Genel

Mülteci, İltica, İstila… (2)

Dünyada mültecilerin durumu…

Bilindiği gibi, Suriye İç Savaşı ve Irak’taki karışıklıklardan dolayı Türkiye’ye güneyden yoğun olarak Arap mülteci akını gerçekleşti. Ayrıca Türkiye’ye Afganistan, Pakistan, Bangladeş, Tacikistan ve İran’dan da gelenler oldu. Yurdumuza gelen yabancıların en büyük hayalleri bir an önce kapağı Avrupa’ya atıp; iyi bir ücret karşılığı çalışarak, geleceklerini garanti altına almak. Göçmenler,  bu hayallerinin gerçekleşmesi için her ülke sınırından geçişte insan tacirlerine hatırı sayılır miktarda para ödemek zorunda kalıyorlar. Ölümü göze alarak çıkılan bu yolda mültecilerin başına her türlü kötü olay gelebiliyor. İnsan kaçakçıları tarafından paraları alınıp yol ortasında bırakılan, yakalanıp sınır dışı edilen mülteci haberlerini gazetelerde sık sık görüyoruz.

2015 yılında yapılan bir araştırmaya göre en fazla mülteci üreten ilk beş ülke sıralaması şöyledir:

  • Suriye: 4,9 milyon
  • Afganistan: 2,7 milyon
  • Somali: 1,12 milyon
  • Güney Sudan: 778.700
  • Sudan: 628.800

Dikkat edilirse bu ülkelerin tümünde, son yıllarda emperyalist ülkelerin operasyonlarıyla iç savaş çıkartılmış veya işgale uğramışlardır. Suriye ve Afganistan’a,  çeşitli bahanelerle ABD ve müttefikleri tarafından müdahale edildi. Somali, Sudan, Güney Sudan ise Afrika ülkesi olmanın bitmez tükenmez acısını yaşamaya devam ediyorlar. Sömürgecilik döneminde yüzlerce yıl süren sömürü zulüm politikaları, 21. Yüzyılda hız kesmeden devam ediyor. Emperyalizm, Afrika ülkelerinde yarattığı işbirlikçileriyle tüm zenginlikleri yağma ederken; baskı ve zulüm politikalarıyla da halkları sindirmeye çalışıyor. Diktatörlerin biri gidip diğeri gelirken ülkelerin sosyal yaşamında hiçbir değişiklik olmuyor. Kara Afrika insanları dışarıdan yardım almadan yaşamlarını sürdüremez durumdadır. Açlık, yoksulluk, yönetimlerin zulüm politikaları yüzünden yollara dökülen milyonlarca insan kurtuluşu Avrupa’ya gitmekte buluyorlar.

Anadolu’ya gelen mülteciler Trakya’da Meriç,  Ege’de adalar üzerinden Yunanistan’a geçmeye çalışıyorlar. Türkiye’ye fazla zorlanmadan girip istedikleri yere ulaşan bu insanları Avrupa yollarında çok büyük sıkıntı ve ölüm beklemekte. Edirne’den Yunanistan’a kaçak geçenleri yakalayan Yunan polisi şiddet uygulayarak Türkiye’ye iade etmektedir.

<p>

</p>

Botlara binerek Yunan adalarına geçmeye çalışan mültecileri Yunan Sahil Güvenlik Mensupları karşılayarak geri dönmeye zorlamaktadır. Bindikleri botları alabora olup ölmeden karaya çıkanlar Sisam Sakız ve Midilli adalarında oluşturulan Göçmen ve Mülteci Kamplarında tutuluyorlar. Sisam adasındaki yedi yüz kişilik kampta 7 bin 200, Midilli’de 3 bin kişilik kampta ise 19 bini aşkın kişi kalıyor. İltica başvuruları aylarca sonuçlanmayıp, sağlıksız koşullarda yaşayan ve kamptan dışarı çıkmaları yasak olan bu insanların ayaklanmaları Yunan basınında haber oluyor. Diğer yandan da adalarda yaşayan yerli halk, turizmi olumsuz etkileyen göçmenlerin adalardan alınıp geri gönderilmesi,

