Sanat Spor

Zaferin Rengi Filminde Göremediklerimiz

Gerçek film, sinema perdesinin arkasında çevrilir.

Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti İstanbul, 13 Kasım 1918’de 1. Dünya Savaşı’nın galibi devletler tarafından işgal edildi. 6 Ekim 1923’te Şükrü Naili Paşa komutasındaki Türk ordusunun şehre girişiyle yaklaşık olarak 5 yıl süren düşman işgali sona erdi.

Osmanlı topraklarının Sevr Anlaşması ile paylaşıldığı, İstanbul’un geleceğine ilişkin çeşitli planların yapılıp uygulamaya sokulduğu o karanlık günlerde; gözyaşı, karamsarlık, teslimiyet, ihanet ve mücadele adına ne ararsanız vardı.

Bu hafta gösterime giren Zaferin Rengi filmini, yönetmen Abdullah Oğuz çekmiş.

Filmin konusunu sinemalar.com sitesi, “1919 yılında İstanbul’u işgal eden yabancı güçlere karşı bir araya gelen vatanseverlerin Anadolu’da başlattıkları direniş, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en önemli spor zaferlerinden biri olan General Harington Kupası efsanesini beraberinde getiriyor.” diyerek özetlemiş.

“Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en önemli spor zaferlerinden birini” kazanan öznenin belirtilmediği anlatım, eksik olmuş. Yazarın belirtmediği kahramanın adını biz verelim.

Fenerbahçe Futbol Kulübü

Söz konusu; işgal günleri, kahramanlık, direniş ve futbol kulübü olunca 20. yüzyılın ilk çeyreğindeki İstanbul’’a bakmak farz oldu. Hatırladığınız gibi Türk futbolunun üç büyüğü Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş’ın kuruluş yılları, 1900 ile 1910 yılları arasına denk düşer.

Dünyada futbolu modern anlamda geliştirerek kurallara bağlayanlar İngilizlerdi.

Büyük bir sömürge imparatorluğu kurmuş ve dünya siyasetinde belirleyici konumda olan İngilizler, futbolu ve diğer spor dallarını modern yaşamın bir unsuru haline getirdiler. Kısa zamanda popülerleşen futbol İngiltere’de her kesimden, sınıftan insanın dikkatini çekti ve özellikle işçi mahallelerinde yaygınlaştı. Bir işçi takımı olan Blackburn, 1883’te kolej takımı Eton’u finalde yenerek kupa kazanmıştı. Liverpol, Manchester United, Arsenal işçi takımlarıydı ve formalarında işçi sınıfının rengi olan kırmızı vardı. Üst sınıfların ve kilisenin takımları olan Everton, Manchester City ve Chelsea ise mavi renkli forma giyiyorlardı.

Osmanlı toplumuyla futbolu tanıştıranlar İngilizlerle levantenler oldu.

Osmanlı’da Futbol

İstanbul, Osmanlı Devleti’nin eline geçmeden önce bugünkü Karaköy çevresinde Cenevizliler yaşıyordu. Doğu Akdeniz ve Karadeniz’deki deniz ticaretini ellerinde tutan bu tüccar kavim, aynı zamanda Bizans’ın ihtiyaç duyduğu malları da temin ediyorlardı. Fetihten sonra Sultan Mehmet, Cenevizlilerin imtiyazlarına dokunmadı ve Karaköy’den şimdiki Taksim Tünel Meydanı’na kadar olan bölgeyi onlara verdi.

Zaman içinde bu bölgenin yapısı değişmesine rağmen İstanbul ekonomisindeki önemi hiç değişmedi. Kapitalizmin Avrupa’da ve Osmanlı’da gelişmesiyle birlikte Karaköy’de bankerlik, bankacılık işleri de gelişti. Önce Fransızlara daha sonra bazı Avrupa devletlerine tanınan kapitülasyonlar sonucu Fransız, İtalyan, Alman ve İngiliz tüccarlar İstanbul’a akın ettiler. Gümrük vergisi ödemeyen bu tüccarlar, Osmanlıdan topladıkları ticari ürünleri Avrupa’ya göndererek iyice zenginleştiler.

