Sanat

100. Yıl Marşları

Hiçbiri, 10. Yıl Marşı ile boy ölçüşemiyor.

29 Ekim 1923’ten bu yana tam yüz yıl geçti.

Cumhuriyetin 100. yılını, “Yüz yıllık ara” düşüncesinde olan bir iktidarın yönetiminde kutlayacağız. Cumhuriyet devriminin kazanımlarına, düşüncesine ve pratiğine karşı olan bu rejim, iktidarını sağlamlaştırmak için adımlar atarken, diğer yandan, görünüşü kurtarma amacıyla bile olsa, yapması gereken Yüzüncü Yıl Törenlerini de geçiştirmeye çalışıyor.

İktidardaki partinin bu alanda bilinçli olarak yarattığı boşluğu, çeşitli çevreler partiler, kişiler doldurmaya çalışıyorlar.

Yıl dönümleri, ona sahip çıkanlar açısından çeşitli olanaklar sağlar. Toplumun dikkatinin toplandığı bu özel günler, sürecin enine boyuna ele alınıp tartışılarak ileriye dönük sonuçlar çıkarılmasında kitlelerin bilinçlendirilmesinde ve ortak hedeflere ulaşılmasında birleştirici bir rol oynar.

2023 yılının bitmesine yaklaşık olarak iki ay kaldı. Dönüp geriye baktığımızda 100. yılla ilgili dişe dokunur bir etkinliğin düzenlenmediğini görüyoruz. İktidardaki partinin isteksizliği anlaşılır olmakla birlikte kendini Atatürkçü olarak tanımlayan; parti, dernek gibi oluşumların bu konuda AKP ile aynı pratik tutumu benimsemeleri çok dikkat çekicidir. Muhalefetin de Atatürk ve Cumhuriyet kazanımları konusunda isteksiz davranışları, bizim açımızdan anlaşılır olmakla birlikte

eleştirilip değerlendirilmesi gereken bir durumdur.

17 Ekim 2023 günü, HalkTV’de İsmail Küçükkaya’nın program konuğu İlber Ortaylı idi. Tarih denilince ilk akla gelenlerin başında İlber Ortaylı gelir. Kendisinin tanınmasında televizyonlarda Celal Şengör ile birlikte katıldıkları programların payı büyüktür. Küçükkaya, tam bir yıl önce İlber Hoca ile yaptığı programdan bir kesit sundu. İlber Hoca, “Cumhuriyetin yüzüncü yılına bir yıl kaldı. Korkarım seneye de bu konuya ilişkin en ufak bir adım atılmadan konu geçiştirilecek.” diyordu. Geçen bir yılın ardından yapılanlar karşısında İsmail Küçükkaya, “Hocam, ne kadar uzak görüşlüsünüz. 29 Ekim geliyor ortalıkta bir kıpırtı yok!” derken TRT’nin 100. Yıl Kutlamalarını yasakladığı haberini veren gazete kupürünü havada sallıyordu. Program; holdinglerin, kuruluşların, partilerin 100. yıla kayıtsız kalmalarına sitemle sona erdi. Programdan geriye akıllarda kalan İlber Hoca’nın “Hani! Ortada bir 100. yıl marşı bile yok!” feryadıydı.

Hiç şüphe yok ki marşlar; bir toplumun veya bir sınıfın, bir kulübün taraftarlarının ortak bir ülkü etrafında birleşmesinde, kaynaşmasında, aynı coşkuyu yaşamasında çok etkili olurlar. 12 Eylül Darbesi, hayatın birçok alanında yıkımlara neden olmuştu. Konumuzla ilgili olarak kamuoyunda kendilerini çok Atatürkçü, milliyetçi olarak tanıtan generaller, Milli Eğitim Müfredatında bir değişiklik yaparak ilk ve orta öğretimdeki müzik derslerinde yer alan ulusal marşları müfredattan çıkarmışlardı.. Darbeci generaller, ülke ekonomisini küresel kapitalizme entegre ederlerken diğer yandan da kitlelerin bilincinden ulus olma düşüncesini silecek adımlar atıyorlardı. Her ulusun kitlesini birleştiren bir ulusal marşı mutlaka vardır. Kitleleri coşturmada, harekete geçirmede, birleştirmede Fenerbahçe Marşı, Enternasyonal Marşı, Onuncu Yıl Marşı da aynı işlevi görür.