kampların kapatılması için gösteriler düzenliyorlar. 1 Ocak 2020 tarihinde yürürlüğe giren yeni yasal düzenlemeyle iltica başvuruları hızlı bir şekilde karara bağlananlar sınır dışı ediliyor. AB ile Türkiye arasında Mart 2016 tarihinde imzalanan mülteci mutabakatıyla başvuruları olumsuz sonuçlanan göçmenler Türkiye’ye geri gönderilirken diğer yandan Yunanistan’a geçişleri engellemek için 1200 yeni sınır polisi görevlendirildi.

Bulgaristan sınırı ise mülteciler açısından çok daha tehlikeli bir yer. Sınırı bir şekilde aşanları ellerinde palalar, coplarıyla Gönüllü Göçmen Avcıları karşılıyor. Polis gelene kadar mültecilere şiddet uygulanması ülkede tartışma konusu olmuştu. AB fonlarından beslenen bazı derneklerin “göçmen avcıları” karşıtı kampanyaları karşısında Başbakan Borisov, vatandaşlarına polise yardım ettikleri için teşekkür etmişti.

Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov, Novo Selo Amerika Askeri Üssünde, 12 Nisan 2016 tarihinde TRT AVAZ’ın sorularını yanıtlarken:

“ …Bu kişiler polise yardım etmeye çalışmış. Türkiye ile ortak sınırımızın uzunluğunun bin kilometre ve buradaki güvenlik sistemleri, tel örgü engelleri ve başka düzeneklerin yerleştirilmesi için şimdiye kadar 100 milyon leva (50 milyon avro ) harcadık. Güvenlik için ne gerekirse yapacağız” demişti.

Bu bölüme kadar yazıyı yazdığım sırada, Hükümetin Mültecilere Sınır Kapılarını Açma kararı aldığını öğrenince yazı yazmaya bir gün ara verdim. “ Yunan ve Bulgar politikalarında bir esneme olabilir mi?” sorusuna yanıt aradım. Esneme bir yana, Türkiye’nin Yunanistan ve Bulgaristan sınırlarında geçilmez Çin Seddi gibi bir duvar örüldüğünü gördüm. Yukarıda yazdıklarımı pekiştirecek bir dizi gelişme oldu. Uluslararası bir operasyonla dünyanın birçok ülkesinden Türkiye’ye toplanan mültecilerin Avrupa’ya bir gün hücum edebileceklerini bilen dünyanın efendileri, önlem olarak AB fonlarından Yunan ve Bulgar sınırlarına jiletli duvar ördüler.

Sınırı geçmeye çalışan göçmenlere gaz sıkılarak uzaklaştırılıyor, kazara geçenler ise dövülerek Türkiye tarafına atılıyor.

www.bbc.com/turkce/haberler-29.02.2020:

“…Yunan güvenlik kuvvetleri, Yunan sınır kapısının da açık olduğuna inanan göçmenlere megafonlarla da seslenerek, Size yalan söylediler. Sınırlarımız yasa dışı geçişlere kapalıdır. Gidin bunu Türk makamlarına söyleyin türünde uyarılarda bulundular…”

Aynı haberde yer alan bilgiye göre, Yunan Genel Kurmay Başkanı sınıra gidip alınan önlemleri denetleyerek, Meriç Nehri boyunca güvenlik kuvvetleri asker, polis kuvvetleriyle takviye edildiği bilgisini vermiş. Ege Denizi’nden gelecek mültecilere karşı Yunan Deniz Kuvvetlerinin alarma geçirildiğini eklemiş.

