Genel

Göster Bakalım Amcalara Şeyini…

Kadınlar, ikonlar, feminizm…

8 Mart Türkiye’de ve dünyada çeşitli etkinliklerle anıldı. Kadın örgütleri, sendikalar, partiler, kitle örgütleri siyasal duruşlarına göre bir şeyler söylediler, taleplerde bulundular. İstanbul Taksim’deki eylem polisçe engellenirken diğer illerde ise sokak eylemleri, kapalı salon toplantıları gerçekleştirildi.

Türkiye’de 8 Mart, yakın zamana kadar yalnızca sol partiler, sendikalar ve kadın örgütleri tarafından anılıyordu. Son yıllarda bu anma kervanına sermaye kesimleri, sağ parti ve dinci kesimler de eklendi.  Siyasi yelpaze genişleyince her kesimin kendi meşrebince bir şeyler söyleyip, 8 Mart’ı çekeleyip bir yerlere götürmeye çalışmaları da eşyanın tabiatına uygun oluyor. Bu gün için kimi; Dünya Emekçi Kadınlar Günü, kimi; Dünya Kadınlar Günü derken, kimi de sadece Kadınlar Günü demeyi yeğliyor. Körün fili tarifi gibi her kesim, dünya nüfusunun yarısını meydana getiren kadınlar için farklı yaklaşımlarda bulunup, farklı kurtuluş reçeteleri sunuyorlar.

 8 Mart’ın kadınlarla ilgisi nedir?

Kısaca belirtecek olursam, ABD’de 8 Mart 1857’de New York şehrinde 40 bin tekstil işçisi kadın, haklarını alabilmek için grev kararı alınca, polis grevci işçilere saldırdı. İşçiler de fabrikaya girerek kapıları zincirle kapattılar. Eylem fabrika içinde sürerken nasıl çıktığı bilinmeyen(!) bir yangın sonucu 120 kadın işçi ölerek can verdi. Bu kadar can kaybının nedeni ise kapılar önüne konulan barikatları aşıp işçilerin dışarı çıkamamalarıydı. İşçilerin cenaze törenine on binlerce kişi katıldı. Yapılan konuşmalarla katliam protesto edildi.

Aradan yıllar geçtikten sonra 26-27 Ağustos 1910 tarihlerinde yapılan Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda ölen işçi kadınların anısına 8 Mart’ın Dünya Kadınlar Günü olarak anılması kararı oybirliğiyle alındı. Ekim Devrimi’nden sonra 1921’de Moskova’da yapılan 3. Enternasyonal Komünist Partiler Konferansı’nda 8 Mart’ın Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak belirlendi. Sosyalist ülkelerde ve dünyanın birçok ülkesinde anılan 8 Mart, dünya çapında iyice yaygınlaşınca, 16 Aralık 1977 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda Dünya Kadınlar Günü olarak anılmasına karar verildi.

  1. Dünya Savaşı, ABD, Almanya, Sovyetler Birliği ülke orduları arasında yapılan savaşın yanında propaganda amacıyla yapılmış afişlerin savaşına da sahne oldu. İlgili devletler, vatandaşlarını amaçları doğrultusunda motive etmek amacıyla çeşitli konularda afişler yaptırarak kitlelerin görebilecekleri yerlere astılar.

Makinenin başına geçmiş, kararlı duruşuyla Alman faşizmine meydan okuyan Sovyet kadını… Afişinin üstünde: “ Bayanlar! Savaşa giden erkeklerin yerine çalışmayı öğrenin. Güçlü arka bölge, ön cepheyi güçlendirir.” yazıyordu. Bu afişle, Nazi ordularıyla amansız bir savaşa tutuşan Sovyet erkeklerinin üretim sürecinde boş bıraktıkları alanın kadınlar tarafından doldurulması amaçlanıyordu. O dönemde hazırlanan afişlerde kadın; traktör sürerken, tarlada buğday demetlerini toplarken, fabrikada çalışırken resmediliyordu.

  1. Dünya Savaşı’na bilerek gecikmeli olarak giren ABD, bütün maddi güçlerini seferber ederken işin psikolojik yanını ihmal etmeden, Sovyetlerin yaptığı gibi propaganda afişleri hazırlamıştı.

Konuşma balonunda;  “Bunu Yapabiliriz!” yazan, başında kırmızı, benekli bandanasıyla, mavi işçi gömleğiyle, pazısını şişirirken kararlı bakışlar fırlatan kadın, “Rosi  the Riveter yani “Perçinci Rosie” idi. Sovyetler Birliği’nde olduğu gibi ABD’de erkekler savaşa gidince, evde oturan kadınların üretim sürecine katılmaları zorunlu hale gelmişti. Amerikalı kadınları teşvik etmek için bu poster hazırlandı. Buna benzer afiş, resim ve kampanyalarla kadınlar çalışma hayatına katıldılar. Özellikle savaş sanayindeki fabrikalarda kadınlar mermi üretim bölümlerinde çalıştılar. 1941’den 1945’e kadar ABD’de çalışan kadınların oranı %27’den %37’ye yükseldi. 