Osmanlı tebaası olan Rum, Ermeni ve Yahudilerden farklı olan ve dini inanç olarak Hırıstiyanlığı benimsemiş bu Avrupalı tüccarlara levanten deniyordu. 19. yüzyılda İstanbul’daki levantenlerin sayısı 20 bini aşıyordu. Bu levantenler özellikle Karaköy, Pera (Beyoğlu), Kadıköy gibi semtlerde lüks içinde yaşıyorlardı. Kendi aralarında Rumca konuşuyorlardı.

Aynı zamanda İzmir, önemli bir liman kenti olduğundan dolayı Levantenlerin yerleşim yerlerinden biriydi. İzmir’deki levantenler Osmanlı tebaası olan Rumlarla, Ermenilerle ve Yahudilerle tam bir Avrupai hayat yaşıyorlardı. Birleşik Krallık’tan Avrupa ülkelerine yayılan futbolun İstanbul’a ve İzmir’e gelişi çok uzun sürmedi. İstanbul’da yaşayan İngilizler, futbol takımları kurarak kendi aralarında turnuvalar düzenlemeye başladılar. 1904 yılında İngilizler İstanbul’da Futbol Ligi kurdular. Zamanla İngilizlere Rumlar da katıldılar.

Osmanlı’da ilk futbol takımını Rumlar kurdu.

6 Nisan 1896’da kurulan Tatavla – Heraklis Jimlastik Kulübü’nün renkleri mavi- beyazdı ve Yunan bayrağının renklerini taşıyordu.

1908 Devrimi’ne kadar Müslümanların futbol kulübü kurmaları ve bir futbol kulübünde oynamaları yasaktı.

1901 yılında Müslümanlar tarafından kurulan Kadıköy Futbol Kulübü hafiyelerin takibi sonunda kapatıldı. Aynı kulüp Mr. James Lafontaine ve arkadaşları tarafından yeniden kuruldu. Bu kulüpte İngiliz, Rum ve Yahudi futbolcular top koşturuyordu.

Ayrıca Kadıköy’de Rumlar Elpis (Ümit) adlı bir kulüp kurdular. Bu kulübün de renkleri mavi – beyazdı. Takımın tüm futbolcuları Rumlardan oluşuyordu.

Rumblers, İngilizlerle Rumların ortak takımıydı.

1914 yılında Rumlar Taksim’de Pera Kulübü’nü kurdular. Daha sonradan Beyoğluspor adını alan bu kulübün hemen hemen her maçında olaylar çıkıyordu. Rum milliyetçileri maçlarda taşkınlıklar çıkararak olaylara neden oluyorlardı. Daha sonra Kurtuluş Savaşı’nın sonu belli olmaya başlayınca bu kulübün yöneticileri ve oyuncuları Yunanistan’a kaçarak Atina’da AEK kulübünü kurdular.

Bakırköylü Ermenilerin takımı da Dork’tu.

Düşmanların işgali döneminde özellikle Rumlar ve Ermeniler Sevr Anlaşması’nın uygulanması için ittifak yaptılar. Osmanlı toprakları üstünde yaşayan Rumlar, işgalci Yunan kuvvetleriyle birlikte hareket ettiler. Aşağıdaki resim Rumların ve Yunanların Büyük Yunanistan özlemlerini dile getiriyor. Osmanlı toprakları üstüne aynı hayalleri Ermeniler de kuruyordu.

Yahudiler de 1913 yılında Makkabi Kulübü’nü kurdular. Sporun birçok alanında faaliyette bulunan Makabi’nin renkleri, şimdiki İsrail bayrağındaki renkler olan mavi ve beyazdı. 1 Haziran 1913 pazar günü, İstanbul’un değişik semtlerinden Kadıköy’e gelen Yahudi gençleri önlerinde bando ve mızıkalar eşliğinde Union Clup alanına (Papazın Çayırı) girmişlerdi. Bu gösteriyi düzenleyen Musevi gençler tek tip elbise giyip bellerine kırmızı kuşak bağlamışlardı. Kulüp üyesi 80 genç jimnastik, 30 genç kız da dans gösterisi yapmışlardı.