Göçmenlerin bu durumu, Yunanistan ile Kuzey Makedonya sınırına yığılan göçmenlerin durumuna benziyor. 2015 yılında Yunanistan’da bulunan mülteciler, “ sınır kapılarının açıldığı” söylentisi üzerine sınır kapılarına yığılmışlardı. Günlerce bekleyiş ve sınırı geçme hamlesi polis tarafından şiddet kullanılarak etkisiz hale getirilmişti. Anlaşılan o ki, Trakya’daki göçmenleri aynı sonuç bekliyor. Avrupa üstüne kurulan hayaller, Meriç’in soğuk sularında son bulacak.

Bulgar sınırına bakıldığında, Yunan sınırındakine benzer önlemlerin alındığı görülüyor. Bulgaristan Savunma Bakanı Krasimir Karakçanov, “ Yeni korona virüsüne karşı önlemleri arttırdığımız bu dönemde büyük bir göçmen akınına izin vermeyeceğiz.” diye konuşurken, sınırın askeri birliklerle takviye edildiğini ekliyor.

Yunan, Bulgar halkları mültecileri istemediklerini açıkça belirtip, ilgili hükümetlerini sıkıştırıyorlar. Hükümetler de ellerindeki mültecileri Türkiye’ye gönderme çabasına girerlerken bizde ne oluyor? Ülkemizde herkes İdlib kayıplarını konuşup, tepkilerini dile getirirken bir gece yarısı ansızın mültecilerin cep telefonlarına atılan mesajla göçmenler harekete geçirildi. Resmi ve özel kurumların yardımlarıyla mülteciler sınıra yığıldı. Televizyonların canlı yayınlarıyla olay bir kampanyaya dönüştürüldü. Yandaş ve kendine muhalif diyen televizyonların aynı dille yayın yaptıkları görüldü. Uzun zamandır batı sınırlarında güvenlik önlemi alan hükümet, birdenbire mültecilere, “Haydi aslanlarım! Ben kapıları açtım. Özlemini çektiğiniz Avrupa kollarını açmış sizi bekliyor. Yolunuz açık olsun!” niye dedi?

  • İdlib’de köşeye sıkışan hükümet, mültecileri sınıra yığarak, dikkatleri bir başka konuya çekmeye çalışmaktadır.
  • İktidar, sınır kapılarının açılmayacağını bile bile meydana gelecek insan mağduriyetlerini kullanarak kendisine haklılık zemini yaratmaya çalışmaktadır.
  • Bebeklerin, kadınların ezilmesi, can kayıpları ile Türk toplumunun acıma, sahiplenme duygusu istismar edilmektedir. Böylelikle toplumdaki mülteci karşıtlığı kırılarak, mülteciler Türkiye’de kalıcı hale getirilmektedir.
  • Mültecileri sınır kapılarına yığarak, AB yöneticilerini tehdit ederek AB fonlarından para almaya çalışılmaktadır.
  • Sınırları zorla aşma girişimleri Avrupa Birliği’nde, ABD’den uzaklaşarak bağımsız politikalar izlemeye çalışan, Rusya ve Çin’le ticareti geliştiren Almanya, Fransa gibi ülkelerde aşırı sağcı partileri daha da güçlendirecektir. Avrupa halklarında zaten var olan göçmen karşıtlığı bu kapıyı zorlamalarla, tehditlerle daha da güçlenecektir. Aşırı sağın Avrupa’da güçlenmesi beraberinde Avrupa Birliği’nin de çözülmesini getirecektir. Böylesi uluslararası bir sonucu olan hareketin tek başına AKP tarafından alınamayacağını bilmek zorundayız. Mülteciler, ABD’nin yaptığı operasyonun zavallı unsurlarıdırlar; ölen bebekler, kadınlar, kaybolan umutlar operasyonun başarısına hizmet ettiği ölçüde değerlidir.
  • Avrupa kapılarını zorlama girişimleri, Avrupa’daki Türk düşmanlığını katlayarak arttıracaktır. Bu tehdit ve şantaj politikasının faturası Türk Ulusuna çıkarılacaktır. Avrupa’da yaşayan Türklere yapılan saldırılar her geçen gün artacaktır.

