Genel

Afganistan’ın Köpekleri

Afganistan, dünyanın en önemli uyuşturucu üretim merkezlerinden birisidir.

Televizyon programcısı ve gazetecisi Fatih Altaylı’nınHabertürk’te çalıştığı dönemde değişmez iki tane kadrolu konuğu vardı. Bu kişiler; İlber Ortaylı ile Celal Şengör’dü.

Kendinden emin, başkalarının dediklerini aşağılayan, tepeden bakan tavırlarıyla kendi alanlarında da olsun başka konularda olsun epey yalan söylüyorlardı.

Adlarını verdiğim bu üçlü, yıllarca televizyon ekranlarında bilgiç bilgiç konuşarak kafa ütülediler.

Fatih Altaylı, Habertürk’ten ayrıldı. Çalıştığı kanaldan neden ayrıldığı onu ilgilendirdiğinden dolayı bu konunun üstünden atlayarak Altaylı’nın düşüncelerinin pek azına katıldığımı hemen söylemeliyim. Fatih Altaylı, bozuk saatin günde iki kez doğru saati göstermesi gibi arada bir doğru laflar da edebiliyor.

Bu konulardan birisi de Afganlar konusudur.

Altaylı, bir gazeteci olarak Türkiye’ye akın akın gelen Afganları istilacı olarak niteleyerek bunun Türkiye’nin işgali planının bir parçası olduğunu söyledi. Oysa çok bilmiş tarihçimiz İlber Ortaylı ise çobanlardan dem vurarak, “Türkiye’nin Afganlara ihtiyacı olduğunu” söyledi. Bu tür konuşmalarıyla emperyalizmin ve Türkiye’deki iktidarın düşüncelerini dile getirmiş oldu.

Biraz vicdanı olan ve aklını Batı kapitalizmine kiralamamış okumuşlarımız, ilk başlarda propagandanın etkisi altında kalarak Türkiye’nin istila edilmesine ses çıkarmayıp desteklediler bile. Şimdi ise gördükleri manzara karşısında akılları başlarına gelmeye başladı. Hastanelerde ilk muayene hakkı olup ilaca, tedaviye para vermeyen ve vergi ödemeyen, sınavsız üniversiteye giren Arapların sokaklardaki kural tanımaz tavırlarını gördükçe vatandaşın fikri de değişmeye başladı. Sosyal medya kanallarında, “Keşke bu memlekette Suriye’li olsaydım.”diyerek serzenişte bulunanları sık sık duymaya, görmeye başladık.

Suriye’liler Hatay sınırından, Afganlar da aynı yaş grubunda, aynı marka ayakkabılarıyla ve sırt çantalarıyla (sadece erkekler) açık olan İran sınırından Türkiye’ye ellerini, kollarını sallayarak girdiler ve halen de giriyorlar.

Yapılan bir anlaşma sonucu, Amerikan işbirlikçisi Afgan ordusu olduğu gibi Türkiye’ye aktarıldı. Her türlü silahı kullanabilen bu insanlar şimdi aramızda yaşıyorlar.

Ben bu yazımda Türkiye’nin güvenlik sorununun ve demografik yapısının bozulmasının dışında Afganistan’la bağlantılı bir başka sorun üstünde durmak istiyorum.

O da uyuşturucu sorunu…

Afganistan, dünyanın önemli uyuşturucu üretim merkezlerinden birisidir.

Birleşmiş Milletler Örgütü uyuşturucu madde ve suçlarla mücadele bürosunun 2019 tarihli raporuna göre, bir önceki yıl Afganistan’da 6400 ton afyon üretildiği belirtiliyor. Yine bu alanda uzman olan kaynakların belirttiklerine göre 2001 yılında ABD’nin bu ülkeyi işgal etmesinden sonra uyuşturucu üretimi 4 kat artmıştır. Aşağıdaki resimde Amerikan askerlerinin afyon tarlalarındaki üretimden oldukça memnun oldukları yüzlerinden okunuyor.

Kanada’nın Global Research internet sitesi 2017 yılında yayımladığı raporda ABD’nin Afganistan’da üretilen uyuşturucu üzerinden 50 milyar dolar para kazandığı belirtiliyor. İşin doğrusu, dünyadaki uyuşturucu pazarı, CIA’nın kontrolündedir. Güney Amerika’dan Orta Doğu’ya, Afganistan’dan Avrupa’ya kadar her şeyden haberi vardır. ABD, Afganistan’dan elde ettiği uyuşturucu parası ile bu ülkede ve çevre ülkelerde yaptığı operasyonların giderlerini karşılıyor. Afganistan’da üretilen uyuşturucu değişik yollardan daha çok da Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaştırılıyor. Avrupa’da satılan uyuşturucu işi de CIA tarafından PKK’ya ihale edilmiştir. AB resmi kurumları da her yıl yayımladıkları resmi belgelerde bu durumu açıkça ifade ediyorlar. Avrupa’da satılan uyuşturuculardan elde edilen parayla da bölücü siyaset, Türkiye’de finanse ediliyor. Saf duygularla ve sosyalist inançla PKK destekçiliği yapan solcularımızın bunu oturup ciddi anlamda düşünmeleri gerekir. Amerikan emperyalizminin desteğiyle ve uyuşturucu parasıyla cennete girilemeyeceği gerçeği apaçık ortadadır.

Uzun yıllardan beri Türkiye, uyuşturucu hattı üzerinde bir köprü ülkeydi.

Şimdi ise kullanıcı ülkeler listesine girdi.