Dünya Savaşı sona erdiğinde, erkekler cepheden ülkelerine geri dönerek,  üretimdeki yerlerini yeniden aldılar. ABD’de erkek kas gücü fabrikalarda yerini alınca Rosie’nin pazısına ihtiyaç kalmamıştı. Kadınlar, eski yerlerine yani evlerine geri dönmelerinden sonra afişin – Perçinci Rosie’nin- görevi de sona ermişti. Afiş de, Rosie de unutuldu gitti. Uzunca bir zaman sonra 70’li 80’li yıllarda feminist çevrelerin kullanmasıyla afiş yeniden geri göndü. Perçinci Rosie, 1940’lı yıllarda savaş ekonomisine hizmet ederken, 80’li yıllarda ise feminizmin başarısına hizmet edecekti. Bu amaç doğrultusunda poster, rozet, t-shirt, çakmak, anahtarlık gibi her nesneye basılıp, tanınır hale getirildi. Batı dünyasında Mona Lisa’dan sonra en çok tanınır resim oldu. Perçinci Rosie,  Amerikan kültür hayatının önemli bir simgesidir. İşte bu yüzden feminist çevrelerce en çok kullanılan bir sembol olmuştur.

Mart ayı başında sabahleyin evden işe gitmek amacıyla otobüs durağına yöneldiğimde, karşımda Perçinci Rosie’yi gördüm.

(Göster bakalım-resim-6)

Otobüs durağının reklam panosunda Perçinci Rosie, Parfümcü Rosie olmuş, parfüm satıyordu. Bildiğimiz Rosie, oldukça değişmişti. Başındaki bandanası gitmiş, yerine kırmızı benekli kız çocuğu kurdelesi gelmiş. Sırındaki mavi işçi gömleği gitmiş yerine kırmızı ekose gömlek gelmiş. Ciddi, kararlı bakışı olan yüz gitmiş; ağzını alabildiğine açan, Amerikan film şirketi; Metro Goldwyn Mayer aslanı gibi kükreyen, pazısını olabildiğince şişirerek meydan okuyan bir genç kız gelmişti. Resmin altındaki reklam sloganını okuduğumda neden böyle kükrediğini anladım. Parfümcü Rosie: “Göster Bakalım Amcalara Gücünü” diye kükreyerek,  “amcalara” yani erkeklere meydan okuyordu. Kendi cinsimden birinin erkeklere meydan okuyuşu hoşuma da gitmişti hani. Kadınlık damarım kabarmıştı. İçimden bir ses, “Feministlerin gazına ne çabuk geliyorsun!” diye uyarınca kendimi silkinerek toparladım. Öyle ya, parfüm satmanın erkeklere meydan okumayla ne alakası vardı? Kozmetik firması, bu ara çok moda olan erkek düşmanlığı yaparak, biz kadınları gaza getirerek parfüm satmaya çalışıyordu.

Durakta bir yandan gelecek otobüsü kollarken diğer yandan afişi inceleyerek düşündüm. Feminizmin onulmaz hastalığı; genelleme yaparak, erkek cinsinin tümünü karşısına alarak, erkekleri düşman ilan etmesi. Böyle düşünürken reklam sloganının cümlesi beni geçmiş dönemlere götürdü. “Göster Bakalım Amcalara Gücünü” cümlesi bende: “Göster Bakalım Amcalara Çükünü” cümlesini çağrıştırdı. Çevrenizde bu cümleyi kullanan erkeklere tanık olmuşsunuzdur. Bu erkekler takıntılı biçimde erkek evlat sahibi olmayı çok önemserler. Erkek çocuk babası olup,  çocuk 2-3 yaşlara geldiğinde, eş-dost meclisinde çocuk ortada dolanırken gururla: “Göster Bakalım Amcalara Çükünü” diye seslenir. Çocukta alışagelmiş bir biçimde pijamasını sıyırarak pipiyi gösterince orada bulunanlar kahkahayı basarlar. Sohbette pipi üzerinden konuşmalarla uzayıp gider. Böyle bir sahneyi birçoğunuz yaşamışsınızdır sanırım.

Parfüm şirketi olmayan pipisi üzerinden genç kıza, neden erkeklere meydan okutuyor acaba?

Aklımda sorunun cevabını ararken birden beklediğim otobüsün geldiğini görünce koştura koştura araca yöneldim. Otobüse binerken telaşla soruyu da, Parfümcü Rosie’yi de unuttum. Otobüse binip kendime uygun bir yer edindiğimde soru aklıma geldi. Bu yaşıma gelene kadar edindiğim bilgi ve deneyimlerimden: “ Kapitalizm, para kazanmak için her nesneyi, her olguyu sonuna kadar kullanır. Erkeği kadına, kadını erkeğe karşı kışkırtarak egemenliğini sürdürür. Özellikle kadınları feminizme yönlendirerek insan bilincini köreltir.” gibisinden bir sonuca vardım.

Sorunun yanıtını sizler nasıl verirsiniz acaba?

Yazar hakkında

Işın Çakırca

Yorum bırak

3  ×    =  24

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.