Yukarıda sıraladığım maddelerin sonuçlarını önümüzdeki dönemde göreceğiz. Geleceğe dönük bir kehanette bulunmak istemem ama yine de bir şey söylemek gerekirse şunları söyleyebilirim; Edirne’de, Ege Denizi’nde süren Avrupa kapılarını zorlama hamleleri acılarla, yaşanılan kayıplarla son bulacak ve biz, mültecilerle baş başa kalacağız. Kesin sayısını bilemediğimiz ve yurdumuzu istila etmiş bu insanlarla çağdaş uygarlıktan ve onun değerlerinden koparak yeni bir Pakistan olacağız. Türkiye’yi karanlığın dibine çekecek olan bu projenin sağdan ve soldan görevlilerin yaptığı yorumlar ve sorunu alış biçimleri arasında zerrece fark olmadığını birkaç gün içinde net olarak gördük. Yunanistan’da mültecilerin ülkelerine gelişlerini bir tehdit olarak görüp bu duruma tepki gösteren halka ırkçı, aşırı sağcı yaftaları asılıp gazete köşelerinden, televizyon ekranından küfür edildiğine tanık olduk. AKP’nin korosuna;  kendine Atatürkçü, solcu, sosyalist diyenlerin de katılması düşündürücüdür. Ülkemizde ezici çoğunluk, “ mülteciler ülkelerine geri dönsün” demesine rağmen her parti ve çevre,  zoraki olarak bize birlikte yaşamayı dayatıyor. Proje sahipleri zamana oynayıp, toplumun bu duruma alışacağı düşünülüyor.  Farklı çevrelerin tekrar edip durduğu düşünceler yanlış olsa bile sonunda tartışılmaz doğrular haline dönüşüp zamanla benimseniyor. Toplum olarak bizler, medyadan çalınan sihirli flütle Fareli Köyün Kavalcısının peşine takılmış olarak uçuruma doğru güle oynaya gidiyoruz.

Akdeniz’in Karşı Yakasında Neler Oluyor?

Göçmenler, Afrika kıyılarından Avrupa’ya geçişte en çok Libya üzerinden İtalya’ya denizden geçiş yolunu kullanıyorlar. Avrupa Birliği (AB) İtalya’ya sığınmacı geçişlerini engellemek için Libya’ya şişme bot ve deniz motoru gibi araçların ihracatını durdurdu. Ayrıca Libya sahillerinde göç hazırlıklarını kontrol ederek mülteci akışını büyük oranda azalttı. Afrika’nın değişik ülkelerinden gelen yüz binlerce insan da Libya kıyılarında Avrupa’ya geçmek için umutsuzca bekliyor.

Afrika’da birlik ve dayanışma yaratmak, kendilerine ait zenginlik kaynaklarına sahip çıkmak için girişimlerde bulunan Kaddafi, Batılı eşkıyaların saldırısıyla hunharca katledildi. Ülkesi işgale uğrayarak iç savaş çıkartıldı. Libya’nın Avrupa bankalarında olan 100 milyar dolar parasına el konuldu. Afrika’nın değişik ülkelerinden Libya’ya gelen insanlar, insan tacirlerinin eline düşüyor. Paralarına el konulan bu göçmenler, 200-500 dolar karşılığında köle olarak satılıyor. Köleleştirilmiş göçmenler inşaat, tarım sektörlerinde gündelik işçi gibi çalıştırılıyor. Köle pazarlarında satışa çıkarılan tutsaklar, DEAŞ ve benzeri terör örgütleri tarafından satın alınarak eleman olarak kullanılıyor. Yapılanlara karşı direnenler öldürülerek organları satılıyor. Her türlü vahşetin yaşandığı, zorbalığın egemen olduğu Libya’dan veya diğer ülkelerden Avrupa’ya geçmeye çalışırken Akdeniz sularında, 2014-2018 yılları arasında BM verilerine göre 15 bin 839 kişi öldü. Akdeniz’de balıklar insan eti yemeye doydular. 1912 yılında batan ve bin 532 kişinin ölümüyle sonuçlanan Titanik gemisi yüz yıldan beri hâlâ konuşulurken, Akdeniz’de batan mülteci tekneleri ve içindeki insanlar,  tutulan istatistiklerin basit bir rakamı olmaktan öteye gidemiyorlar.

