Sanat Tarih

Toplumsal Belleğimiz Siliniyor

Cumhuriyet dönemi yapılar yıkılıyor.

Arama motoruna Kültür Sarayı yazdım.

 Görsellerde karşıma genellikle AKP döneminde yapılan; Fatsa Belediyesi Kültür Sarayı, Altındağ Belediyesi Kültür Sarayı, Sabancı Kültür Sarayı, Sanat ve Kültür Sarayı (Eskişehir) gibi yapılar çıktı.

 Oysa bizim bir zamanlar İstanbul’da anlı şanlı Kültür Sarayı’mız vardı.

40 yıl önce Türkiye’de sokakta çevirip kime sorarsanız sorun size “ Kültür Sarayı” olarak, Taksim’deki Atatürk Kültür Merkezi’ni tarif ederdi. 1980 öncesinde adı İstanbul Kültür Sarayı’ydı.

Arama motoru bile unutmuş.

 12Nisan 1969 yılında hizmete giren bina daha iki yılını bile dolduramadan 27 Kasım 1970 yılında Arthur Miller’in Cadı Kazanı oyunu oynanırken çıkan yangında kül oldu. Yangın öncesinde alarm sistemi devre dışı bırakılmıştı.

Yakılan bina onarılarak 6 Ekim 1978 yılında yeniden Atatürk Kültür Merkezi olarak açıldı. Kültür Sarayı, 70’li yıllardan 80’e giden süreçte karanlık odaklarca yakılmıştı. Kültür Sarayı yakılırken, Marmara Yolcu Gemisi ve Eminönü Araba Vapuru dabatırıldı.

1977’de Taksim Meydanı’nda 1 Mayıs töreninde 34 kişi katledildi.

Suçlu olarak parmaklar, solcuları gösterdi. Sanıklar yakalanıp yıllarca yargılandılar. Yargılama sonunda solcuların tümü de beraat etti.

İşlenen cinayetler, yangınlar, katliamlar 1980’e giden yolun kaldırım taşlarıydı. O yılarda kelimenin tam anlamıyla bir Cadı Kazanı kaynatılmıştı.

Taksim Meydanı’nda yer alan AKM, Türkiye’nin son 50 yılına tanıklık etti.

Bu meydan nelere tanıklık etmedi ki…

Bu meydanda sevgililer buluştu.

Bu meydanda işçiler sınıfsız toplum özlemlerini dile getirdiler.

Bu meydanda kurşunlandılar, öldüler.

Bu meydanda partiler dev mitingler yaptılar.

1 Mayıs 1977’de AKM’ye zincirlerini kıran işçi resmi asıldı.

Bu meydandaki Cumhuriyet Anıtı önünde turistler fotoğraf çektiler, çektirdiler.

Bu meydanda basın açıklamaları oldu, polis copu yenildi.

Bu meydanda milyonlarca insanın buluştuğu Gezi Eylemleri gerçekleşti.

AKM içinde sanat adına oyunlar oynandı, gösteriler düzenlendi, resim sergileri açıldı.

İktidara gelen AKP, çürük gerekçesiyle Atatürk Kültür Merkezi’ni boşalttı. Uzun süre kaderine terkedildi ve kırık camlarıyla, önündeki paravanlarla metruk binaya dönüştürüldü.

Yeni bir bina yapmak üzere Şubat 2018’de yıkılmaya başlandı.

Şimdi, anılarımızda yer alan, hayatımızın bir yerlerinde bize dokunan belleğimizde yer alan AKM  artık yok!

Yok edilenin yerine konulan “Opera Binası”, başka bir şey.

 AKP’yi temsil eden, onun kimliğini yansıtan bir yapı…

 23 Aralık 2020’de Haber- Sen, bir basın açıklaması yaptı. İstanbul Radyo Binası önünde yapılan açıklamada binanın, depreme dayanıksız olduğu gerekçesiyle boşaltılıp Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’na devredilmek istendiği belirtildi.

Artık bundan sonraki süreç, aynı diğerlerinde olduğu gibi işleyecek.

Korkarım ki diğerlerinin başına ne geldiyse bu binanın da başına aynı şeyler gelecek.

1945 yılında yapılan bu anıt yapının ne olacağını birkaç kişinin dışında kimse bilmiyor.

Ankara’da olan; Maltepe Elektrik ve Havagazı Fabrikası, Su Süzgeci Binası, Etibank Binası, Kumrular İkamet Sitesi, AOÇ işçi Memur Lokantası, Marmara Köşkü, Baraj Gazinosu, Danıştay Binası yıkıldı.

Cumhuriyet döneminde yapılmış binalar birer birer yıkılıyor.

Toplumun belleğinden cumhuriyet dönemine ait maddi varlıklar siliniyor.

Bir yandan bize ait yapılar yıkılırken mahalle kültürü de yok oluyor. Birbirini tanıyan, yardımlaşan, hayatı birlikte omuzlayan insanların yerini; birbirine selam bile vermeyen kendi içine dönük yaşayan AVM kültürlü insanlar alıyor. İnsan kalabalıklar içinde yalnızlaşıyor.

İnsan yalnızlaştıkça korkup kabuğuna çekilirken, sistem de gücünü bireylerin yalnızlığından alarak daha pervasızca saldırıyor.

Şehirler yeni baştan düzenleniyor. Bu şehirde yaşayacak insanların beyni de bu projeye uygun olacak şekilde formatlanıyor.

Cami, kilise ve havranın dışında ne varsa yıkılıp sokaklar, caddeler, kentler dönüştürülüyor.

Oysa gelişmiş ülkelerdeki eski yapıların bir tahtasına bile dokunulmuyor. Nasıl yapıldıysa öyle korunuyor. Şehirlerin siluetleri 200-300 yıl önce nasılsa bugün de aynı. Bizde ise tarihi kentlere hançer saplar gibi gökdelenler dikiliyor. Rant uğruna her şey kurban ediliyor.     

Aşı, ölüm, salgın, karantina, korona, mutasyon, maske sarmalında yuvarlanırken farkında olmadan her gün değerlerimizden bir şeyler yitiriyoruz.

Tüm bu olanlar karşısında süreci doğru okuyup tavır alınmadığı koşullarda, bizlere bu tünelden başka bir çıkış yolu da gözükmüyor.

Yazar hakkında

Candan Yılmaz

Yorum bırak

  ⁄  1  =  10

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.