Ben bu yazımda, Cumhuriyet dönemi içinde bestelenen yıl dönümü marşlarını müzikal değerlerini dışarda tutarak sözleri ve ele alınış biçimi açısından değerlendireceğim.

10. Yıl Marşı’nı diğerlerinden farklı kılan nedir?

10 Yıl Marşı’nın sözlerini şairlerimiz Faruk Nafiz Çamlıbel ile Behçet Kemal Çağlar birlikte yazdılar. Şiir:

Çıktık açık alınla on yılda her savaştan

On yılda 15 milyon genç yarattık her yaştan

Başta bütün dünyanın saydığı Başkumandan

Demir ağlarla ördük Anayurdu dört baştan

diyerek başlıyor ve Türklüğe, Türk ulusuna vurgularla devam ediyordu. Marşın bestesini de Cemal Reşit Rey yapmıştı.

Cumhuriyetin 10. yılını törenlerle kutlama kararı alan yöneticiler bir marş bestelenmesini önlerine hedef olarak koydular ve marşın olması gereken özelliklerini de şöyle belirttiler:

Yeni Türkiye’nin on yılda yükselme yolunda aldığı büyük mesafeleri anlatmalı; Türk devriminin ana özelliklerini, her şeyden üstün tuttuğu yaşama ve ilerleme aşkının şiir heyecanı ve müziğin ahengi içinde ifade etmelidir.

Hanedanlığa son veren devrimci iktidar, hayatın her alanında yaptığı atılımlarla yeni bir toplumu inşa ediyordu. Eğitim, sosyal yaşam, hukuk, ekonomi gibi alanlarda yapılan iyi işler toplumda bir karşılık buluyordu. Osmanlı’da demiryolları tümüyle yabancı şirketlerin elindeydi. Genç Cumhuriyet, bu alandaki yabancı egemenliğine son vererek demiryollarını kamulaştırdığı gibi yeni yapılan hatlarla şehirler birbirlerine bağlandı. Bugünden 90 yıl öncesine bakıldığında basit bir hamle gibi görülebilecek bu uygulamalar, o günün koşullarında çok büyük işlerdi.. Fabrikalar, demiryolları, uçak üretimi gibi etkinlikler, toplu iğne bile üretemeyen bir toplum için büyük hamlelerdi.

Bu tür atılımlar, yüzyıllardır “Biz adam olmayız. Biz bir şey yapamayız.” anlayışını yıkarak toplumun kendisine olan güveni de arttırıyordu. Osmanlı’da itilen kakılan, ve azınlıklarla, Osmanlı hanedanın iktidardan uzakta tuttuğu Türkler, bir ulus olarak yeniden tarih sahnesine çıkıyorlardı. Tüm bu duygu ve düşüncenin ürünü olarak 1933’lü yıllarda da 2003’lü yıllarda da 2023’lü yıllarda da alanlarda, okullarda, stadyumlarda da hep aynı coşkuyla söylendi.

Ayağa kalkan ve kendisini tarihsel süreç içinde yeniden inşa eden Türk devrimi, 1938’de durduruldu. Atatürk’ün öldürülmesiyle birlikte devlet yabancı güçlerin iştahına açık hale getirildi. 1938’den 2023’e kadar yıl dönümlerinde iktidar yöneticileri tarafından ısmarlama marşlar sipariş verilmesine ve çokça reklamlarının yapılmasına rağmen bu marşlardan hiçbiri 10. Yıl Marşı kadar etkili ve kalıcı olamadı, zihinlerde yer etmedi.

Türk toplumu, 10. Yıl Marşında kendisini ve bir şeyleri başarabileceğine dair inancını bulmuştu. Bu yüzden bestelenen hiçbir marş, 10. Yıl Marşı’nın yanına bile yaklaşamadı.

Ya! Bu yıl bestelenen 100. yıl marşlarına ne demeli?

Bu alanda ilk hamleyi dünyaca ünlü olan bestecimiz ve piyanistimiz Fazıl Say yaptı. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin sponsorluğunu yaptığı 100. Yıl Marşı, 23 Nisan 2023 tarihinde seyircinin karşısına çıktı.