Avrupa İltica Destek Ofisi’ne göre (EASO) Avrupa’ya iltica başvuruları katlanarak artıyor. En çok başvuruda bulunan ülkeler sıralaması şöyledir:

1-Suriyeliler

2-Afganlar

3-Venezuelalılar

4-Iraklılar

5-Pakistanlılar

6-Türkler

7-Kolombiyalılar

8-İranlılar

9-Nijeryalılar

10-Arnavutlar

Kendi ülkesine sahip çıkamayan Türkler;  kendi ülkelerini, gelen mültecilere terk ederek Avrupa kapılarında merhamet dileniyor.

Yapılan araştırmalara göre Avrupa’da insanlar, mültecileri; kültürlerine bir tehdit olarak görüyorlar. İşini kaybetme korkusuna kapılıyorlar. Göçmenlerin gelişiyle refah düzeyinin düşeceği ve ülkelerinde suç oranlarının artacağına inanıyorlar. Rabbimize şükür; işsizliğin yüzde 30’lara, ekonomik krizle yoksullaşmaya, suç oranlarının artmasına rağmen böyle bir endişemiz hiç yok(!). Kültürel tehdide gelince, gelenler zaten iki dünya Müslüman din kardeşlerimiz. Onlara yardım edip memleketi onlara vermeyeceğiz de kime vereceğiz(!).

 

Mülteciler, tel örgüler, polis, gaz bombaları, ölümlerin yanında arada sırada ilginç olaylar olmuyor değil. İtalya’da, geçen yıl Haziran ayında Akdeniz’de göçmenleri kurtararak ülkeye sokan Alman Kaptan Carola Rackete hakkında yasadışı göçe yardım ettiği gerekçesiyle soruşturma açılmıştı. Kaptan, ifade vermek için Sicilya’daki savcılığa giderken sütyen giymediği gerekçesiyle bir İtalyan gazetesi tarafından eleştirilmişti.

Bunun üzerine İtalya’daki komünist ve feminist çevreler;

İtalya’da cinsiyetçiliğe ve kadınların giyim kuşamlarıyla yargılanmasına karşı “memelere özgürlük” kampanyası düzenlemişlerdi. Cumartesi günü sütyen giymeyerek protesto eylemleri yapmışlardı.

İtalya İçişleri Bakanı Matteo Salvini, “Bazı insanların kafasını anlamıyorum…Zavallı sol ne hale geldi.” diye konuşmuştu. İtalya’nın en büyük partisi olan İtalya Komünist Partisi küçüle küçüle dar bir çevreye dönüştü. İşin en acı yanı, mücadele etmedikleri(!) burjuvazinin temsilcilerinin alaycı, küçümseyici sözlerine maruz kalmalarıydı.  Darlığı aşma, kitlelerle yeniden buluşmak için radikal(!) eylemlere imza atan İtalyan komünistler(!), aynı darlığı yaşayan Türkiye’deki komünistlere(!) önder olur mu bilmem. Ülkemizde emperyalist politikaların taraftarlığını yapan, oldukça ehlileşmiş komünistlerimiz(!), “Memelere mi, ya da başka bir yerlerine mi “özgürlük” isterler bilemem…

Amerika’da Neler Oluyor?

ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı’nın son rakamlarına göre dünyada 132 milyon insanın acil yardıma ihtiyacı olduğu söyleniyor. Değişik ülkelerden 70,8 milyon insan yerlerinden edilerek mülteci edilmiş. Aynı kurumun saptamasına göre Yemen, Nijerya, Güney Sudan, Myanmar ve Suriye’de durumun vahim olduğu belirtiliyor.

Amerika Birleşik Devletleri yönetimi, 2020 yılında ülkede 18 bin mülteciye yerleşim hakkı tanıyacaklarını belirterek, mülteci kontenjanının 4 bini Iraklılara, 5 bini dini azınlıklara, bin 500’ü Honduras’a ve geri kalanı Guatemala ile El Salvador’dan geleceklere ayrıldığı bilgisi paylaşılmıştı. ABD Başkanı Trump, Başkanlık Kampanyası sırasında yapılan iltica başvurularını ve göçmen akınını bitirme sözü vermişti. Bu kapsamda ABD- Meksika sınırına duvar örülmesine ABD Yüksek Mahkemesi onay vermişti. Kasım 2018 yılında ülkelerindeki yoksulluk ve şiddet olayları nedeniyle Honduras, Guatemala ve El Salvador’dan hareket eden göçmenler, Meksika’yı aşarak ABD sınırına dayanmışlardı. Sayıları 7 bini aşan göçmenler, iş bulup çalışmak, güvenli ortamda yaşamak için sınırları zorluyorlardı.

Göçmenler hakkında konuşan Trump göçmenleri, “istilacı” olarak niteleyerek; “Sınıra 10 ilâ 15 bin arasında asker göndereceğiz. Kimse sınırdan içeri girmeyecek. Bu kişilerin içeri girmesine izin vermeyeceğiz.” demişti.

Basına verdiği demeçte, ”Öldürücü güç kullanma yetkisinin ABD askerlerine verilebileceğini” söylemişti.

ABD sınırını zorla geçmeye çalışan mülteciler ABD güvenlik kuvvetlerinin sert müdahalesi ile karşılaşmıştı. Sınırı geçen 69 göçmen gözaltına alınmıştı.

 

 

Ertesi gün olayı duyuran Sabah Grubu haberi şöyle vermişti:

Sabah.com tr- 27. 11. 2018

“Meksika sınırında göçmenlere sert müdahale…

ABD Meksika sınırında gerginlik artıyor. ABD Başkanı Donalt Trump dün yaptığı açıklamada; “İster uçakla, ister otobüsle nasıl isterseniz öyle yollayın, çünkü ABD’ye giremeyecekler” demişti. Meksika, geçtiğimiz günlerde yaşanan olayların ardından ABD sınırındaki güvenliği arttırma sözü verdi ve 39 kişiyi gözaltına aldı. Ora Amerika ülkesi Meksika’dan ABD’ye geçmeye çalışan göstericilere karşı ABD tarafından biber gazlı müdahale geldi ve ABD’li yetkililer 69 göçmeni gözaltına aldıklarını belirttiler.”

El Salvador’dan 7 bin kişilik kafileye katılarak ABD’ye göçmen olarak girmeye çalışanların arasında Oscar adında genç bir baba da vardı. ABD –Meksika sınırında sığınma talep edebilmek için randevu verilmesini iki aydır bekleyen Oscar, daha fazla beklemeyip nehirden karşı topraklara geçmeye karar verir. Yanına 11 aylık kızını alan baba,  nehirde akıntıya kapılarak kaybolur. Baba kızın cansız bedenleri aramalar sonucunda uzaklarda bulunur.