Halkın, özellikle de gençler arasında uyuşturucu kullanımı giderek artıyor. Son yapılan araştırmalar da bunu bize gösteriyor. Bilim ve teknolojideki gelişmelerle birlikte bir kentin kanalizasyon sularından alınan örneklerin incelenmesiyle hangi uyuşturucuların insanlar tarafından kullanıldığı tespit edilebiliyor. Bu incelemeleri semt özelinde bile yapmak bile olasıdır. Narkotik bölümlerinin bu konuda Türkiye’de araştırma yaptıkları bilgisi, kamuoyuna değişik zamanlarda yansıyor. Yine son zamanlarda polis kaynaklarından ve medyadan yeni bir uyuşturucu çeşidiyle tanıştık.

Metamfetamin.

Metamfetamin, sinir sistemindeki hücreleri uyararak etki eden ve bağımlılık yapan maddelerden birisidir. Hap şeklinde olduğu gibi toz formunda da olabilir. Halk arasında kristal, buz, meth, ice gibi adlarla anılır. Maddeyi daha yakından tanımak isteyenler aşağıdaki linkten yararlanabilirler.

Yer altı dünyasının içinden gelen ve bu alanı çok yakından bilen biri olarak Sedat Peker, bu uyuşturucu çeşidi hakkında şöyle demişti:

Dünyada met isminde bir uyuşturucu var. Esrardan ve kokainden çok daha tehlikeli. Şu an Türkiye’nin Bursa, Isparta, Antalya, Ankara, Adana, İstanbul, İzmit ve Kayseri illerinde çok yüksek oranda tüketilmekte. Hitler’in askerlerinin dayanıklılığının arttırmak için yaptırmış olduğu uyarıcıdan en az 10 kat daha güçlü bir uyarıcı. Fiyatı kokainden çok ucuz olduğu ve kafası uzun olduğu için gençler tarafından çok talep ediliyor. Bu uyuşturucunun en kötü yanı, tüm uyuşturuculardan daha zararlı olması. Birkaç seneden sonra insanın vücudunu çürütüyor.

Polis kayıtlarına ilk defa 2009 yılında giren bu uyuşturucu şu anda ülkemizin tüm illerinde görülüyor. Metamfetamin Türkiye’ye İran üzerinden giriyor. Afganistan’da üretilen uyuşturucu, değişik yollardan ve Türkiye’ye elini kolunu sallayarak giren Afganların sırt çantalarında geliyor.

Afganistan dağlarında yetişen efedra adlı bir bitkiden bu uyuşturucunun üretilmesi, yeni sorunları da beraberinde getirdi. Çok ilkel şartlarda bu maddenin üretilir olabilmesi; kullanımını, satışını kolaylaştırdı.

Taliban, bu uyuşturucunun üretilmesinden, pazarlanmasından para alıyor.

Kabil sokakları ve izbe yerler, metamfetamin bağımlısı olan insanlarla dolu…

Kabil’in sokak köpekleri bile bu uyuşturucunun kurbanı olmuş durumdadır.

Uyuşturucuya alışmış, sefalet içinde yaşayan insanlar, uyuşturucularını beraber yaşadıkları köpekleriyle de paylaşıyorlar. Arada sırada Afgan devlet kurumları bu Adem babaları toplayıp göstermelik tedavi girişimlerinde bulunuyorlar. Yetersiz ödenek ve uzman doktor, ilaç yokluğu nedeniyle bu insanlar ancak bir arada tutulabiliyorlar.

Uyuşturucu trafiğinin üstünde bir köprü olan ülkemiz, yakın zamanda bir pazara dönüştüğünü belirtmiştim. Yakalanan uyuşturucu miktarları ve polis bilgileri de bu tespitimi doğruluyor. Yurdun neresine giderseniz gidin, bir sohbet sırasında yakın çevrede olan bir uyuşturucu olayı tanıklığı, mutlaka gündeme geliyor. Alt sokakta, parkta, yolda uyuşturucu içenler, satanlar, uyuşturucu çeteleri günlük yaşantımızın bir parçası oldu artık. Bu da bize adım adım Türk gençliğinin uluslararası çetelerin ve ortakların eliyle zehirlendiğini gösteriyor. Gündelik hayatında ekmek peşine düşmüş insanlar, çocuklarını ancak yitirdiği koşullarda farkına varabiliyor. Uyuşturucunun pençesine düşmüş ve vücut sağlığını tümüyle yitirmiş olan insanların tedavi merkezlerine ulaşabilmesi Ağrı Dağına tırmanmaktan daha zordur. İşsiz ve gelecek kaygısı duyan gençlerin gerçeklerden kaçmak için uyuşturucuya sığınmaları daha kolaydır. Uyuşturucu kullanımının en yoğun olduğu semtler, kentin en yoksul bölgeleridir. Geçmiş yıllarda Okmeydanı ve Pendik’te solcuların uyuşturucuya karşı verdikleri mücadele, mafya ve onunla bağlantılı devlet güçlerince engellendiğini hatırlayarak ne denli bir komplo ile yüz yüze olduğumuzu kavrayalım.

Sistem bizi bir yandan kültürel etki altına alarak yozlaştırıp çürütürken diğer yandan da vücudumuzu ele geçirerek uyuşturucuyla yok ediyor.

Anadolu coğrafyasında yaşayan Türk ulusu göçlerle, mülteci istilasıyla yok edilirken gençliği de bu durumu görmesin, karşı çıkmasın diye elleri, kolları bağlanıp, uyuşturuluyor.

Yazının başına konan fotoğrafa baktığımda kendimi bir an yüzüne uyuşturucu üflenen köpek gibi hissettim.

Yazar hakkında

Sumru Marmara

Yorum bırak

3  ×    =  30

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.