Halk TV’de sabah kuşağında yayımlanan “Yeni Bir Sabah” programı sunucusu Gözde Şeker’in konuğu, DEM Parti Eş Başkanı Tülay Hatimoğulları idi.
İçinde bulunduğumuz Zafer Haftası ile ilgili olarak Atatürkçü birinin çağrılması gerekirken program yapımcıları, nedense(!) Tülay Hatimoğulları’nı tercih etmişler.
Eee malum…Açılım süreci içinde yaşıyoruz.
Kürt Açılımı, tüm çevrelerce 30 Ağustos’tan daha önemli olarak görülüyor.
Program sunucusu Gözde Şeker, Tülay Hanım’ın kendisini iyi ifade etmesi için adeta çırpındı, durdu.
Şeker Hanım, sorduğu çanak sorularla PKK taleplerinin dile getirilmesine yardımcı olduğu gibi, Hatimoğulları’nın konuşmalarına ek yaparak eksik kalan yerleri de tamamladı.
Tülay Hatimoğulları, her zamanki tezlerini bir kez daha yineledi;
- Apo derhal bırakılsın!
- Meclis Komisyonu, Apo’yu ziyaret edip görüşsün, ondan biraz feyz alsın!
- Kürtlere yapılan zulümlerle yüzleşilsin!
- Anadilin önüne konulan yasaklar kaldırılsın!
- Barış, demokrasi, falan, filan…
Hele anadilin kullanılması ile ilgili öne sürülen tezler, tam anlamıyla evlere şenlikti.
Komisyonda söz alan bir Kürt kadının Kürtçe konuşturulmamasını ele alan Hatimoğulları, sözü Meclis’e getirerek “Meclis’te bulunan milletvekilleri, salona istediği dilde hitap etmelidir. Milletvekili konuşmalarını, ‘Bilinmeyen bir dille hitap etti.’ denilerek kesilmesine son verilmelidir. Bu çağ dışı kalmış olan uygulama, sona ermelidir.” deyince hemen öne atılan Şeker Hanım, “Meclis’te daha önce Süryanice, Lazca konuşmak isteyen Milletvekillerinin engellendiğini çok gördük. Çok saçma bir şey. Yurt dışından ülkemizi ziyarete gelen yabancılarla nasıl tercüman aracılığıyla konuşuyorsak Meclis’te de böyle tercüme durumu yaratılabilir.” dedi.
Öne sürülen bu fikirlere, neremle güleceğime bir türlü karar veremedim.
Bir ulus devletin Meclis’i ile, uluslararası bir toplantıyı birbirine karıştıran aptallığa mı yanayım, ya da herkesi cahil sayan şark kurnazlığına mı güleyim?
O, uluslararası toplantıya katılan bir İngiliz’in, Alman’ın, Fransız’ın, İtalyan’ın, Macar’ın, Yunan’ın parlamentosunda kaç dilde konuşma yapıldığından Şeker Hanım’ın haberi var mıdır acaba?
Sorunun yanıtını ben vereyim.
Resmi dilde konuşulur o meclislerde.
Almanya’da Almanca, Fransa’da Fransızca, Yunanistan’da Yunanca…
Batı Trakya’da Yunan Parlamentosuna seçilen bir Türk asıllı Milletvekili ancak Yunanca konuşabilir.
Bu kural, bir ulus devlet olmanın gereğidir.
Bunun özgürlükle, demokrasiyle de bir ilgisi yoktur.
Yoktur ama, Meclis’te bulunan DEM Partililer ve Kürtçü CHP Milletvekilleri, bu kuralı aşındırmak için hamle üstüne hamle yapıp duruyorlar.
Kendini solcu, hatta Atatürkçü diye tanımlayan bir kanalda, Netenyahu’nun, Amerikan elçisi Tom Barrack’ın fikirleri savunuluyor.
Atatürkçü teyzeler ve amcalar bu fikirleri, dolma gibi yutuyorlar.
Tom Barrackçı bu kanala biraz daha yakından bakalım.
Halk TV’nin sahibi Cafer Mahiroğlu’dur.
Sivaslı Cafer, 1980’e kadar bir tekstil işçisiydi.
İngiltere’ye gitmeye karar verdiğinde cebinde beş parası yoktu.
“Bekle beni Londra, seni zapt edeceğim.” diyerek uçağa bindi ve gitti.