Nazım Hikmet’in şiirlerini besteleyen ve bu alanda başarılı yapıtlar ortaya koyan Fazıl Say, kitlelerde marş konusunda tam bir hayal kırıklığı yaşattı.

Karanlık, ışık, dönsün dünya, Atamın gözleri, ver ver ver elinigibi siyasal, sosyal mesajların(!) dışında başka bir şey bulamayan insanlar, sosyal medyada Fazıl Say’ı eleştirmeye başladılar. Yapılan bu eleştiriler karşısında Fazıl Say Cumhuriyet döneminde olan toplumsal olayları bir bir sıraladıktan sonra, “100. Yıl marşımı bestelerken hangi vatan millet Sakarya’yı bestelememi bekliyordunuz ey ahali? Hangi? Şuursuzca birbirini suçlamak dışında ne yapıyorsunuz? Türk kelimesi geçmiyormuş marşımda. Hiçbir yere varamayan tüm gençliğin önünü tıkayan sahte milliyetçiliğinizden bıkmadınız mı?” diyerek tartışmaya nokta koyuyordu.

Yalnız Fazıl Say’ın konuşmalarında açık olmayan bir şeyler vardı. Atatürk döneminde bestelenen ve bizzat Atatürk’ün de katkısının olduğu 10. Yıl Marşı, baştan ayağa kadar hamasetle dolu olduğu gibi milliyetçiliğin de en açık ifadesiydi. Fazıl Say, Atatürk döneminde yapılan milliyetçiliği dışta tutarak sonradan üretilen NATO milliyetçiliğine mi karşıydı? Yoksa milliyetçiliğin her türlüsüne de -Atatürk de dahil olarak- karşı mıydı?

Anlayamadık.

Ama Fazıl Say’ın sosyal medya paylaşımlarından onun “Çoktan seçmeli Atatürkçü” olduğunu biliyoruz. “Çoktan seçmeli Atatürkçü de nasıl oluyor?” diyenlere kısaca açıklayayım.

Türkiye’deki bazı aydınlar, yazarlar, solcular Atatürk’ün laiklik ilkesini sevmekle birlikte onun milliyetçiliğinden ve Türklük vurgularından nefret ederler. Bunda 65- 80 arasında CIA ve MİT’in bir tertibiyle yaşatılan milliyetçi- solcu çatışmasının düşünce dünyasında yarattığı travmadan olsa gerek milliyetçi sözler, kavramlar duyulduğunda kendilerini anasına küfredilmiş, hakarete uğramış gibi hissederler. Ayrıca serbest piyasa ekonomisi hayranları da; “halkçılıktan, devletçilikten ve piyasa ekonomisine uyumlu olmayan milliyetçilikten uzak dururlar ve bu yüzden Ekrem İmamoğlu, Özgür Özel gibileri, sık sık “Atatürk ilkelerini günümüz koşullarında yeniden yorumlamak gerekir.” derler.

Velhasıl, Fazıl Say, 100. Yıl Marşı konusunda istenileni veremeyerek “Dağ, fare doğurdu.” atasözünü hatırlattı.

Karadenizli şarkıcı Soner Arıca, Atatürk, Cumhuriyet vurgulu sözlerini ve müziğini kendisinin yaptığı 100. Yıl Marşı’nı kamuoyuyla paylaştı. Marşı Fatsa Çocuk ve Gençlik Korosu seslendirdi.

Marş, dinleyiciden herhangi bir olumsuz yorum almadı.

23 Nisan’da ki Fazıl Say’ın gösterisinden 9 gün önce şarkıcı Erol Evgin de “100 Yılda Yüz Akıyla” adıyla kendisinin bestelediği marşı, İstanbul TİM Show Center’de müzikseverlerle paylaştı. Erol Evgin’in pop müzik tarzına uygun bestesinde Gazi Mustafa Kemal Atatürk vurgusu öne çıkmış.

Fazıl Say, Soner Arıca,Erol Evgin marş üretip kamuoyunda paylaşınca devlet aklı hemen devreye girdi ve bir marş ihalesi verildi. Yapılan değerlendirmeler sonunda söz ve bestesi İlker Kömürcü’ye ait olan beste 100. Yıl Marşı olarak tescillendi. Marş, 30 Ağustos günü Külliye’nin bahçesinde seslendirildi.