Union Clup’ü 2. Abdülhamid’in doktoru Cemil Topuzlu kurmuştu.

1899 yılında Saraya yakın Galatasaraylı gençler, Black Stocking Football Clup’ü, 1903 yılında da Çerkezler, Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nü kurdular.

1909 yılında Cemiyetler Kanunu çıkarıldı. Bu kanunla Müslümanların spor kulübü kurması serbest bırakıldı ve spor kulüplerinin etnik temelde kurulması ve etnik çıkarlara hizmet etmesi yasaklansa da bu kurala hiç kimse uymadı. Özellikle 1912 – 1913 yılları arasında çıkan Balkan Savaşı’nda Osmanlı’nın bozguna uğraması Müslümanlarla Rumlar arasında büyük gerginliklere neden oldu. Rumlar, yapılan maçlarda alınan yenilgiyi gösterilerle kutladılar. Bu davranışlar, Müslüman ahaliyi kızdırarak çatışmaların çıkmasına ortam hazırladı. İstanbul’un işgali döneminde Trakya’nın, İstanbul’un Yunanistan’a verilmesi için Rumlar İstanbul’da sayısız gösteri ve miting yaptılar. Aşağıdaki haritada Yunanistan’ın Anadolu’dan alacağı yerleri gösteriyor.

İzmir’de ise levantenler ve Osmanlı tebaası olan Rumlar, Ermeniler ve Yahudiler daha 1899 yılında kendi aralarında İzmir Futbol Ligi’ni kurmuşlardı. İktidara gelen İttiatçılar, 1912 yılında Karşıyaka’yı kurdular. Daha sonra Altay ve Altınordu takımları kuruldu ise de levantenler ve azınlıklar 1922 yılına kadar Karşıyaka, Altay ve Altınordu takımlarını aralarına sokmadılar.

1922 yılında İstanbul’daki Rumlar, İstanbul Yunan Spor Federasyonu’nu, Ermeniler de Ermeni Spor Birliği’ni kurdular. 1913 yılında İstanbul Islah-ı Nesl-i Fürs Cemiyeti’nin düzenlediği at yarışlarında Kadıköy Ermeni Kilisesi’ne bağlı Ermeni gençler Tulumba Sandığı Taşıma yarışmasında birincilik kazandılar. Kazandılar çünkü, annesi Ermeni olan 2. Abdülhamit, İstanbul’daki Tulumbacılar Teşkilatına 40 bin Ermeni’yi işe alarak İtfaiye teşkilatını Ermenilere vermişti.

Bugünden yüz yıl öncesine bakan Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş takımlarının yönetici ve taraftarları, “İşgal dönemi yıllarında yabancı takımlara karşı Türk futbolunu biz temsil ettik.” diyerek kendilerine, olmayan bir vatanseverlik payesi veriyorlar. Özellikle Fenerbahçe, “Biz bir taraftan işgalcilerin takımlarıyla maç yaparken diğer taraftan da Anadolu’daki mücadeleye destek verdik ve İstanbul’dan Anadolu’ya gizlice yapılan silah sevkiyatının içinde yer aldık.” diyor.

İşte Zaferin Rengi filmi bu fikri işliyor.

Ortaya atılan bu düşünce, baştan ayağa palavradan ibarettir.

Fenerbahçelilerin Anadolu’ya silah sevkiyatında rol aldıklarına dair hiçbir belge ve kayıt yoktur.

İşgal döneminde Fenerbahçe takımının Başkanlığını Abdülmecid’in oğlu olan Şehzade Ömer Faruk Efendi yapıyordu. Türk ordusunun İstanbul’a girmesinden az önce İngilizlerle birlikte Vahdettin ve Ömer Faruk Efendi de kaçanlar arasındaydı.

Fenerbahçe işgalci İngilizlerle 50 kez karşılaşma yapmıştı.