Bundan sonrası tam bir Keloğlan masalı…
Cafer Mahiroğlu, kısa zamanda Birleşik Krallığın en zenginleri arasına girmeyi başardı.
Adı, “İngiltere’nin en zengin 100 kişisi” listesine yazıldı.
Yazılı olmayan bir kuraldır, en zengin 100 kişi arasına giren adamı, İngiliz istihbaratı rahat bırakmaz. İngiltere’ye hizmet etmeyen adamın anasını beller.
Marksist bilgimle ve uygulamalardan edindiğim deneyimle böyle kesin konuşmaya cesaret edebiliyorum.
İngiltere bu, sömürgeciliğin kitabını yazmış ve emperyalizmin tüm inceliklerini yaratmış bir devlet, karda yürür ama izini asla belli etmez.
Hatırlayın, Asil Nadir adında Kıbrıslı bir iş adamı vardı.

Adam; Kıbrıs, Türkiye, İngiltere üçgeninde epey zengin olmuştu.
Adamın bir gün İngiliz kontrolünün dışında Türkiye’de teknoloji ağırlıklı sanayi kurmaya kalkışınca tutuklandı.
Hakkında uydurulan suçlamalarla yıllarca yargılandı ve sonunda Asil Nadir, pes ederek ütopyasından vaz geçince anlaşmalı olarak beraat etti. İngilizlerin kontrol ettiği Kıbrıs’ta ölene dek bir mahkum gibi yaşadı.
Asil Nadir’in macerası, emperyalist tahakküme güzel bir örnektir.
Halk TV, İngiltere’de kuruldu.
TELE 1, İngiltere’de kuruldu.
Sözcü TV, İngiltere’de kuruldu.
Bu kanalların tümü, Kürt Açılımını can-ı gönülden destekliyorlar.
Onlar, bu günler için yaratılmışlardı.
Ve aldıkları görevi eksiksiz olarak yerine getiriyorlar.
Hakkını yemeyelim, Sözcü gazetesi köşe yazarları açılıma biraz soğuk baksalar da televizyondaki konuşmacılar -bir iki kişi hariç- Kürt Açılımını hararetle savunuyorlar.
TELE1 ise tam evlere şenlik.
Sahibi ve program yapımcısı Merdan Yanardağ, “Televizyon kurmak için gerekli parayı nereden buldun?” sorusuna sadece küfürle cevap veriyor.
O, şimdi “4 Soru, 4 Cevap” programında Apo güzellemeleri yaparak zamanını geçiriyor.
Yıllarca, “18 Dakika” programında Merdan Yanardağ’la birlikte olan Emre Kongar Hoca, TELE1 kanalından kaçarak yakasını kurtardı.
Kürt Açılımı başlayınca, Merdan Yanardağ’ın dervişler gibi cezbe kapılıp ipe sapa gelmeyecek fikirleri nasıl savunacağını çok yakından bilen Emre Hoca, tez elden Cumhuriyet gazetesindeki köşesine attı kapağı.
Bir akademisyen ve sosyolog olarak mikro milliyetçiliğin insanı; sonunda ulus devlet, Atatürk, Cumhuriyet, aydınlanma düşmanlığına götürerek emperyalizmin kuklası durumuna sokacağının farkına vardı.
İyi de yaptı.
Bizim solcularımız, Atatürkçülerimiz, çağdaşlıktan yana laiklerimiz ve de sosyalistlerimiz fikirlerini, kuruluşunu Londra’da tamamlayan kanallardan alarak kendilerine bir yol bulmaya çalışıyorlar.
Sömürgeciliğin ve emperyalizmin kitabını yazmış İngiliz’den doğru bir fikir edinilir mi?
İngiliz aklıyla hareket eden Suriye, Irak, Lübnan, Mısır, Libya, Yogoslavya, Ukrayna gibi ülkeler işte ortada.
Başka söze hiç gerek yok!
En iyileri bu kanallar…
Gerisini, yandaş kanalların nasıl olduğunu varın siz düşünün.
Yazının başına koyduğum cümle bize her şeyi anlatıyor.
Acı ama bir gerçek; bizim medyamız, tam anlamıyla bir çukurudur.
Bu çukurda topluma yararlı bir şey bulmak, kumsalda altın kolye bulmaya benzer.
Biz, kumsalda gezmeye devam ederek bulduklarımızı toplumla paylaşıp kötü olanı, kumsalı kirletenleri teşhir edeceğiz.
Bir başka yazıda görüşmek üzere…