“Türkiye Yüzyılı, Türklük, Gazi, Kahraman Türk” vurgularıyla söylenen marş, aynı zamanda şeriatı getirme, ümmet toplumu yaratma iddialarının da kofluğunu ilan etmiş. Şeriatçı tayfanın Türk toplumuna verebileceği ve bunu korkmadan ilan edeceği bir toplumsal projesi yok. Ismarladığı marşta kurmak istediği siyasal rejimle ilgili en ufak bir mesaja yer verilemediğini görüyoruz. Bunca uğraşa rağmen ideolojik olarak Cumhuriyet ideallerine yenildiğinin ilanı olmuş bu marş.

Türkiye’de uzun yıllardır yaşayan Paul Dwyer ve oğlu Eren Joseph Dwyer’le birlikte 100. Yıl Marş kervanına onlar da katıldılar. Baba oğul birlikte marşı başarıyla söylemişler. Bu ülkede onlara verilenlere teşekkür etme ve geriye olumlu bir iz bırakma niyetiyle böyle bir çabaya girişilmiş. Takdir dinleyenindir.

Bu arada Zafer Partisi’nin bolca Türklük, Kızılelma vurgusunun olduğu olduğu 100. Marşı ortaya çıktı. Söylenen dörtlüklerin arasına Atatürk’ün banttan verilmiş konuşmaları serpiştirilmiş. Zafer Patisi’nin 100. Yıl Marşı, diğerlerinden farklı olmuş.

Sanatçılar, Saray, Zafer Partisi, yabancılar 100. Yıl Marşlarını ortaya koyunca bunca yılın partisi CHP de bir marş ortaya koyma zahmetinde bulundu. Atatürk’ün partisi CHP, yerli birini bulamadığından olsa gerek Türkiye’de yaşayan ve çalışan Bujor Hoinic’e bir beste siparişi vermiş. Bojur Hoinic’in yazdığı sözleri ve bestesi, 8 Eylül’de CHP Genel Merkezi’nde seslendirildi.

Bujor Hoinic, Rumen asıllı olup piyanist ve orkestra şefidir. Türkiye’de yaşayan Hoinic, Ankara Devlet Opera ve Balesinde görev yapıyor. Türkiye’nin AB’ye giriş sürecinde hükümet yetkilileri AB ile yapılan bir anlaşma ile Türkiye’de okutulan tarih kitaplarının yazım işini bir Rumen tarihçiye vermişlerdi. Türkiye’deki çocuklar kendi tarihlerini, Rumen tarihçinin gözünden öğreneceklerdi. Şimdiki zamanın CHP yöneticileri de, Cumhuriyetin 100 yıllık macerasını anlatma işini, geçmiş iktidarların yaptıkları gibi bir Rumen’e vermişler.

CHP’nin marşı,AKP’nin ortaya koyduğu marştan da beter olmuş. Onun da gerisine düşmüş. Türk ulusunu inkar eden CHP yönetimindeki çete, kendi sürdürdükleri siyasal faaliyetin dışında hiçbir şey söylememeyi tercih etmiş. Böyle olunca da ne kokan ne bulaşan tavşan boku gibi bir eser ortaya çıkmış. Marşın sözlerinde, aynı AKP’nin marşı gibi “Atamız” diyerek işin içinden sıyrılmışlar.

100. Yıl Marşı kampanyasına, iktidara yakınlığı ile bilinen Kalyon Holding Yönetim Kurulu üyesi Mehmet Kalyoncu da katıldı. Müzikle yakından ilgilenen Kalyoncu’yu bu işe teşvik eden Kenan Doğulu olmuş ve Marşın galasının 29 Ekim’de yapılması planlanmış. Son 20 yılda iktidardan ballı ihaleler alan inşaatçı firmalar galaya katılıp toplantıya şeref verirlerse çok anlamlı bir görevi yerine getirmiş olurlar.

