Türk şiirinin ustası Can Yücel, hayatını son dönemlerinde yakalandığı ağız boşluğu kanseri ile uğraşmak zorunda kalmıştı.
Sigarayı ve içkiyi çok seven ustamız, doktorların bu konudaki önerilerine de pek kulak asmadı.
Kanser hastalığının vücutta yarattığı tüm rahatsızlıkları derinden yaşadı.
İşte bu ahval ve şerait altında bir şair neler hisseder, duygu ve düşüncelerini nasıl kağıda döker?
Alın size bir Can Baba şiiri:
Vaziyeti Umumi
benim halim memleketin hali
üç gündür kabızım; dışarı çıkamıyorum
ne geğiriyor, ne osurabiliyorum
içim gırtlağıma kadar bok!
Her zamanki gündelikçi kadın iki kız yollamış yerine,
acemi şeyler
etrafımda dolanıp duruyorlar
zaten başım dönüyor,
yemekten içmekten kesildim
boyuna lavman yaptırıyorum, götüme fitil sokuyorum
bunlar yetmezmiş gibi dışarıda
sokak inşaatı yeniden başladı,
matkaplar gırla...
kendimi intihar edeceğim bir gün!
Can Yücel, içinde bulunduğu hastalıklı durumu memleketin haline benzetmiş.
12 Ağustos 1999 tarihinde ölen şairimizin kaybının üzerinden yaklaşık olarak 26 yıl geçmiş.
Geçen bunca yıla karşı ‘Memleketin hali nasıl oldu?’ gibisinden bir soru sorup, bu soruyu da -şairimizin üslubuyla- kendim yanıtlayacak olursam:
Durum bombok görünüyor.
Bir yandan hiç bitmeyen enflasyonla halkımız soyularak elindeki mülklere el konulurken,
diğer yandan yasanın, Anayasanın, kuralların işlemediği bir cinnet toplumu yaratıldı.
Cehalet, bilgiyi, yanlış doğruyu, para erdemi, kaypaklık tutarlılığı, hainlik yurtseverliği, zorbalık demokrasiyi, algı gerçeği kovdu.
Ne kaldı geriye?
Hiç!
Kocaman bir hiç!
Bu ülkenin; şeriatçısı, milliyetçisi, etnik milliyetçisi, Cumhuriyetçisi, Atatürkçüsü, sosyalisti, liberali, bilumum kapitalisti hep bir araya gelerek rejimi değiştirmeye karar verdiler.
Kendilerine de terörist başını, kılavuz olarak seçtiler.
Oluşturdukları topluluğa acayip bir isim taktılar ama bizim millet bu ismi benimsemeyip ona, “Süreç Komisyonu” diyor.
Sarayda oturan ve bu sürecin hukuk işlerinden sorumlu olan Mehmet Uçum ise “Sürecin adı çözüm değil, geçiş sürecidir.” diye bas bas bağırıyor.

Neymiş efendim?
“Geçiş” süreciymiş.
Nereden nereye geçiyoruz?
Mehmet Uçum söylemiyor ama ben söyleyeyim; Üniter Türkiye Cumhuriyeti’nden Orta Doğu Birleşik Devletleri’ne geçiyoruz.
Ağrılı bir Kürt iş adamının sahibi olduğu haberturk’e verdiği son röportajda bu sürecin nasıl olacağını detaylı bir şekilde anlatmış.
Anlatmış ama avukat olmanın verdiği avantajları da kullanarak işin iç yüzünü soyut cümlelerle sis perdesinin ardına itmiş.
Anlattığı projede; Türkler, Kürtler, Acemler, Araplar var.
Yani masaya getirilen yüzde yüz yerli, yüzde yüz milli olan bu projenin içinde Orta Doğu’da olan herkes var.
Orta Doğu’nun tüm milletleri bir araya gelip bir konuda uzlaşacaklar ama Anayasanın ilk üç maddesinden, Türklük tanımından, üniter devletten asla taviz verilmeyecekmiş.
Ha ha ha!
Çok komik!