The bodies of Salvadoran migrant Oscar Alberto Martinez Ramirez and his nearly 2-year-old daughter, Valeria, lie on the bank of the Rio Grande in Matamoros, Mexico, on June 24, 2019, after they drowned trying to cross the river to Brownsville, Texas. Martinez’ wife, Tania told Mexican authorities she watched her husband and child disappear in the strong current. Oscar Alberto Martinez Ramirez, was frustrated because the family from El Salvador was unable to present themselves to U.S. authorities and request asylum. (Abraham Pineda-Jacome/EFE/Zuma Press/TNS)

El Salvadorlu baba kızın sonları,  Bodrum sahillerinde kıyıya vuran Aylan Bebeğe ne kadar benziyor değil mi? EL Salvador, Guatemala ve Honduras sokak çetelerinin egemen olduğu ülkelerdir. Yasaların yoksullara uygulanmadığı bu topraklardan kalkarak kurtuluşu,  ABD’de bulmak için göçmenler yollara döküldüler. Oscar ve kızı Valeria, istedikleri hayata kavuşamadan yolda yitip gittiler. Yukardaki fotoğraf basında yer alınca herkes görüşünü söyleyerek tartışmaya katıldı. Karikatürist Michael Adder, aşağıdaki karikatürü çizdi. Karikatürde golf oynayan Trump, yerde cansız yatanlara; “Oynamamda bir sakınca var mı?” diyor.

Karikatür sosyal medyada çok paylaşıldı. Çizen sanatçının da ödülü çalıştığı kurumdan kovulmak oldu. Dünyanın neresinde olursa olsun egemenler, kendilerini hedef alan siyasal mizahı hiç sevmezler.     

Yaklaşık bir buçuk yıl önce ABD – Meksika sınırında yaşananlar, bugünlerde Türkiye – Yunanistan sınırında yaşananlara ne kadar benziyor değil mi? Tarih eskilerin deyimiyle tekerrür ediyor. Yandaş Sabah, Türkiye’de göçmenlere yan bakanı ırkçı, faşist ilan ederken efendisine sesi çıkmıyor. Yunanistan’ın, Bulgaristan’ın ve AB ülkelerinin göçmenlere karşı tavrı ABD’nin tavırlarına ne kadar da benziyor. Ülkemizin göçmen politikası bu ülkelerle 180 derece terstir. Yaşadığımız bu süreçten hangi ülke kazançlı çıkacaktır dersiniz?

Sonuç:

Küresel Eşkiyalar dünyanın zenginlik kaynaklarını talan ederlerken yoksul ülkelerin insanlarını hallaç pamuğu gibi oradan oraya savurup duruyorlar. Emperyalist ülkelerin, uluslararası tekellerin yarattığı mülteciliğin faturasını yoksul, cahil bırakılmış halklar ödüyor. Mültecilik, göçmenlik ulus devletleri yıkıma uğratmada bir manivela olarak kullanılıyor. Mültecilerin içine düşürüldükleri durumdan biz sorumlu değiliz. Sorumlu olmadığımız halde işin maddi, manevi yükünü biz çekiyoruz. Türkiye’de mülteci sorunu bir güvenlik sorunudur. Türk ulusunun var olma- yok olma sorunudur. İşte bu yüzden meclis içindeki, dışındaki partiler satın alınıp susturulmuştur. Ağzını açanlar da suya sabuna dokunmadan,  sahibinin sesi olarak konuşuyorlar. Ülkemizdeki mülteci ve göçmenler kesinlikle ülkelerine geri gönderilmelidir. “Mülteciler artık buradan geri gitmezler, mültecilerle birlikte yaşamayı öğrenelim.” diye konuşanların, Trump ağzıyla konuştuklarını bilelim. Tüm gelişmiş ülkelerin kendi ülkelerinde “mülteciler sorunu” karşısında aldıkları tutumu biz de alalım. Kurdukları ve üstümüze saldıkları Soros’çu vakıf ve partilerin dediklerinin tam tersini yaparsak sorunların ancak üstesinden gelebiliriz.

Yazar hakkında

Ferit Gültekin

Yorum bırak

70  −    =  62

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.