Türk ordusu İzmir’e 9 Eylül 1922 yılında girdi. İzmir’in kurtuluşundan tam 9 ay 20 gün sonra işgalci kuvvetlerin komutanı İngiliz General Harington, kendi adına bir turnuva düzenledi. Bu turnuvanın finalinde Fenerbahçe takımı İşgalci İngiliz takımını 2-1 yenerek General Harington Kupası’nı kazandı.

Kazanılan bu kupa, Fenerbahçe Kulübü’nün binasındaki özel dolabında şerefle teşhir ediliyor.

Kazanılan bu kupa dolabından çıkarılarak Zaferin Rengi filminin galasına getirilmişti..

General Harington Kupası ve ona verilen değer, Türkiye’deki egemen sınıfın emperyalizme olan kölece bağımlılığını ve onun işbirlikçiliğini bizlere göstermesi acısından önemlidir.

Kendi ulusunu seven hiçbir vatansever, ülkesini işgal etmiş bir güçle spor karşılaşması yaparak onu meşrulaştırmaz ve maçtan sonra da limonata, kahve içmeye gitmez.

İşgalci bir gücün elinden kupa almaz ve onunla şeref duymaz.

İşgalcilerle 50 maç yapıp 41’in kazanmakla övünmez.

Vietnamlılar işgalci Amerikalılarla futbol turnuvası düzenlediler mi?

Fransızlar, 2. Dünya Savaşı döneminde işgalci Alman Nazileriyle maç mı yaptılar?

Kendini bilen bir yurtsever işbirlikçiliğiyle asla övünmez.

Osmanlı Saray bürokrasisi ve onun çevresinde toplanan bir azınlık grup, işgalin sürdüğü dönemde; işgal kuvvetleriyle Rumlarla, Ermenilerle, Yahudilerle bir olup günlerini gün edip keyif sürmüşlerdir.

Fenerbahçe takımı ve Zaferin Rengi filmi, Atatürk’ün 3 Mayıs 1918’de Fenerbahçe kulübünü ziyaret etmesini abartıyorlar. Mustafa Kemal 1918’in koşullarında Arkadaşı Sabri Bey’in Moda’daki evinde kalıyordu. Arkadaşının ısrarı sonucu Fenerbahçe kulübüne gidip defterini imzalamış ve bir de kahve içmişti. Mustafa Kemal’in Fenerbahçe kulübüne gidişi ilk ve son olmuştu. Atatürk bir daha bu kulübe uğramadı ve İstanbul’un üç büyük takımını Osmanlı’nın temsilcileri olarak gördüğünden dolayı Cumhuriyet döneminde onlardan uzak durdu.

General Harington Kupasında İngiliz takımına iki gol atarak Fenerbahçe’nin kazanmasını sağlayan Zeki Rıza Sporel’in özgeçmişine baktığımızda geçmiş dönemdeki Osmanlı insanının kültürel durumunu, Batı dünyası karşısındaki konumunu çok daha iyi anlayabiliriz.

Zeki Rıza Sporel, işgal döneminde Fenerbahçe takımında oynarken aynı zamanda Osmanlı ordusu mensubuydu. 1934 yılında sporu bırakarak iş hayatına atılmıştı. Yıllar öncesinden levantenlerden İngiliz Vitol ailesinin kızıyla evlenerek ve İngiliz elçiliğinde çalışan kayınbiraderinin yardımlarıyla ticarette başarıyı yakalamıştı. İsmet İnönü, Batılı dostlarının tavsiyesiyle çok partili hayata geçme kararı almıştı. Zeki Rıza Sporel, 1950’de yapılan seçimde Celal Bayar’ın kontenjanından Demokrat Parti İstanbul Milletvekili oldu. Mazbatasını almak için Ankara’ya gittiğinde bir sürprizle karşılaştı. Seçim tutanaklarını inceleyen komisyona bir ihbar gelir ve konu araştırılır. Yapılan araştırmalar sonucunda Zeki Rıza’ya İstanbul’da baytar subayı olarak görev yaptığı dönemde Kurtuluş Savaşı’na katılması için Ankara hükümeti güçlerince Anadolu’ya geçmesi çağrısında bulunulur. Zeki Rıza bu çağrıyı reddederek Damat Ferit’in kurduğu Kuvayi İnzibatiye’ye katılır. Milli Mücadele’ye düşmanlığı kanıtlanan Zeki Rıza Sporel’in Milletvekilliği düşürülür.