Eski TKP’li Mehmet Uçum, bilinç altında kalmış sloganları kullanarak bir ABD ve siyonist projesinden anti-emperyalist sonuçlar çıkarmayı da başarabilmiş.
İlahi Mehmet Uçum…
1. Kürt Açılımı döneminin Doğu Anadolu Akil Adamlar Heyeti Üyesi…
Biz, onu bir kenara koyarak işin asıl sahibi olan Ankara ABD Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi olan Tom Barrack’a biraz kulak verelim. O, her konuşmasında Osmanlı Millet Sistemini bizlere ballandıra ballandıra çok güzel anlatıyor. Sayın ekselans bir konuşmasında şöyle diyordu:
“Sadece düşünün, Abraham Anlaşmaları’nı, bölgenin güçlü oyuncularından Türkiye’yi; ki Türkiye her geçen gün bölgedeki önemini arttırıyor; birleştirdiğinizi… Ama sadece Türkiye değil; Arap olmayan nüfusu Müslüman ağırlıklı bir ülke olarak Türkiye, İsrail, Körfez, Suriye, Lübnan, Irak, Ürdün, kuzeye çıkın Azerbaycan, Ermenistan… Bunları birleştirdiğinizde dünyanın en güçlü bölgesi ortaya çıkar. Neden olmasın?”
Tabii neden olmasın?
Türkiye Cumhuriyeti’nin çanına ot tıkandığı, laikliğin ruhuna Fatiha okunduğu, etnik ve mezhep temelinde bölünmenin tamamlandığı, her küçük devletçiğin başına bir şeyhin, seçkin bir kişinin oturtulduğu, seçim yapılmasının bile külfet görüldüğü, küresel çetenin tüm coğrafyayı talan ettiği ve zirveye de Yahudilerin oturtulduğu bir sistem çok güzel olmaz mı a güzel dostlarım?
Bence çok güzel olur.
Yıllar önce Yahudi düşünür Noam Chomsky, “Osmanlı Devleti’nde kurucu unsur Türklerdi. Gelecekte kurulacak 2. Osmanlı Devleti’nin kurucu ve yönetici kesimi Yahudiler olacaktır.” diye boşuna konuşmamıştı.
Abraham Anlaşmaları’nın fikir babası ve organizatörü, İsrail’dir.
Adım adım, ilmek ilmek bu proje her ülkede hayata geçiriliyor.
Türkiye’de ise sağcı basının köşe yazarları bu projeyi “Türkiye, bölgesel güç oluyor. Türkiye, ulusal çitlerini aşarak 21. Yüzyılın lideri oluyor.” diyerek lanse ediyorlar.
Yazılan bu saçmalıkların altına yorum yazan vatandaşın dediklerini okudukça kahkahalarla gülüyorum.
Vah zavallılar…
Fena halde gaza geliyorlar.
Siyonizmin çıkarları uğruna kalem oynatan Müslüman yazarlar olduğu gibi emperyalist çetenin piyonu olmuş sosyalistlerimiz de var.
Laik, demokratik Cumhuriyeti; ‘özgürlük, demokrasi’ sloganlarıyla yıkan Atatürkçülerimiz de var.
Lafını daldan budaktan sakınmayan ve yeri geldiğinde küfürü basan Can Yücel, bu durumları görseydi ne der, ne yapardı?
Memleketin hali şairimizin poposu gibi oldu.
Lavman, fitil de kâr etmiyor artık.
Ülke olarak lafın tükendiği bir noktadayız.
Bozulma ve çürüme her tarafı sardı.
Görünmeyen gizli bir el, (bugünler için olsa gerek) tüm toplumu ve insan ilişkilerini çürüttü.
Güvendiğimiz, iyi bildiğimiz tüm liderler işbirlikçi çıktılar.
Çare mi?
“Çıkış yolu nerede?” diye soranlara çıkış yolu; bunca kirlilikte temiz kalanlar Cumhuriyetin değerlerini savunma, Anadolu’yu Türksüzleştirme politikalarına son verme temelinde birleşerek mücadele edecekler.
Başka bir çözüm yolu da ortada gözükmüyor.



