eden bir bakış ve mevzilenme var!
Bu kadar çapsız ve yeteneksiz kadrolardan ne beklenir?
Yüce gökler aşkına siz söyleyin!
Bu tavırdan, bu mücadele biçiminden bir zafer beklemek, bana göre düpedüz ahmaklıktır.