Zaferin Rengi filminin galasına iş adamları ve seçkin davetliler katıldı.

Katılanlar, Gala gecesinde Fenerbahçe kulübünün şanlı geçmişiyle ve Harington Kupası’nı işgalci bir generalin elinden aldıklarından dolayı şeref duydular.

Zeki Rıza Sporel’le böbürlendiler.

Yapılan konuşmaların arasına da bolca Mustafa Kemal Atatürk’ü katarak geceyi renklendirdiler.

Türkiye’deki burjuvazi, yüz yıl önce de İngiliz işbirlikçisiydi bugün de İngiliz işbirlikçisidir.

O hiçbir zaman Milli Mücadele taraftarı olmadı. Her zaman Türk devriminin karşısında oldu.

Gala gecesinde heyecanlı ve uzun bir konuşma yapan Fenerbahçe Kulübünün Başkanı Ali Koç, iyi bir İngiliz severdir.

Sevr Anlaşması’nı yazan ünlü İngiliz düşünce kuruluşu Chatham House ile Koç Holding’in arasından su sızmıyor.

Türkiye’de bir yerlere gelmek için mutlaka Chatham House binasına girip oradan icazet almak gerekir.

Bu anlamda Chatham House binasını; Recep Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül, Bülent Arınç, Hulisi Akar, Mehmet Şimşek, Mevlüt Çavuşoğlu, Ömer Çelik, Nihat Zeybekçi, Berat Albayrak, Süleyman Soylu, Numan Kurtulmuş Nurettin Canikli, Ahmet Davutoğlu, İbrahim Kalın muhalefetten de Kemal Kılıçdaroğlu, Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş geçmişte ziyaret etmişlerdi. Bu listede yer alan kişilerin adlarına baktığımızda İngilizlerin iktidardaki partiyle çok iyi ilişkiler içinde oldukları ve muhalefeti de boş bırakmadıklarını görüyoruz

Chatham House ile Koç Holding arasında İstanbul’da yapılan yuvarlak masa toplantısının haberini Koç Holding’in WEB sitesinden okuyabilirsiniz.

19 Kasım 2023’de yapılan toplantının gündemini okuyan, biraz mürekkep yalamış biri Türkiye’de oluşturulmuş siyasal kimliklerin ne kadar yapay olduğunu ve İngiliz emperyalizmine hizmet edildiğini görecektir. Türkiye’de kitleler, oluşturulmuş yapay kimlikler üzerinden oyalanırken arka tarafta ise tam bir işbirliği halinde İngiliz çıkarlarına hizmet ediliyor.

Ali Koç, aynı zamanda Chatham House Mütevelli Heyeti üyesidir.

Ben çok merak ediyorum, Koç Holding Yönetim Kurulu üyesi ve Fenerbahçe Kulübü Başkanı olan Ali Koç, bu toplantıda da Zaferin Rengi filmi galasında yaptığı gibi bol bol Atatürk’lü cümleler kurdu mu acaba?

Hiç sanmam!

Chatham House ile ancak Türkiye’de 2. Sevr’in nesnel koşullarının yaratılmasını içeren projeler konuşulabilir.

Zaferin Rengi filminin galasında Fenerbahçe Kulübü Başkanı Ali Koç, kulüp olarak ekonomik zorluklar altında olduğunu anlatarak çok istedikleri halde Zaferin Rengi filmine sponsor olamadıklarını belirtti ve “İşte bu koşullarda imdadımıza Akfen Holding Başkanı Hamdi Akın yetişerek filme sponsor oldu.” dedi. Ali Koç’un takdimiyle ayağa kalkan Hamdi Akın, salondakiler tarafından alkışlandı.