Emanet adı ile bestelenen marşın sözleri ise söyle belirlenmiş:

Cumhuriyet, cumhuriyet, cumhuriyet ilelebet/ Cumhuriyet, cumhuriyet bize emanet, bu devlet/ Cumhuriyet, hürriyet, vatan bize emanet/ Korkma diyor yüz yıl önce kurulurken bu devlet/ Korkmadan yürüyoruz birleşip yürüyoruz/ Durdurulmaz hiçbir kimse, yükseliyor Türkiye’m!

Bu marş, Türkiye burjuvazisinin enternasyonal(!) marşı olmuş ve onun duygu ve düşüncelerini ifade etmiş. Türkiye’nin tüm varlıklarına el koyan burjuvazi, “Cumhuriyet de, hürriyet de, vatan da bize emanet edilmiş ve korkmadan birleşerek yürüyoruz. Bu kutsal yolumuzda bizi hiç kimse durduramaz. Kâr grafiklerindeki oklarımız da durmadan yükseliyor.” diyor.

Yüz yıllık Cumhuriyetten geriye ne kaldı?

Hiçbir şey!

Kaldıysa kalan sadece Cumhuriyet’in iskeleti ve bir de yolunu şaşırmış, estirilen medya terörüyle önünü göremeyen, düşmanın kılıcını sallayan milyonlarca insan.

Kalyon Holding’in galasında Türkiye’nin burjuvazisi birbirlerine keyifle selam verirlerken ölen Cumhuriyetin ifadesi olarak Mehmet Kalyoncu’yu çılgınca alkışlayacaklar sanırım.

2023 yılının bitmesine daha iki ay var. Belki bir iki sanatçı daha oraya çıkıp eserlerini ortaya koyarlar. Değil iki sanatçı, 102 sanatçı da ortaya çıkıp birer beste de yapsalar 10. Yıl Marşı’nın yanına bile yaklaşamazlar.

Neden böyle oluyor?

Şimdiki sanatçılar çok mu yeteneksizler?

Hayır!

Onların talihsizlikleri, çöken ve ölen bir Cumhuriyetin ardından marş yapmaya kalkışmalarıdır ve aynı zamanda siyasal körlükleridir. Bütün partilerin ele geçirilip işgal edildiği koşullarda belli merkezlerde üretilip ısrarla tekrar edilen yalanlara inanmalarıdır.

Siyasal körlükle ortamın koşulları birleştiğinde ortaya bir şey çıkmıyor.

1923’de kurulan Cumhuriyet, 1938’de bitkisel hayata girmişti.

2008’de de ipi çekilmişti.

Şimdi ise egemen burjuvazi, Cumhuriyetin cenazesini ortadan kaldırmaya hazırlanıyor.

1923’de kurulan Cumhuriyet, Türk insanının bilincinde çok derin izler bıraktı. Cumhuriyeti kuran liderin değerini insanlar batağa, karanlığa saplandıkça daha iyi anlıyorlar. Cumhuriyet devrimine düşman olan ve Küresel çete ile birlikte Türkiye’yi talan eden ve aynı zamanda Atatürk’ten nefret eden holdingler bu ara Atatürk ve Cumhuriyet temalı reklam verme yarışına girdiler. Bunun bir tek nedeni, halkta olan Cumhuriyet ve Atatürk sevgisidir.

Atatürk’ün, Gençliğe Seslenişinde dile getirdiği tüm koşullar ülkemizde oluşmuş durumdadır.

En büyük eksiğimiz doğru bilgidir.

Cumhuriyet düşmanı burjuvazi, Cumhuriyetten geriye kalan kalıntıları süpürürken diğer yandan da bir sürü sahte kurtarıcıyı, Atatürkçüyü piyasaya sürüyor.

En büyük zaafımız örgütsüzlüğümüzdür.

Doğru bir temelde anlaşarak,Cumhuriyetin temel değerleri etrafında birleşirsek, Atatürk’e sarılarak sorunlarımızın üstesinden gelebiliriz.

Ayağa kalkıp yürümeye başladığımızda işte o zaman, 10. Yıl Marşı gibi bizleri birleştiren ve başarmak için bize mücadele gücü veren marşlarımızı üretip hep birden haykıracağız.

Yazar hakkında

Ferit Gültekin

Yorum bırak

93  −  88  =  

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.