Zaferin Rengi filmine kişisel olarak sponsor olan Hamdi Akın, Akfen Holding Yönetim Kurulu Başkanıdır.

Akfen Holding; inşaat, deniz limanı işletmeciliği, enerji, gayrımenkul, su dağıtım, alt yapı yatırımları alanında faaliyet gösteriyor. Ayrıca Tepe İnşaat AŞ, PSA International, Souter InvestmentLLP, Kardan N.V. ve Accor SA gibi küresel şirketlerle ortaklıkları var.

Akfen Holding’in dikkati çeken bir faaliyet alanı daha var. Bir sosyal sorumluluk projesi olarak Türkiye İnsan Kaynakları Vakfı (TİKAV)’ı kurdu.

İngilizlerle birlikte gençlik arasında faaliyet göstererek Uluslararası Gençlik Ödülü düzenliyorlar.

TİKAV, yalnızca Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu Bölgelerindeki üniversitelerde okuyan yetenekli gençlerin ellerinden tutarak geleceğe yönelik olarak onları yetiştiriyor.

Aşağıda yer alan resimde Akfen Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Akın, Elazığ Fırat Üniversitesi öğrencisi olan 12 TİKAV bursiyeriyle birlikte görülüyor.

İngilizler ve Akfen Holding, neden sadece Doğu ve Güneydoğu illerindeki gençlerin ellerinden tutuyor?

İngilizlerin ve onun işbirlikçisi Akfen Holdig’in, Kürt severliğini neye yormak gerekir?

Türkiye’nin önümüzdeki süreçte Kürtler tarafından yönetilmesi projesiyle bir ilgisi var mıdır?

İşin içinde İngilizler varsa bunu hayra yoranlar, ancak aptallardır.

Türkiye’de Kürt mağduriyetine inanan saftirik solcular, emperyalizmin Türkiye’de çevirdikleri dolaplara, tertiplere bakıp biraz düşünsünler. Türkiye’de oluşturulan algı operasyonlarının arkasındaki emperyalist tertiplerin biraz farkına varsınlar. Medyanın uydurduğu yalanların, propagandanın esiri olarak Chatham House projelerinin görevlisi olmaktan kurtulsunlar.

Bir sinema filmi olan Zaferin Rengi, bizi aldı nerelere kadar götürdü.

Yüz yıl önce İstanbul İşgal Kuvvetleri Komutanı General Harington’un işbirlikçileri, sevicileri bugün de iş başında görev yapıyorlar.

Değişen hiçbir şey yok!

Zaferin Rengi filmi, Atatürk sosuna batırılmış gerici bir filmdir.

İşgalci bir generalin elinden kupa almayı şeref sayan bir film, bugün itibarıyla yine İngiliz emperyalizmine hizmet ederek bilinç karartıyor.

Satılmış medyada Zaferin Rengi filmine övgü bol ama eleştiri namına bir yazı yazan, iki cümle kuran kimse yok! Yazılı medyayı geçtim, sosyal medyada da yok! Yalnız Galatasaray taraftarları Fenerbahçe’yi bir işgalci generalin elinden kupa aldıkları için eleştiriyorlar ama kendilerinin Saray bağlantıları konusunda ve Rum, Ermeni bölücüleriyle ilişkileri konusunu tek laf etmiyorlar.

Geçen günler içinde Futbol Federasyonu, yabancı sınırlamasını kaldırdı. Bundan sonra futbol kulüpleri, sahaya 11 yabancı futbolcu ile çıkabilecekler.

Yüz yıl önce işgalci generalden kupa alan ve bu davranışla övünen zihniyet, yüz yıl sonra Türk futbolcuları sahadan sildi. Türk Futbolu diyerek deveden büyük laflar edenler bu konu hakkında nedense tek laf etmiyorlar.

Emperyalizm öyle bir şeydir ki ilişki kurduğu her şeyi kirletir ve kendisine benzetir.

Yazar hakkında

Ferit Gültekin

Yorum bırak

46  −  36  =  

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.